Mevlid-i Muhammed ve Mîlâd-ı Ümmet
Allah Teâlâ’nın mesajlarını insanlara iletmekle görevlendirilen Peygamberler zincirinin son halkası ve en üstünü olan sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), miladi 571 yılı Nisan ayının 20.sine rastlayan Rebi’ül-evvel ayının 12 Pazartesi gecesi sabaha karşı Mekke-i Mükerreme’de dünyaya gelmiştir.
Geçen yıllarda Nisan ayının 20’sini içine alan hafta, “Kutlu Doğum Haftası” olarak, Rebi’ül-evvel ayının 12. gününe denk gelen gün de Mevlid Kandili olarak kutlanıyordu. Bu yıl, Diyanet İşleri Başkanlığı aldığı bir kararla, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in doğumunu bir yılda iki defa kutlama uygulamasına son verip, Kutlu Doğum Haftasını Mevlid Kandili ile birleştirerek yılda bir defa kutlama cihetine gitti.
Malum olduğu üzere her Peygamberin ümmeti, kendi Peygamberinin doğum gününü bayram yapmıştır. Bugün de Müslümanların bayramıdır. Neşe ve sevinç günüdür. Dünyadaki Müslümanlar tarafından her sene, bu gece Mevlid Kandili olarak kutlanmakta ve Resûlullah (s.a.v.) hürmet ve muhabbetle anılmaktadır.
Resûlullah (s.a.v.), Mevlid gecelerinde ashâb-ı kirâma ziyafet verir, dünyayı teşriflerindeki ve çocukluk zamanındaki şeyleri anlatırdı. Hz. Ebubekir (r.a.) da halife iken ashâb-ı kirâmı toplar, Resûlallah (s.a.v.)’in dünyayı teşriflerindeki hârikulâde hâlleri konuşurlardı.
Vahabilerle onların görüşünde olan bazı kimseler, “bu gecenin ne fazileti, ne de kutlanılması hakkında hiçbir rivayet sabit olamamıştır” diyerek kutlanılmasının bidat olduğunu söylemişlerse de, Efendimiz (s.a.v.)’in doğumunun yıl dönümü dolayısıyla yüzyıllardır İslam dünyasının her yerinde her yıl coşkuyla gerçekleştirilen kutlama programları büyük bir samîmîyet ve içtenlikle gerçekleştirilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm tilâveti ve salavât-ı şerîfelerle, sohbet toplantıları tertiplenmiş, Efendimiz (s.a.v.)’in özellikleri anlatılmış ve tavsiye ettiği ibâdet ve ta’âtlarda bulunulmuştur.
Bu güzel gelenek ülkemizde de hürmet ve muhabbetle sürdürülmüş ve sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnet-i seniyyesine sarılarak izinde olup yolunda gitmenin önemi anlatılarak Peygamber sevgisinin genç kuşaklara aşılanması cihetine gidilmiştir.
Bu gece, Resûlullah (s.a.v.)’in doğum zamanında görülen hâlleri, mucizeleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok önemlidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i öven çeşitli Mevlid kasideleri vardır. Meşhur olan ve Türkiye’de sık sık okunan Mevlid kasidesini Süleyman Çelebi, 15. asırda yazmıştır. Mevlid-i şerîf okumak, Resûlullah (s.a.v.)’in dünyaya gelişini, miracını ve hayatını anlatmak, O’nu hatırlamak, O’nu övmek demektir. Mevlid gecesi, Kadir Gecesi’nden sonra en kıymetli gecedir.
Bu gece, İslam âleminin her yerinde olduğu gibi, ülkemizde de bir kere daha idrâk ve ihyâ edilecektir. Toplantılar tertiplenecek, salavât-ı şerîfeler getirilecek, hatm-i şerîfler okunacak, Peygamberimiz (s.a.v.)’in şemâil-i şerîfi anlatılacak, örnek özellikleri ve ahlakî güzellikleri ile müstesnâ meziyetleri anlatılıp aktarılacak, izinde olmanın ve sünnet-i seniyyesine sarılıp sahip çıkmanın önemi dile getirilecektir.
Bu mutlu münasebetle önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da Ankara’da düzenlenen kutlama programlarından biri de 29 Kasım 2017 Çarşamba günü YOYAV Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen “Mevlid-i Muhammed ve Mîlâd-ı Ümmet” konulu kutlama programı idi.
