MÜLKÜN MÂLİKİ
Kâinat mülkünün mâliki Allah’tır. Yaratıkların tamamını yaratıp, yaşatan ve kudretiyle kuşatan O’dur. O, Alemlerin Rabbi, sahibi ve mâlikidir. Ezelî ve ebedî hükümranlık O’nundur. Dolayısıyla hakiki hükümranlık ve mülkiyet O’na aittir. İnsanların mülkiyeti ise, geçici ve izafidir. Ölümleriyle birlikte mülkiyetleri biter, sahip oldukları varlıklar başkalarına geçer.
İlgi ile izlenen kültürel faaliyetlerinden “Sorun Söyleyelim Sohbet Toplantıları”nın 2012 yılının Ocak ayı serisi olarak 12 Ocak 2012 Perşembe günü saat 13.30’da bu konuyu gündeme getiren YOYAV, davetlilerine doğru ve doyurucu bilgiler sunmanın mutluluğunu yaşadı. Kurs öğretmenlerinden Afet Tan’ın öğrencilerinin ikramı olan öğle yemeğinden sonra salonda yerlerini alan konuklara hitabeden Dr. İbrahim Ateş konuyla ilgili ayetlerin ışığında açıklamalarda bulunarak şunları söyledi:
“Hakkın verdiğini halkın hizmetinde kullanmanın gayret ve kararlılığı içinde olduğuna inandığım kıymetli konuklarımız, sahip olduğu imkân ve mekânları ihtiyaç sahibi insanların istifadesine sunmanın saadetine eren saygıdeğer dostlarımız, dünyadaki varlığın geçici ve izafi olduğuna inanan inançlı ve bilinçli kardeşlerim, basınımızın değerli temsilcileri!
Hakkın hükümranlığına boyun eğen ve kâinattaki herşeyin O’na ait olduğunun inanç ve bilincinde olan seçkin heyetinizle yılın ilk sohbet toplantısında biraraya gelip “Mülkün Mâliki” konusunda edindiğim Kur’anî bilgileri sizlerle paylaşma imkânını elde etmenin sevinç ve saadeti içinde hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, sağlık ve saadette daim ve saadet-i sermediyeye nâil olan mutlu ve bahtiyar insanlardan olmamızı diliyorum.
Malımız, mülkümüz ve sahip olduğumuz herşeyimizle birlikte mâlik-ül mülk (mülkün sahibi) ve melik-in nâs (insanların mutlak sahip ve mâliki) olan Mevlayı Müteal Hazretlerinin mülkündeki mümin kullarından olmanın idrak ve ikrarı ile sözlerime başlarken, bizleri bu iman üzere yaşatıp bu iman ile huzuruna erdirmesini, cümlemizi cenneti, cemali ve rızasıyla ödüllendirmesini niyaz ediyorum.
Kutsal Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’i dikkatle ve dirayetle okuduğumuzda birçok ayetinde, göklerde ve yerde ne varsa hepsinin Allah Teâlâ’ya ait olduğunun, varlıkların tamamının Allah’ın mülkü olduğunun ve kâinattaki yaratıkların tümünün O’nun hükümranlığında olduğunun vurgulandığını görürüz. Fakat Allah Teâlâ’nın neden bu hususu çok sayıda ayette defalarca dikkatimize getirdiğini düşünmeyiz. Aynı vurguyu benzer ifadelerle Kur’ân-ı Kerîm’in müteaddid ayetlerinde muhtelif konuların başında veya sonunda tekrar ederek bizleri uyarmasının bir hikmeti yok mudur? Mutlaka vardır. Tekrarlamanın da ötesinde Yunus Suresi’nin: “İyi bilin ki, göklerde ve yerde ne varsa yalnız Allah’ındır. (O halde) Allah’tan başka ortaklara tapanlar neyin ardına düşüyorlar! Doğrusu onlar, zandan başka birşeyin ardına düşmüyorlar ve onlar sadece yalan söylüyorlar.” mealindeki 66. ayetinin başında: “İyi bilin ki” diye uyarıda bulunarak göklerde ve yerdeki herşeyin mâliki ve sahibi olduğuna dikkatimizi çekmektedir.
