Madem ki Beraberiz
YAV’ın yıllardır yürüte geldiği kültürel faaliyetlerden biri olan Sorun Söyleyelim Sohbet Toplantılarının 2018 yılı Mart ayı halkası olarak 27 Mart 2018 Salı günü düzenlenen “Madem ki Beraberiz” konulu sohbet programı idi.
Vakıf üyelerinden Gülten Bozbay, Nimet Boyacıoğlu ve Lütfiye Bozbay tarafından ikram edilen kahvaltıya katılan konuklara önemli açıklamalarda bulunan Dr. İbrahim Ateş, yaptığı yönlendirici ve yüreklendirici konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
“Davetimize îcâbet ederek kahvaltı ve sohbet programımıza katılan kıymetli konuklar, duyarlı ve dirâyetli davranışlarıyla davamıza destek veren değerli dostlar, kültürel etkinliklerimizin müdâvimi olan muhterem kardeşlerim!
Katıldığımız kahvaltıda ikram edilen birbirinden güzel yemeklerle midelerimizi doyurmanın mutluluğu içinde salonda yerlerini alıp, sunulacak ilmî ve fikrî besinlerle de beyinlerini beslemenin beklentisi içinde olan güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, midenizin maddî doyuma erdiği gibi, beyninizin bilgi ve kalbinizin ilgiyle doyuma ermesi temennisiyle sözlerime başlarken, Yaradan’a yâr ve yakin olma yolunda gönül ve güç birliği içinde yekdiğerinizin yanında, yakınında ve yardımında olup, yurdumuzun yücelmesi ve insanımızın ilerlemesi istikametinde mutlu yarınlara yönelen duyarlı ve dirâyetli insanlardan olmamızı diliyorum.
Değerli kardeşlerim!
Dünyada yalnız değiliz. Yaşadığımız yer ve yöreyi başkalarıyla paylaşıyoruz. Aile bireylerimizle evlerinizi, iş arkadaşlarımızla işyerlerimizi, komşularımızla sokaklarımızı, mahalle ve köy sakinleriyle mahalle veya köylerimizi, hemşehrilerimizle il ve ilçelerimizi, vatandaşlarımızla ülkemizi ve yer kürede yaşayan insanlık ailesiyle dünyamızı paylaşıyoruz. Onlarla iyi ilişkiler içerisinde olmamız gerektiğini biliyoruz. Yöremizde ve çevremizde yaşayıp, bizimle aynı havayı teneffüs eden insanlarla samîmî, sevecen ve sempatik tavırlar takınmamız, güler yüzlü, güzel sözlü ve iyi özlü olmamız îcâp ettiğine inanıyoruz. Ama yaklaşımlarımızla davranışlarımız bu anlayışı yansıtıyor mu? Maalesef yansıtmıyor. Çoğu kez fikrimizle fiilimiz örtüşmüyor. İncir çekirdeğini doldurmayacak düşüncelerden dolayı çekişmeler, sürtüşmeler, kavgalar, dövüşler, düşmanlıklar oluyor. Bir araya gelip iyi niyetle konuşup görüşerek tatlıya bağlanacak anlaşmazlıklar, silahlı çatışmalara ve kardeş kanı dökmeye yol açıyor. Yazık oluyor. Tabii bu çatışmaların kazananı da olmuyor. Biri canından oluyor, diğeri hapishaneyi boyluyor. Geride kalanların da huzuru kaçıyor.
Malumunuz olduğu üzere insan içtimaî bir varlıktır. Başkalarıyla birlikte yaşamak mecburiyetindedir. Başkalarıyla bir arada yaşayan da onlarla iyi geçinmeli ve hoş görülü olmalıdır. Dövüşe ve kavgaya değil, barışa ve bağışa yönelmelidir. Kimseye kötülük etmemeli, kötülük edeni de ketm etmelidir. Herkesi kendisi gibi edemeyeceği için, insanları olduğu gibi kabul etmelidir.
Anlaştıklarını birlikte yapmaya, anlaşamadıkları konularda da birbirini hoş görmeye çalışmalıdırlar. Kötülükten iyilik, iyilikten de kötülük doğmayacağını bilmeli, kötülüğe iyilikle mukabelede bulunarak, kötülük yapanı iyilikle utandırmalıdır.
“İnsanlara iyilik et, gönüllerini kazan. Çünkü iyilik, sahibine hizmet ettirir.” diyen düşünürümüz bu gerçeğe işaret etmek istemiştir.
Kutsal Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in Müminun Suresi’nin: “Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav…” mealindeki 96. ayetiyle bu gerçeği dikkatimize getiren yüce Rabbimiz de bu olgunluğa ermemizi istemiştir.
Şiirlerinde aşk-ı ilahî ve muhabbet-i Muhammedî ile insan sevgisini dile getiren merhum Yunus Emre de doğruluk ve dostluğu düstur edinmeyi tavsiye ettiği bir dörtlüğünde şöyle demiştir:
“Herkes doğru olur,
Sen doğru isen.
