MANA ÂLEMİNİN YILDIZLARINDAN EBÛ EYYÛB EL ENSÂRÎ
“İyileri anmayı, iyilikle anılmayı ve iyilerden olmayı ilke edinen,
inançlı, bilinçli ve iyiliksever kardeşlerim. Kalpleri ve kalıpları ile
kullukta kaim, iman ve ibadette daim olmanın gayreti içinde olan kıymetli
konuklarımız, sevgili üyelerimiz, öğrencilerimiz, değerli dostlarımız ve
basınımızın güzîde temsilcileri!
Ashâb-ı kirâma ihtirâmı ve izlerinde olmaya ihtimâmı ile bilinen yüce
milletimizin medâr-ı iftihârı olan Ebû Eyyûb el Ensârî Hazretlerinin ebediyete
intikalinin 1337. yıldönümü dolayısıyla düzenlediğimiz “Anma, Anlama ve
Anlatma” toplantısına teşrif ederek o büyük insanın fazilet ve meziyetlerini anlatıp
aktarmamıza katkıda bulunan siz kıymetli konuklarımızı hürmet ve muhabbetle
selamlıyor, ömür boyu yüce Allah’ın selam ism-i şerifinin esenliğinde olmamızı
temenni ediyorum. Başta Ebû Eyyûb el Ensârî olmak üzere memleketimizde medfûn
olan ashâb-ı güzîn hazarâtının hâtıralarını hafızalarımıza kazıyıp
uygulamalarını örnek almamızı, dîn-i mübîn-i islâmın sancağını dalgalandırmada
daim olmamızı ve ebedî hayatta şefaatlerine ermemizi diliyorum.
Allah ve Resûlüne iman edip, mümin olarak O’nu gören ve birlikte yaşama
bahtiyarlığına eren ashâb-ı kirâmın bir kısmını bağrında barındıran cennet
vatanımızın kadrini bilmemiz ve insanlık semasının parlak yıldızları olan o
hidayet rehberlerinin yaydıkları iman nurunun kıyamete kadar ülke ve insanımızı
aydınlatması dileğiyle sözlerime başlarken, onların yanında ve yakınında
olmanın haz ve huzuru içinde hayatımızı Hakkın rızasına yönelik olan doğru,
dirayetli ve duyarlı davranışlarla değerlendirerek dünya ve ahiret saadetine
ermemizi, cennet-i â’laya girmemizi ve Cemâlullah’ı görmemizi niyaz ediyorum.
Resûlullah’ın arkadaşları olup medrese-i Muhammedîyede eğitilerek deha,
dirayet ve dindarlıkta doruk noktaya eren ashâb-ı kirâm, O’nun öğrettiği dinî
bilgilerle İslamî esasları dünyaya duyuran birer hidayet meşalesidirler. Bu
gerçeğe dikkatimizi çeken sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in onlarla ilgili bir
hadîs-i şerîfinde: “Ashâbım yıldızlar gibidirler. Onların hangisine uyarsanız
hidayette olursunuz.” buyurmuştur. Dolayısıyla her sahâbînin örnek alınacak nitelik,
nicelik ve yücelikte muteber ve müstesna bir kişiliğe sahip olduğu uyarısında
bulunmuştur. Hz. Peygamber (S.A.V.)’in ebediyete irtihalinden sonra insanları İslam’a
davet için dünyanın dört bir yanına yayılan ve kısa bir süre içinde bir çok
yerleşim merkezini, Medine medeniyeti ile tanıştırıp muhtelif milletleri İslam
birliğinde buluşturan bu yüce ruhlu insanların bir kısmı Anadolu’yu aşıp
İstanbul surlarına kadar gelmişlerdir.
Gerek Rumeli’de gerekse Anadolu’da hattâ bütün Asya’da medfûn bulunan bu
İslam büyüklerinin ölüleri arasında, Allah Teâlâ’nın sevgili kullarından ve
Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in kıymetli ashâbından olup, merkezden en uzak bir
mesafede, en son vefat eden bir sahâbî olan Ebû Eyyûb el Ensârî Hâlid Bin Zeyd
el Hazrecî ve el Akabî’dir. Asıl adı Hâlid bin Zeyd bin Küleyb’dir.