Nisa Suresi’nin: “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Sizden önce kendilerine kitap verilenlere ve size ‘Allah’tan korkun’ diye emrettik, eğer inkâr ederseniz biliniz ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah hudutsuz zengindir. Ziyadesiyle övgüye layıktır.” mealindeki 131. ayetinin başında ve sonunda “göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır” uyarısını aynı kelimelerle tekrar ederek hükümranlığını inkâra yeltenenlerin uğrayacakları felaket ve acı akibete dikkat çekmiştir. Bu ayeti izleyen: “Göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter.” mealindeki 132. ayette de benzeri bir ifadeyle göklerde ve yerde olanların mâlik ve sahibinin Allah olduğunu vurguladıktan sonra: “Ey insanlar! Allah dilerse sizi yokluğa gönderip başkalarını getirir. Allah buna kadirdir.” mealindeki 133. ayette önemli bir uyarıda bulunmuştur.
Bu ayet-i kerimenin incelendiğinde de anlaşılacağı üzere, beka ve ebedîlik Allah’a mahsustur. Gerçek manada varlık da O’na aittir. Kulların vücut ve varlığı O’nun lutfu ve emanetidir. Emanete hıyanet ve Allah’a isyanda ısrar edilirse bütün emanetlerin, bu arada vücut ve varlığın geri alınması kaçınılmaz hâle gelir. İnsanlar Allah için vazgeçilmez değillerdir ama Allah insanlar için vazgeçilmezdir.
Mealleri arzedilen ayet-i kerimelerle aşağıda meal ve açıklamaları sunulan ayet-i kerimelerde “Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah’ın mülküdür” cümlesinin defalarca tekrar edilmesinin bir hikmeti yok mudur? Tabii ki vardır. İşte biz bugünkü birlikteliğimizde bu hususu dikkatinize getirerek düşüncelerimizi sizlerle paylaşmaya çalışacağız. Mevlayı Müteal Hazretlerinden, bizlere Kur’an ayetlerini anlayıp anlatmada ve içeriğine uygun bir anlayışla yaşama cihetine gitmede tevfikini refik etmesini niyaz ediyorum.
Malumunuz olduğu üzere âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ’nın esma-i hüsnasından (güzel isimlerinden) biri, Haşr Suresi’nin 23. ayetinde geçen “El-melik” (mülkün sahibi)dir. O, Nas Suresi’nin 2. ayetinde vurgulandığı üzere “Melik-in nas” yani insanların meliki (mutlak sahibi ve hakimi)dir.
Al-i İmran Suresi’nin: “(Resulüm!) De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik Senin elindedir. Gerçekten Sen herşeye kadirsin.” mealindeki 26. ayetinde ifade edildiği gibi mülkün malikidir.
Mülk Suresi’nin: “Mutlak hükümranlık elinde olan Allah yüceler yücesidir ve O’nun herşeye gücü yeter.” mealindeki 1. ayetinde açık bir şekilde izah edildiği gibi malik-i mutlak, hâkim-i mutlak ve kadir-i mutlak olan yüceler yücesidir.
Fatiha Suresi’nin: “Din (ceza) gününün malikidir.” mealindeki 4. ayetinin delalet ettiği üzere ahirette hesap gününün maliki ve sahibidir.
Mümin Suresi’nin: “O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli kalmaz. Bugün hükümranlık kimindir? Kahhar olan tek Allah’ındır.” mealindeki 16. ayetinde belirtildiği üzere yegane hükümrandır.
Kâinattaki herşeyi yaratan ve tamamını kudretiyle kuşatan Allah Teâlâ’dır. Varlıkların tümünün Rabbi, sahibi ve maliki O’dur. Hiçbir mahluk için O’nun hükümranlığının haricinde olmak ve mülkünün dışına çıkmak mümkün değildir. Geliş O’ndan, dönüş de O’nadır. Veren de alan da O’dur. Yaşatan da öldüren de O’dur. Dilediğine dilediğini verir, dilediğinden dilediğini alır. Kimse O’na karşı koyamaz.
Dilerseniz bu hususları dilegetiren ayet-i kerimelerin bir kaçının mealini buyurun birlikte okuyalım.
“Herşeyin mülkü kendi elinde olan Allah’ın şanı ne kadar yücedir. Siz de O’na döneceksiniz.”
