MELEKLERLE BİRLİKTELİĞİN BİLİNCİNDE MİYİZ?
İnanan insanların Yaradan’a ve yaratıklara karşı yaklaşım ve davranışlarında duyarlı, dikkatli ve dirayetli davranmaları hususunda açıklamalarda bulunan YOYAV, mensuplarıyla dostlarına doğru ve doyurucu bilgiler vererek, Melekler gibi mükemmel varlıkların yanında ve yakınında bulunmanın idrâki içinde olup, onların dostluk ve dualarıyla bağdaşmayacak hâl ve hareketlerden kaçınmaları konusunda önemli uyarılarda bulunmaktadır. Bu cümleden olarak 14 Kasım 2009 Cumartesi günü gerçekleştirilen geleneksel YOYAV sofrasından sonra “Meleklerle Birlikteliğin Bilincinde miyiz?” konulu Sorun Söyleyelim Sohbet Toplantısı yapıldı. Toplantıda mü’minlerin meleklerle münasebetleri hakkında kıymetli açıklamalarda bulunan Dr. İbrahim Ateş yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Yaradan’a yâr olma yolunda melekleri model almanın idrâk ve iz’anı içinde olan mü’min, mütedeyyin ve müttaki kardeşlerim, hayat boyu Hakkın hidâyet ve himâyesinde olma dileğiyle davranışlarını dizayn etmenin dirayet ve duyarlığı içinde olan kıymetli konuklarımız, basınımızın değerli temsilcileri!
Dünyaya geldiğimiz günden ahirete intikal edeceğimiz ana kadar maiyyet ve muhafazasında olduğumuz koruyucu melekler ve bir an bile bizden ayrılmayıp, devamlı davranışlarımızı kaydeden yazıcı meleklerle birlikteliğimizin bilincine ermemiz ve münâdî (nidâ eden) meleklerin nidâsına kulak vermemize katkıda bulunmak gayesiyle gerçekleştirdiğimiz bu sohbet toplantısına teşrif ederek bilgi bahçemizi şenlendirmenizden dolayı hepinize hürmet ve muhabbetlerimizi arzederek hoşgeldiniz diyorum.
Selamın kelamdan önce gelmesi gerektiğini bilerek herşeyden önce seçkin heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, dünya ve ahirette meleklerin selamladığı müstesna ve mübarek insanlardan olmanızı temenni ediyorum.
Meleklerle birlikteliğin bilincine eren ve manevî mertebelerde yücelerek melekleşme yoluna giren kemâl ehli kişilerden olmamız dileğiyle sözlerime başlarken, Mevlâ-yı Müte’âl Hazretlerinin mu’înimiz, meleklerin muhabbimiz ve mü’minlerin mahbûbumuz olmasını niyaz ediyorum.
Muhterem kardeşlerim!
Meleklerin varlığına ve Allah’ın emrettiği işleri eksiksiz ifa eden mübarek varlıklar olduğuna inanmak, imanın altı şartından biridir. Dolayısıyla mü’minlerin inanmaları icabeden melekler; Allah’a aslâ isyan etmeyen ve kendilerine emredilenleri yapan nûrânî varlıklardır. Sayılarını bilemediğimiz bu yüce varlıklar, ilahî irâde istikametinde hareket ederek göklerde ve yerde kendilerine verilen görevi ifa ederek devamlı ibadet halindedirler.
Bunlardan insanları korumakla görevli melekler olduğu gibi, sürekli onlarla birlikte olup, yaptıklarını yazan ve kendilerine kirâmen kâtibîn (değerli yazıcılar) denilen denetçi ve yazıcı melekler de vardır. Bu hususu dikkatimize getiren ayetlerden biri En’am Suresi’nin:
“O, kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. Size koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldi mi elçilerimiz (görevli melekler) onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur etmezler.” mealindeki 61. ayetidir.
Bu ayet-i kerimenin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, insanları korumakla görevli melekler, onları hayatta oldukları müddetçe korurlar. Ecelleri geldiğinde ise koruma görevleri sona erer.
İnfitar Suresi’nin 10-12. ayetlerinde de belirtilen meleklerle görevleri hakkında şöyle buyurulmaktadır:
“Şunu iyi bilin ki, üzerinizde bekçiler, değerli yazıcılar vardır. Onlar, yapmakta olduklarınızı bilirler.”
Kaf Suresi’nin 17-18. ayetlerinde ise şöyle buyurulmaktadır:
“İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar. İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.”
Bu ayetlerde belirtilen birlikteliğin bilincinde olan müslümanlar, onları rahatsız edecek ve üzecek nahoş hâl ve hareketlerden uzak durmanın gayreti içinde olmalıdırlar.