Medine, müslümanlar için emin bir yer olduktan sonra Mekke'de Resûlullah
(S.A.V.) ile birkaç Müslüman kalmıştı. Resûlullah da hicret yolculuğuna çıkınca
bunu haber alan Ebû Eyyûb, her gün Medine'ye yakın Hîre adı verilen yerde onun
yolunu gözlerdi. Nihâyet Resûlullah görününce bütün Neccar'lıları toplayarak
Resûlullah'ı karşıladı. Bütün Müslümanlar Resûlullah'ı kendi evlerinde misafir
etmek istiyordu. Bunun üzerine Resûlullah devesini serbest bıraktı. Kusva adlı
bu deve Ebû Eyyûb'un evinin önünde çöktü.
Ebû Eyyûb-el Ensârî'nin evi, iki katlı bir ev idi. Hazreti Ebû Eyyûb
diyor ki: "Peygamberimiz Muhammed Mustafa (Sallallahü aleyhi ve Sellem)
Efendimiz Mekke'den Medine'ye hicret buyurdukları vakit, ilhamı Rabbânî ve emri
samedânî ile bizim fakir hanemize teşrif buyurdular. Ma'iyeti seniyyelerinde
Zeyd ibni Hâris (R.A) dahi vardı. Ben Zâti Risâletpenâhîlerine evimin üst
katını teklif ettim ise de, Fahri âlem Efendimiz (gelen giden ziyaretçilere
kolay olur) diyerek evimizin alt katını tercih buyurmuşlardı. Fakat ben ve
zevcem (Ümmü Eyyüb) gece yatmak üzere evin üst katına, çıktık, amma çok
müteessir olmuştuk. Kendi kendimize dedik ki, evin üst katına bizim çıkmamız
edebe aykırıdır. (Binaenaleyh Ebû Eyyûb demek istedi ki, biz gelecek melek ile
Peygamber Efendimizin arasına hâil olamayız. İşte bu ne tâlihtir ki, bu
vesîle-i hasene ile Ebû Eyyûb'un evi menzilgâh-ı Cibrîl olmuştu.) Çünkü Cebrail
aleyhisselam Peygamber Efendimize vahiy getireceği için O'nun üst katta bulunması
münasibdir, hem de biz üstte dolaşacağız, yatıp kalkacağız, toz toprak
dökeceğiz dolayısıyle Resûlullah Efendimizi rahatsız edeceğiz, biz neden
düşünemedik, diyerek bütün gece ağladık. Sabah olunca bu vaziyeti
Peygamberimize arzettik, bizim ısrarımız üzerine raûf ve rahîm olan Efendimiz
derhal evimizin üst katına teşrif buyurdular.
Yine Peygamber Efendimiz bizim evimize ilk teşrifinde, ben buyurunuz Ya
Resûllallah bizim fakirharnemizdir dediğimde, Fahr-i âlem Efendimiz (Yâ Ebâ
Eyyûb! Git öyle ise bizim için iki yatak hazırla. Çünkü biraz yorgunuz biraz
dinlenelim) buyurdu. Bunun üzerine ben de gittim iki istirahatgah hazırladım ve
(Buyurunuz yâ Resûlallah hazırladım, yüce Allah size rahatlık ve bereket
versin) dedim ve gittim."
Yine Ebû Eyyûb Hazretleri diyor ki: "Nebiyyi efham Efendimiz bizim
evimize ilk teşrif buyurdukları gece, üst katta bizim odadaki su testisi
devrilmiş ve içindeki sular dökülmüştü. Sular tavandan, Peygamber Efendimiz'in
üzerine akmasın diye çok üzüldük. Ben ve Ümmü Eyyûb hemen örtümüzü çıkardık ve
suların üzerine attık bu suretle suların aşağı akmasına mani olduk.
Elhâsıl, Hâtemül Enbiya Efendimizin kudûmu ile şeref bulan Medine-i
Münevvere şehri ve halkı son derece memnun ve mesrûr olup nurlara gark oldular,
vatanlarından ayrı düşüp de gönülleri mahzun olan muhâcirlere taze can geldi.