(Yasin, 83)
“... Göklerde, yerde ve ikisinin arasında ne varsa mülkiyeti Allah’a aittir. Sonunda dönüş de ancak O’nadır.” (Maide, 18)
“Göklerde, yerde ve ikisi arasında bulunan şeyler ile toprağın altında olanlar hep O’nundur.” (Taha, 7)
“Göklerin, yerin ve içlerindeki herşeyin mülkiyeti Allah’ındır. O, herşeye hakkıyla kadirdir.” (Maide, 120)
“Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan herşeyin mülkü kendisine ait olan Allah ne yücedir! Kıyamet saatini bilmek de O’na mahsustur. Siz O’na döndürüleceksiniz.” (Zuhruf, 85)
“Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. O diriltir, öldürür, O, herşeye gücü yetendir.” (Hadid, 2)
“Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Bütün işler ancak O’na döndürülür.” (Hadid, 5)
“Bilmez misin, göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnızca Allah’ındır? Sizin için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.” (Bakara, 107)
“Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah’ındır. İçinizdekilerini açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir. Sonra dilediğini affeder. Dilediğine de azap eder. Allah herşeye kadirdir.” (Bakara, 284)
“Allah çocuk edindi dediler. Haşa! O, bundan münezzehtir. Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmiştir.” (Bakara, 60)
“Göklerin ve yerin mülkü yalnız Allah’ındır. O diriltir ve öldürür. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.” (Tevbe, 116)
“Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah’ın herşeye gücü yeter.” (Al-i İmran, 189)
“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dönüş de ancak O’nadır.” (Nur, 42)
“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bahşeder.” (Şura, 49)
“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Kıyametin kopacağı gün var ya, işte o gün batıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır.” (Casiye, 27)
“Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi, bütün alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” (Casiye, 36)
“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine ceza verir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Fetih, 14)
“... Göklerdekiler ve yerdekiler O’na (Allah’a) aittir...” (Bakara, 255)
“O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Şiddetli azaptan dolayı kafirlerin vay haline!” (İbrahim, 2)
“Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Din de yalnız O’nundur. O halde Allah’tan başkasından mı korkuyor sunuz?” (Nahl, 52)
“Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Hakikaten Allah, yalnız O zengindir, övgüye değerdir.” (Hac, 64)
“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O, yücedir, uludur.” (Şura, 4)
Mealleri arzedilen ayetlerin incelendiğinde de anlaşılacağı üzere âlemde hakiki hükümranlık Allah Teâlâ’nındır. O hükümranlıkta huzur ve mutluluk içinde yaşamak için koyduğu kurallara uymak ve yasaklarından uzak durmak gerekir.
Tabii ki, insanların da kendi imkânları çerçevesinde mülkiyet ve hükümranlıkları söz konusudur. Ama bu mülkiyet ve hükümranlık geçici, izafi ve sürelidir, daimi değildir. O mülkiyet ve hükümranlığı veren de alan da Allah’tır. Allah mülkü dilediğine verir, dilediğinden alır. Kimsenin buna itiraz etmeye hakkı yoktur. Bu hususta Noksanî’nin şu dörtlüğü oldukça anlamlıdır:
Hakkın toprağına mülküm var deme
Dam ile harmanda hakkım var deme.
Güçlü kuvvetliyim arkam var deme
İnsanı sırt üstü yere seren var.
İnsanlar Allah’ın kulu, varlıklar Allah’ın mülkü, bizler de elimizdekilerin bekçileriyiz. Bize düşen bekçisi olduğumuz şeyleri sahibinin emaneti olarak çok iyi kullanmak, onlardan sahibinin belirlediği ölçüler çerçevesinde yararlanmak ve yararlandırmaktır.
Elimizdeki emanete sahip çıkıp, bu benimdir diyerek mülkiyet iddiasında bulunmak doğru değildir. Bizler de dahil kâinattaki herşeyin Hakkın mülkü olduğunu bilmeli, mâlikinin iradesine aykırı söz ve davranışlardan kaçınmalıyız.
Hepimiz dünyaya çıplak geldik, ahirete kefenle gideceğiz. Malımızla-mülkümüzle, eşimizle-dostumuzla, makamımızla-mevkiimizle gidecek değiliz. Topladıklarımızı tırlarla taşıyacak ve servetimizi sırtımızda götürecek değiliz. Derleyip devşirdiklerimizi burada bırakıp gideceğiz. Sorumluluk bizim, bırakacağımız varlık da başkalarının olacaktır. Evler el değiştirecek, mal-mülk de yeni sahipleriyle taşınacaktır. Yunus Emre’nin dediği gibi:
Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan.
Ne mutlu! Dünyada ukbaya yatırım yapıp, kazançlarını ahirette kalıcı kılanlara.
Ne mutlu! Dünya tarlasına ekip, cennet bahçesinde ürününü alanlara.
Ne mutlu! Orucu dünya, iftarı da ahiret olanlara.
Ne yazık! İnsanları aldatmaya ve ağlatmaya yeltenenlere.
Ne yazık! Çalıp çırpıp haramı helale katmaya yönelenlere.
Ne yazık! Dünyaya dalıp ukbayı ihmal edenlere.”