Unutulmamalıdır ki, insanlarla sürekli birlikte olup, yaptıklarını yazan bu meleklerin, onlara bir düşmanlığı yoktur. Onlar sadece kendilerine verilen görevleri yapmaktadırlar. Yoksa meleklerin insanlara düşmanlığı söz konusu değildir. Tersine onlar, mü’minlerin dünya ve ahirette dostlarıdırlar. Dolayısıyla onlardan inanan insanlara herhangi bir zarar gelmez. Onlar ancak mü’minlerin hayrını dilerler. Mü’minlerin düşmanları şeytanlardır. Dost gibi görünseler de sürekli mü’minleri Haktan uzaklaştırmaya çalışırlar.
Aşağıda mealleri arzedilen ayetlerin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, dünya ve ahirette mü’minlerin dostları olan melekler, onlar için Allah Teala’dan rahmet, mağfiret ve duhûl-ü cennet (cennete girme) niyazında bulunurlar. Dilerseniz Fussilet Suresi’nin bu gerçeği dilegetiren 30-32. ayetlerinin meallerini buyurun birlikte okuyalım. Bu sure-i celilenin 30. ayetinin meali aynen şöyledir:
“Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vadolunan cennetle sevinin! derler.”
Melekler, bu ayet-i kerimede özellikleri belirtilen mü’minlere, zikredilen müjdeleri ölüm sırasında vereceklerdir. Dosdoğru yolda yürümek, imanda sebat etmektir. Bunu Hz. Ebubekir, söz ve davranışla düzgün olmak, Hz. Ömer, münafıklık etmemek, Hz. Osman, amelde ihlaslı olmak, Hz. Ali, farzları eda şeklinde yorumlamışlardır. Meleklerin, “Korkmayınız” müjdesi, ölüm sonrası ve geçmiş amellerle ilgilidir. “Tasalanmayınız” diye müjdeleri ise, geride bırakılan evlat ve aile ile ilgilidir.
Meali arzedilen bu ayet-i kerimede beyan buyurulan müjdelere devamla aynı surenin 31 ve 32. ayetlerinde şöyle buyurulmaktadır:
“Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Gafûr ve Rahîm olan Allah’ın ikramı olarak orada sizin için canlarınızın çektiği herşey var ve istediğiniz herşey orada sizin için hazırdır.”
Bu hitabın muhatabı olmak ne büyük bir saadet. Ancak bu saadete ermenin yolu Allah Teâlâ’ya iman edip, dosdoğru yolda yürümekten yani ömür boyu imanda sebat etmekten geçer.
Yüce Mevla cümlemizi Allah’a kullukta kaim, iman, ibadet ve istikamette daim eylesin.
Meleklerin mü’minlere dostlukları, bazı insanların birbirlerine dostluklarını dilegetirirken söyledikleri gibi kuru sözden ibaret değil, ebedi saadete ermeleri için onlara Allah’tan rahmet, mağfiret ve duhûl-ü cennet niyazında bulunmalarıyla tecellî eden samîmî bir dostluktur. Gâfir (Mü’min) Suresi’nin bu gerçeği dilegetiren 7, 8 ve 9. ayetlerinin meallerini dikkatle ve dirayetle okuduğumuzda o yüce varlıkların bizler için ne denli sevecen ve samîmî dostlar olduklarını anlarız. Buyurun bu ayetlerin meallerini birlikte okuyalım:
“Arşı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler), Rablerini hamd ile tesbih ederler, O’na iman ederler. Mü’minlerin de bağışlanmasını isterler. Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin herşeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve Senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru! (derler)” (Gâfir, 7)
“Rabbimiz! Onları da, onların atalarından, eşlerinden, nesillerinden iyi olanları da kendilerine vaadettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz aziz ve hakîm olan Sensin!” (Gâfir, 8)
“Bir de onları, her türlü kötülüklerden koru. O gün Sen kimi kötülüklerden korursan, muhakkak ki, onu rahmetine mazhar etmiş olursun. Bu en büyük kurtuluştur.” (Gâfir, 9)
Bu ayetlerde belirtildiği şekilde tevbe edip Allah yolunda gidenler için böylesi güzel dua ve dileklerde bulunan hamele-i arş (arşı taşıyan melekler) ile arşın çevresinde olup onu tavaf eden meleklerin bizlere gösterdikleri bu dostluğa layık olacak iş, uğraş ve davranışlarda bulunmamız gerekmez mi?