Doğru bulamazsın,
Sen eğri isen.”
Madem ki bir aradayız, birbirimizi olduğu gibi kabul etmeliyiz. Kimseyi, beğenmediğimiz bir hâlinden dolayı itici olmamalıyız. İstediğimiz evsâfı hâiz olmayan insanı ötekileme cihetine gitmemeliyiz. İncinsek de kimseyi incitmemeliyiz.
“Sakın incitme bir canı,
Yıkarsın arşı Rahman’ı.” diyen Efe Hazretlerinin uyarısına kulak asmalıyız.
İnsanları incitmemenin yanında incitenlere de sessiz kalmamalıyız. İnsanların incinmelerine göz yumanların, incindiklerinde kendileriyle ilgilenecek birini yanlarında bulamayacaklarını unutmamalıyız.
Ne güzel söylemişler: “Ne sen bir kimseden incin, ne senden kimse incinsin.” Bir toplum içinde yaşıyoruz. Başkalarıyla devamlı ilişki ve alışveriş içindeyiz. Dinimizin ahlak kurallarından başlıcası; çevremize iyi davranmak, kırıp dökmemek, kimseyi incitmemek. İncitmemenin asgari görüntüsü kimseye fiziki zarar vermemektir. Vurmamak, dövmemektir. Bunun sonrası ise incitmemek, kalp kırmamaktır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), müslümanı şöyle tarif eder: “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların, başka insanların emin olduğu kimsedir.”
İncitmek deyince kalp kırmak, gönül yıkmak, insanın ruhunu rencide etmek gibi daha hassas yönler hatıra gelir.
Müslüman, muhatabının gönlünü kollamalı, şu veya bu şekilde onu incitip yaralamamalı. Ayrıca kaba ve çiğ davranışlardan kaçınmalı, nazik ve zarif olmalıdır.
Kalpte oluşan manevî duyguların kaynağı ve ruhun derinliklerindeki güç olarak nitelenen gönül, inancımızda büyük bir değere sahiptir. Gönül yapmak ne kadar takdire şayan görülmüş ise, bir gönlü incitmek de o derece günah addedilmiştir.
Gönül, Kâ’be’ye benzetilmiş, hattâ Kâ’be’den aziz kabul edilmiştir. Bu kabul, sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in: “Ey Kâ’be! Ne kadar hoşsun, kokun ne kadar da güzel! Şanın, hürmetin ne kadar da yüce! Ama canım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah nezdinde malıyla, canıyla müminin hürmeti senin hürmetinden daha büyüktür.” hitabına dayanır.
Bu hadîs-i şeriften esinlenen Yunus Emre bir dörtlüğünde şöyle demiştir:
“Bir kez gönül yıktın ise,
Bu kıldığın namaz değil.
Yetmiş iki millet dahi,
Elin yüzün yumaz değil.”
Bir başka dörtlüğünde de:
Gönül Çalab’ın tahtı,
Çalab gönüle baktı.
İki cihan bedbahtı,
Kim gönül yıktı ise.” demiştir.
İnsanın ağzından ölçüsüzce çıkıveren sözler nice kalpleri kırmakta, kaba saba davranışlar gönül incitmekte, yalan, dedikodu, suizan, alay, iftira ile sadece diller değil, yürekler kirletilmektedir. Elbette insanın kusurları, zaafları, müspet, menfi pek çok duyguları vardır. Ancak erdem ve olgunluk duyguları kontrol edebilmekte; nefsi dizginleyebilmektedir. Bu yüzden gönül yıkan değil, yapan olabilmek için gayret etmeliyiz.
Bir arada yaşadığımız insanlara karşı tahammüllü ve hoşgörülü olup, sevgi ve saygıyla muamelede bulunmayı ilke edinmeliyiz. Kimseye kin ve nefretle bakmamalı, yapıcı yaklaşımlarda bulunmalıyız. Kendi hakkımızdan önce onların hakkını, onların eksiğinden önce de kendi eksiğimizi düşünmeliyiz. Kendimize istediğimizi onlara da istemeli, kendimize hoş görmediğimizi onlara da hoş görmemeliyiz. Bu hususta sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): “Sizden biriniz kendisi için sevdiğini, kardeşi için sevmedikçe (kâmil) mümin olamaz.” mealindeki uyarısına uymaya özen göstermeliyiz.
İmam Ebu Hanife’nin evinde fare görülmüş, bazı yakınları O’na: ‘Bir kedi edin, onu gören fareler kaçar.’ demişler. Ebu Hanife: ‘Benim evimden kaçan fareler, komşuların evlerine giderler.’ demiştir.
Netice olarak şunu söylemek istiyorum. İnsanların bize nasıl davranmalarını istiyorsak, biz de onlara öyle davranmalıyız.
KAHVALTIDAN GÖRÜNTÜLER
KONFERANSTAN GÖRÜNTÜLER
Bu kare kod ile haber ve resimleri telefonunuza indirebilirsiniz.