Kur’ân-ı Kerîm tilâveti ve okunan hatm- şerîflerin duasıyla başlatılan programda salonu dolduran davetlileri sevgi ve saygıyla selamlayıp, günün anlam ve önemiyle ilgili açıklamalarda bulunan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş yaptığı mesaj yüklü konuşmasında şunları söyledi:
“Aşk-ı ilâhîyle coşan, muhabbet-i Muhammedîyle pişen ve bu programa katılmak için evlerinden çıkıp YOYAV’a koşan kıymetli konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim!
Doğumuyla dünyayı nurlandıran ve insanlığı onurlandıran sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in dünyayı şereflendirmesinin yıldönümü olan Mevlid Kandili münasebetiyle düzenlediğimiz “Mevlid-i Muhammed ve Mîlâd-ı Ümmet” konulu kutlama programına katılmak gayesiyle salonumuzu şereflendiren güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, Efendimiz (s.a.v.)’e salât, selam, sevgi ve saygılarımızı birlikte arz etmemize vesîle olan şerefli varlığınızla bizleri onurlandırmanızın haz ve huzuru içinde hepinize hürmet ve muhabbetlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum.
Doğumunun yıl dönümü dolayısıyla bir araya geldiğimiz sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in dünyada ziyareti ve ahirette şefaatiyle şereflenen müstesnâ ve mümtâz Müslümanlardan olmamız temennisiyle sözlerime başlarken, cümlemize cennet ve Cemalullah ile şefaat-ı Resûlullah niyaz ediyorum.
Bugün, farz ibâdetlerden sonra yapılacak en değerli davranış, Resûlallah (s.a.v.)’a bolca salât ve selamda bulunarak rûh-u şerîfleriyle iletişim içinde olmaktır. Onun için sohbetimize geçmeden önce buyurun birlikte bir salavât-ı şerîfe getirelim:
“Allâhumme salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidina Muhammedin salâten tüncînâ bihâ min-cemî'il-ehvâli vel âfat. Ve takdî lenâ bihâ cemîal hâcât ve tutahhirunâ bihâ min-cemîi's-seyyiât ve terfe'unâ bihâ ındeke a'lâ'd-deracât ve tubelliğunâ bihâ aksâ'l-ğayât min cemiî’l-hayrâti fî'l-hayâti ve ba'del-memât birahmetike Yâ erhame'r-rahimîn.”
“Allâhümme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmen alâ seyyidinâ Muhammedinillezi tenhallü bihil’ükadü ve tenfericü bihil’kürabü ve tükdâ bihil’havâicü ve tünâlü bihir’regâibü ve hüsnül’havâtimi ve yüsteska’l gamâmü bivechihi’l kerîmi ve alâ âlihî ve sahbihî fi külli lemhatin ve nefesin biaded-i külli mâ’lûmin lek.”
“Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîm. İnneke hamîdün mecîd.”
“Allâhümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârekte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîm. İnneke hamîdün mecîd.”
Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Resûlallah.
Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Habîballah.
Essalâtü vesselâmü aleyke yâ nûre arşillâh.
Essalâtü vesselâmü aleyke yâ seyyidel evvelîne ve’l-âhirîn.
Yâ Rabbî! Salât ve selamımızı sevgili Peygamberimiz’e ulaştır. Bizi O’nun ziyareti ve şefaatiyle şereflendir. O’na olan sevgi ve saygımızı sünnet-i seniyyesine uyarak geliştir. O’nu örnek almayı, izinde olmayı ve ahlâk-ı hâmîdesiyle ahlaklanmayı bizlere nasip eyle yâ Rabbî.
Kıymetli kardeşlerim!
Malumunuz olduğu üzere, her doğum bir sevinç ve mutluluk vesîlesidir. Ana baba olan eşlerin yanında, yakınlarının da yüzlerini güldürüp çevredeki herkesi sevindiren doğum olayı, dünyada insan neslinin devamında etken olmasından dolayı, hayatî ehemmiyet arz eden hârika bir hâdisedir.