Gâfir Suresi’nin meali arzedilen 8. ayetinin incelendiğinde de anlaşılacağı üzere melekler, mü’minlerin Adn cennetlerine girmesini dilemekle kalmayıp, onların atalarından, eşlerinden ve nesillerinden iyi olanlar için de aynı dilekte bulunmaktadırlar. Bu yaklaşım ne güzel bir yaklaşım, bu dostluk ne güzel bir dostluk ve bu mazhariyet ne büyük bir mazhariyettir. Bu güzellikleri bizlere ihsan eden Allah Teâlâ’ya ne kadar şükür ve bizler için böylesi isteklerde bulunan meleklere ne kadar teşekkür etsek azdır. Allah Teâlâ’nın inanan insanlara ihsânı olan bu ilahî lütuf Ra’d Suresi’nin 23. ayetinde de benzeri ifadelerle dikkatimize getirilmiştir. Bu surenin 20-22. ayetlerinde özellikleri ifade edilen:
1- Allah’ın ahdini yerine getirenler,
2- Verdikleri sözü bozmayanlar,
3- Allah’ın gözetilmesini emrettiği şeyleri gözetenler,
4- Rablerinden sakınanlar,
5- Kötü hesaptan korkanlar,
6- Rablerinin rızasını isteyerek sabredenler,
7- Namazı dosdoğru kılanlar,
8- Kendilerine verilen rızıklardan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayanlar,
9- Kötülüğü iyilikle savanlar, dünya yurdunun güzel sonu sadece onlara ait olacağı belirtilmekte ve o ayetleri izleyen 23-24. ayetlerde:
“(O yurt) Adn cennetleridir. Oraya babalarından, eşlerinden ve çocuklarından salih (iyi) olanlarla beraber girecekler. Melekler de her kapıdan onların yanına varacaklardır. Sabrettiğinize karşılık size selam olsun! Dünya yurdunun sonu (cennet) ne güzeldir (derler).”
Ra’d Suresi’nin meali arzedilen 24. ayetinde de belirtildiği üzere meleklerin cennet ehlini orada ziyaret edip, onlara selam vermelerinin sağlayacağı saadeti düşünelim. Dünyadaki mü’min-melek birlikteliğinin ahirette bu şekilde devam edeceğini düşünerek Allah’a kul, mü’minlere kardeş ve meleklere dost olacak davranışlardan geri durmayalım.
Bu hususu dikkatimize getiren Nahl Suresi’nin 31 ve 32. ayetlerinin meallerini de birlikte okuyalım ve takva sahiplerinin yurdu olan Adn cennetlerine girdirecek davranışlarda bulunmanın gayreti içinde olalım:
“(O yurt,) Girecekleri, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleridir. Onlar için orada kendilerine diledikleri her şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle mükâfatlandırır. (Onlar,) Meleklerin, ‘size selam olsun, yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin.’ diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir.”
Zümer Suresi’nin 73. ayetinde bölük bölük cennete sevkedilecek müttakilere cennet bekçilerinin selam verecekleri belirtilerek şöyle buyurulmaktadır:
“Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete sevkedilir. Oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara: Selam size! Tertemiz geldiniz, artık ebedi kalmak üzere girin buraya, derler.”
Mevlâ-yı Müteâl Hazretlerinden bizleri, dünyadan tertemiz ayrılacakları ve cennete tertemiz girecekleri belirtilen bu bahtiyar insanlardan kılmasını niyaz ediyoruz.
Meleklerin dostluklarına layık olmak için sürekli bizimle birlikte olanlarla güzel birliktelik içinde olmamız ve münadî meleklerin nidalarında duyurmak istedikleri önemli hususlara kulak vermemiz gerektiğini gözardı etmemeliyiz.
Bakınız bir hadîs-i şerîfinde: “Her Ramazan gecesinde bir melek; Ey hayır isteyen adam hele kalk şöyle beri gel ve ey şer isteyen adam hele biraz şerlerden uzak dur diye nida eder.” buyuran sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) başka bir hadîs-i şerîfinde: “Hiçbir gün yoktur ki iki melek inmiş olmasın. (Onlardan) Biri: Allah’ım! İnfak edene (verene), halefini (yerine yenisini) ver der. Diğeri de: Allah’ım! (Vermeyip elinde) Tutana telef (yok olmak) ver der.” buyurmaktadır.
Öteyandan Allah Teala’nın görevlendirdiği bir melek her gün: “Ölmek için doğun, harap olmak için yapın” diye nidâ ederek her yapılanın yıkılacağını ve her doğanın öleceğini hatırlatıp yıkılmayacağı yapmaya ve ölümsüz aleme hazırlanmaya davet eder.
Bize düşen; Koruyucu, denetleyici, yazıcı ve uyarıcı meleklerle, rahmet ve mağfiret niyazında bulunan melekler başta olmak üzere göklerdeki ve yerdeki meleklerin tümüne sevgi ve saygıya yönelmek ve dostlukta kusur etmemektir. Onlarla birlikteliğimizin bilincine erip, Yaradan’a yaklaşmada onları model almaya çalışmaktır.
Bu inanç ve anlayışla sözlerimi noktalarken sözü, özü, fikri, fiili, hâl ve hareketleri ile Hakkın rızasını hedefleyen inançlı, bilinçli ve basîretli insanlardan olmamızı diliyor, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.”