Ensâr-ı kirâmın da sevinç yaşlarıyla gözleri doldu ve yüzleri güldü. Resûl-i
Kibriyâ Efendimiz Ebû Eyyûb'un evinde bulunduğu yedi ay kadar müddet zarfında
Ensâr-ı kirâmdan üç dört kişi mutlaka silahlı olarak münavebeyle sabahlara
kadar, nöbet beklemişlerdir. Allah onlardan razı olsun.
Resûlullah, Ensâr ile Muhâcirler arasında gerçekleştirdiği
"kardeşlik" olayında Ebû Eyyûb'e kardeş olarak Hz. Mus'ab b. Umeyr'i
seçmiştir. Ebû Eyyûb'un evinde yedi ay kalan Resûlullah'a Medine'de
mihmandarlık yapan Ebû Eyyûb, Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün gazvelerde
Resûlullah'ın yanında İslâm cihad hareketlerine katılmıştır.
Resûlullah'ın vefâtından sonra da bütün gazâlarda yer almıştır. Hz.
Ali'nin hilâfeti döneminde onunla birlikte Hâricîlere karşı savaşmıştır. Hz.
Ali'nin Medine'deki kaymakamı olan Ebû Eyyûb'un Hâlid ve Muhammed adlı iki
oğlu, Umre adında bir kızı vardı. Hz. Ali (r.a.) devrinden sonra Muaviye
zamanında Mısır'a gitti. Mısır valisi bir akşam namazına geç kalmıştı. O zaman
namaz konusunda çok titiz davranan her sahâbî gibi Ebû Eyyûb şöyle demiştir:
"Resulullah'ın, 'Ümmetim akşam namazını yıldızların gökyüzünü kaplamasına
kadar tehir etmedikçe hayır üzeredir, fıtrat üzeredir' dediğini duymadın mı?
" "Duydum" diyen Ukbe'ye, "O halde neden akşam namazını
geciktirdin?" diye sormuş; çok meşgul olduğunu söyleyen Ukbe'ye şöyle
demiştir: "Senin bu yaptığını görerek, halkın Resûlullah da böyle yapardı
zehâbına düşmesinden endişe ederim".
Resûlullah (s.a.s.) İstanbul'un fethini ashâbına anlatıp, "İstanbul
elbette fetholunacaktır; onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden
asker ne güzel askerdir." diye müjdelemiştir.
İstanbul, Peygamber müjdesi ile bir kutlu kumandan tarafından
fethedilmiş kutlu bir şehir. O müjde, fetih gerçekleşene kadar tam sekiz buçuk
asır boyunca nice Müslümanların hayallerini süslemiş; birçok seferler
düzenlenmiş İstanbul önlerine. İlk sefer 668 (Hicri 48)’de Hz. Muaviye
zamanında yapılmış Yarım yüzyıl içinde İslam’ın nurunu Afrika’dan orta Asya’ya,
Avrupa içlerinden Uzak Asya’ya kadar ulaştıran ashab, Doğu Roma’nın merkezine
giden kafileye katılmakta tereddüt etmemiştir. Bu kuşatmaya Hz. Hüseyin, Ebû
Eyyûb el-Ensârî, Abdullah bin Abbas, Abdullah bin Ömer, Abdullah bin Zübeyr
(R.A.) gibi birçok büyük şahsiyet iştirak etmiştir. Fetih gerçekleşmemiş; ama
sefer başarılı olmuştur.
Başta Eyüp Sultan Hazretleri olmak üzere sayısını bilmediğimiz kim bilir
kaç sahâbî, nurlu vücutlarıyla müslümanlığın temelini atmışlar iki kıtayı
birbirine bağlayan topraklara. Gel zaman git zaman Peygamberî müjde
gerçekleşmiş, ilk önce Eyüp Sultan’ın kabrinin bulunmasını murad etmiş kutlu
kumandan. Akşemseddin’in firasetiyle kabir bulunmuş, üzerine türbe, yanına cami
yapılmıştır. Eyüp Sultan, Devlet-i Osmaniye’nin payitahtında mânâ cihetini
temsil eden ayrı bir semt olmuştur.