İnsanları yaratıp yaşatan ve önemli özelliklerle donatan Allah Teâlâ’nın kudret, kuvvet ve hikmetinin tecellîlerinden olan her doğumun dünyada meydana gelen gelişmelerde olumlu veya olumsuz bir etkisi vardır. Ancak, bir doğum vardır ki, dünyada meydana gelen ve gelecek olan tüm doğumlardan daha değerli bir doğumdur. Bu doğum: “Ben Ademin çocuklarının efendisiyim ama, bu bir iftihar (övünme) değildir.” diyen Kâinâtın Efendisi sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in doğumudur. Bu doğum, Kâinât Kendisinin hürmetine yaratılan ve “Sen olmasaydın Kâinâtı yaratmazdım.” denilen Hz. Muhammed (s.a.v.)’in doğumudur. Bu doğum, dünyaya onur olan O nurun doğumudur. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Mevlidi ve ümmetin mîlâdı olan doğumdur. Tevhîdin, îmânın, ihlâsın, irfânın doğumudur. İnsanlığı aydınlatan Kur’ân’ın yakında dünyaya indirileceğinin müjdecisi olan müstesnâ bir doğumdur.
Kıymetli kardeşlerim!
Resûlallah (s.a.v.)’in dünyaya geldiği zaman ve zemîni göz önünde bulundurduğumuzda, insanlığın insafsız ve acımasız uygulamalar içinde olup, haksızlıkların kol gezdiği, güçlülerin güçsüzleri ezdiği ve putperestliğin doruk noktaya ulaştığı bir câhiliye dönemi olduğunu görürüz.
Câhiliye karanlığına gömülmüş insanları İslam güneşiyle aydınlatan, Allah Teâlâ’nın en son ve kutlu elçisidir Hz. Muhammed. Putlara tapan, güçlüleri zayıflarını yok eden, kan döküp haram yiyen, kötülükten ve zulümden çekinmeyen, kız çocuklarını utanç vesîlesi sayıp diri diri toprağa gömerek, ırk, renk, soy ve zenginliği üstünlük ölçüsü kabul eden ve cehâhetin daha nice örneklerini sergileyen câhiliye toplumunu en yüce ahlakî erdemlerle donatılmış, örnek bir topluma dönüştüren eşsiz bir insandı sevgili Peygamberimiz (s.a.v.).
Dolayısıyla biz bu büyük insanın doğumuna “Mevlîd-i Muhammed ve Mîlâd-ı Ümmet” diyoruz. Zira O’nun doğumunu izleyen kırk yıl sonra dünya yeni bir düzene kavuşmuş, insanlık yeniden doğmuşcasına huzura ermiş ve herkes o ilahî düzeni duyuran Hz. Muhammed (s.a.v.)’e uyarak dünya ve ahiret saadetine erdirecek doğru yolu bulmuştur.
Hz. Adem (a.s.)’den başlayarak ilahî vahyi biz insanlara ileten Peygamberlik silsilesinin sonuncusu olan sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’i anlatan en güzel kavram şüphesiz rahmet ve merhamettir.
Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’e hitaben: “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” buyrulmuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in rahmet, merhamet ve adalete dayalı kuşatıcılığı ümmetini olduğu kadar bütün insanlığı da kapsamaktadır. O’nun hayatını erişilmez bir hayranlıkla seyretmek yerine, O’nu örnek model almaya çalışmalıyız. Rahmet elçisi (s.a.v.), yaşadığı dönemde bir baba, bir eş, bir komutan, bir imam, bir devlet başkanı ya da bir muallim olarak nasıl ki sahabeye yol gösterip örnek olmuşsa, bugün de bizim için vazgeçilmez bir rehberdir.
Bu gece, Hz. Peygamber (s.a.v.) doğduğu için sevinenler, O’nun sevgisine mazhar olurlar. Hadîs-i şerîflerde buyrulduki:
“Bir şeyi çok seven elbette onu çok anar.”
“Peygamberleri anmak, hatırlamak ibâdettir.”
Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in Al-i İmran Suresi’nin 31. ayetinde: “(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah’ı gerçekten seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir.” buyurulmuştur.
Hz. Peygamber (s.a.v.) de, bir hadîs-i şerîfinde: “Biriniz beni babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe (tam) iman etmiş olmaz.” buyurmuştur.
Gerçek bir Müslüman, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e mutlaka özlem duyar ve keşke ben de O’nun ashabından olsaydım, meclisinde bulunsaydım, gözlerim O’nun mübarek yüzünün nuruyla dolsaydı, kulaklarım O’nun tatlı sözünü işitseydi, kalbi fetheden güzel ahlâkını görseydim ve O’nun Rabbine nasıl ibâdet ettiğine vâkıf olsaydım diye temenni eder. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in şu sözünü doğrularcasına bu uğurda sahip olduğu her şeyi feda etmek ister: “Ümmetimin beni en çok sevenlerinden, benden sonra gelecek olan bazılarından her biri beni görmeyi o kadar çok arzu edecek ki, bu uğurda ailesini ve malını feda etmeyi bile göze alacaktır.”
Bunun içindir ki, O’na uyanların hâli böyle idi.
İbn-i Sîrîn Ubeyde b. Amr’a şöyle dedi: “Yanımızda Enes b. Mâlik’ten kalma Hz. Peygamber’in bir miktar saçı bulunmaktadır. Bunun üzerine Ubeyde dedi ki: “Ben de O’nun bir tek kılının bulunması, bana dünya ve içindekilerden daha sevimlidir.”
Zehebî bu rivayete bir not düşerek şöyle der: “Bu imam, bu sözü Hz. Peygamber’in vefatından 50 sene sonra söyledi. Hz. Peygamber’e ait olduğu kesin olarak ispatlanan böyle bir kıl bulsaydık, zamanımızda biz neler demezdik? Bunu ispatlamak imkânsız demek kadar zordur.”
Zehebî yine şöyle der. “Hz. Peygamber (s.a.v.)’in başını tıraş ettiği zaman temiz saçlarını kendilerine bir ikram olmak üzere ashâbına dağıttığı bir gerçektir. Ah keşke onlardan bir tanesini biz de öpebilseydik!”
Cübeyr b. Nufeyl şöyle der: “Bir gün Mikdat b. Esved (r.a.)’in yanında oturuyorduk. Ona bir adam uğradı ve dedi ki: Ne mutlu Resûlullah (s.a.v.)’ı gören şu gözlere! Keşke senin gördüklerini biz de görseydik, senin şahit olduklarına biz de şahit olsaydık.”
Sâbit el Bünani Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hizmetkârı Enes b. Malik (r.a.)’i gördüğü zaman O’na doğru gider, ellerini öper ve şöyle derdi: “Bu el, Resûlullah (s.a.v.)’in eline dokunan eldir.”
Tabiinden bazıları da Seleme b. El Ekva (r.a.)’yı gördükleri zaman böyle yaparlar ve Resûlullah (s.a.v.)’e biat eden elleri öperlerdi.
Hasan el Basrî, Resûlullah (s.a.v.)’in üzerine çıkıp hutbe okuduğu hurma kütüğünün kıssasını şöyle anlatır: “Bu kütüğü Hz. Peygamber daha sonra terk etmiş ve kendisine bir mimber edinmişti. Bunun üzerine hurma kütüğünün, -yavrusu kendisinden alınan dişi devenin inlemesi gibi- inlediğini mescidde bulunan herkes işitmişti. Nihayet Hz. Peygamber (s.a.v.) gelip elini onun üzerine koydu ve kütük sakinleşti.
Hasan el Basrî bu olayı anlattığı zaman şunu derdi: “Ey Müslümanlar! Bir odun parçası bile Resûlullah (s.a.v.)’in özlemiyle inlemiş. Siz O’nu özlemeye daha layıksınız.”
Onlar, Resûlullah (s.a.v.)’i sadece sevmek ve O’na özlem duymakla kalmamışlar, bunun ötesine geçerek O’nun sünnetine göre hareket etmişler ve O’nu kendilerine bir örnek edinerek Resûlullah (s.a.v.)’den yetişemedikleri kayıpları böylece telafi etmişlerdir.
Nitekim tabi’inin ileri gelenlerinden Ebu Müslim el Havlanî şöyle der: “Muhammed (s.a.v.)’in ashabı, bizi bırakıp da O’nu sadece kendilerine ait olduğunu zannederlerse, Allah’a yemin olsun ki, onlarla bu konuda öyle bir yarışırız ki, onlar, arkalarında nice insanlar bıraktıklarını öğrenirler.
Ebu Müslim ashâb-ı kirâmın Resûlullah (s.a.v.)’i sadece kendilerine mal etmelerini kabul etmemiş, sevgisinde onlarla yarışmak istemiştir. O, bu kutlu yarışın anlamını idrâk etmiş, Allah’a ve Resûlüne yakınlık ve itaatte, başkasını kendi yerine tercih etmek gibi bir şeyin olamayacağını, yarışta öne geçmenin erdem ve vasıflarda öne geçmekle mümkün olduğunu ve salih amellerde geri kalan kimseyi, nesebinin ileri geçiremeyeceğini gayet iyi anlamıştır.