İnananlar, ikinci Akabe biatında İslam’a giren, Hicret’in ardından Allah
Resûlü’nü yedi ay evinde misafir eden, O’nunla on seneden fazla kapı komşuluğu
yapan Eyüp Sultan Hazretlerini, Hazreti Peygamber (S.A.V.)’in İstanbul’daki
temsilcisi olarak görmüşlerdir. Hâlâ da öyledir.
Asırlar boyunca doğan çocuk ilk O’nun türbesine götürülmüş, bu yüce
sahâbî vesîle edilerek kendisine Peygamber (S.A.V.) tanıtılmıştır. Düğünler,
sünnetler, kandiller, ramazanlar, hacca gidişler-gelişler, Eyüp Sultan’a
uğramadan yaşanmamış. Ölümlerde de O’nun kabir komşuluğu aranmış.
Edirnekapı’dan Karyağdı Tepesi’ne kadar mezar taşları sıralanmış.
Padişahlar bile Eyüp Türbesi’nde kılıç kuşandıktan sonra gerçekten padişah
olabilmişler.
Sahabe kabirleri insanları asr-ı saadete bağlayan birer vesîle ve feyz
kaynağı olmuştur. Evinin karşısında, camiinin avlusunda, işine gitti yolun
kenarında sabah-akşam bir ulu sahâbînin kabrini gören, fatihalarla ruhuna
teveccüh edenler Peygamber (S.A.V.) zamanından beri hiç kopukluk olmadan gelen
bir akışın içinde yaşamışlar hayatlarını.
Böylece Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in: “Ashâbımdan her biri vefat
ettiği belde halkı için kıyamet günü önder ve nur olarak diriltilecektir.”
mealindeki müjdesine mazhar olmuşlardır. Bu mazhariyeti dilegetiren bir şair,
Eyüp Camii’nde sülüs hattıyla yazılan bir şiirinde şöyle ifade etmiştir:
"Yetişmez mi bu
şehrin halkına bu nimeti Bârî
Habîb-i Ekrem'in yârî,
Ebâ Eyyûbi'l-Ensârî"
Kıymetli kardeşlerim!
Ölümünün 1337. yıldönümü dolayısıyla teşrifinizle bu manalı ve muhtevalı
toplantıyı tertiplediğimiz Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin Peygamberimizden rivayet
ettiği hadîs-i şerîflerden birkaçını bugün sizlerle paylaşmakta fayda mülahaza
ediyorum:
"Kostantiniyye surunun dibine sâlih bir kişi gömülecektir."
"Allah'ım, beni koruyarak gecelediği gibi, sen de Ebû Eyyûb'u
koru.”
''Kim Allah'a ortak koşmadan ölürse, cennete gider."
''Müslüman kişinin kardeşi üzerinde yerine getirmesi gereken altı hakkı
vardır. Bunlardan birini yapmadığı zaman, altı hakkından birini yerine
getirmemiş olur: Ona rastladığında selâm vermesi, onu yemeğe çağırdığı zaman
dâvetine icâbet etmesi, aksırdığı zaman ona dua etmesi, hastalandığı zaman ona
uğraması, öldüğü zaman cenazesinde bulunması, kendisinden nasihat ve yol
göstermesini istediği zaman ona yol göstermesi."
"Sünnetim olan şeylerden yüz çeviren benden değildir."
"Kim emrolunduğu şekilde abdest alır yine emrolunduğu şekilde namaz kılarsa,
geçmişte işlediği küçük günahları bağışlanır."
"Ey Müslümanlar! Biriniz
Cuma namazına giderken yıkansın. Şayet güzel bir koku bulursa onu da sürsün. Bulamazsa önemli değil. Yalnız
dişlerinizi fırçalayın."
"Herhangi bir gece İhlas suresini okuyan, o gece Kur'an'ın üçte
birini okumuş gibi olur."
"Kırk gününü Allah rızası için ayırıp ihlas ve samîmiyetle ibadet
eden kimsenin kalbindeki hikmet pınarları dilinden dökülmeye başlar."
"Sadakanın en hayırlısı ve en makbul olanı, dargın akrabaya
verilendir."