Nitekim onlar, şöyle demişlerdir: “Bir kimsenin dünyevî konuda seninle yarıştığını gördüğün zaman sen de onunla ahiret konusunda yarış. Hiç kimsenin Allah’a itaatte seni geçmesini istemiyorsan ve buna gücün yetiyorsa bunu yap ve onları geç.”
Onlardan sonra gelen selef de büyük-küçük her konuda sünneti izlemeye düşkündüler.
İşte İmam Ahmed şöyle derdi: “Hadis olarak neyi yazmışsam, onunla mutlaka amel ettim. Hatta Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hacamat yaptırdığına ve kendisine hacamat yapan Ebu Tayyibeye bir dinar ücret verdiğine dair bir hadise rastlamıştım. Ben de hacamat yaptırdığım zaman bu işi yapan kişiye bir dinar verdim.”
O şöyle demiştir: “Eğer gücün yeterse hakkında bir hadis olmadıkça, saçının bir telini bile kaşıma.”
Bunun sebebi, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in her konuda mükemmel bir insan oluşundandır.
İmam-ı Nevevî şöyle der: “Resûlullah (s.a.v.)’in şekline bakacak olursan ondan daha güzeli yoktur. O’nun ahlak ve hasletlerine bakarsan, O’ndan daha mükemmeli yoktur. Genel olarak bütün insanlara, özel olarak da Müslümanlara olan lütuf ve ihsanına bakarsan, O’ndan daha vefalısı yoktur.”
Şüphesiz en büyük nimetlerden birisi, bir kula, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in sevgisinin bahşedilmesidir.
İbni Kayyım şöyle der: “Bu konuda tam bir sadâkat gösterdiğinde -yani kul bütün duygu ve düşünceleriyle Rabbini gaye edindiğinde- kendisine Resûlullah (s.a.v.)’in sevgisi bahşedilir, rûhâniyeti onun kalbini kuşatır. Allah Teâlâ’nın onu Peygamber ve hidâyet rehberi kıldığı gibi, o da Peygamber (s.a.v.)’i kendisine önder, öğretmen, üstad ve örnek olarak kabul eder. Artık O’nun hayat hikâyesini, getirdiği dinin ilkelerini, kendisine vahyin indirilişini inceler; kişisel özelliklerini, huy ve ahlakını hâl ve hareketlerindeki âdâbını, uykusunu ve uyanıklığını, ibâdetini, ailesi ve arkadaşlarıyla ilişkilerini iyice öğrenir. Böylece sanki ashâbından O’nunla beraber olan bir sahâbî gibi olur.”
Hayatımızın her safhasında Efendimiz (s.a.v.)’i İbni Kayyım’ın ifade ettiği şekilde örnek almamız ve O’nu canımızdan çok severek izinde olmamız temennisiyle sözlerimi noktalarken, sizleri bu gün için yazmış olduğum “Doğumun Dünyaya Bedel” başlıklı sekiz dörtlükten oluşan şiirimle selamlamak istiyorum:
Doğdu dünyanın güneşi.
Aydınlattı dağı taşı.
Nebîlerin son kardeşi.
Yoktur âlemde bir eşi.
Haber verdi bize Kur’ân.
Kullukla kurbiyyet kuran,
Âlemlere rahmet olan,
Son peygamber, güzel insan.
Şöyle diyor bize Kur’ân:
“Hakkı severseniz candan,
Peygamber’e uyun her an,
Sevsin sizi yüce Yezdan.”
Bu gerçeği biliyorsak,
Sevilmeyi diliyorsak,
Bu aşk ile gidiyorsak,
Bir gün bize açar kucak.
Medine’ye uçar uçak.
Gelin bizde onla uçak.
Demeyelim hava sıcak.
Resul açar bize kucak.
Ne mutlu biz müminlere,
Ümmetiz bu peygambere.
Göğsümüzü gere gere,
Uyarız biz O rehbere.
Doğumun dünyaya bedel.
Yâ Resûl! Bize uzat el.
Bir değil, bize her gün gel.
Seninle olmak çok güzel.
Severiz biz Seni candan.
Yakınsın bize Sen her an,
Damarımızdaki kandan.
Sensin bize tek kumandan.”
Program, davetlilere pide ve ayrandan oluşan ikramın alınması ve kandil simitlerinin dağıtılmasıyla noktalandı.
Bu kare kod ile haber ve resimleri telefonunuza indirebilirsiniz.