MÜSLÜMANIN MATLÛBU, MEVLÂNIN RIZASIDIR
Hakkın rızası doğrultusunda halka hizmet yolunda hızlı adımlarla ilerleyen YOYAV, yürütegeldiği kültürel hizmetlerin Ayın Konferansı serisinin Kasım ayı halkasında Allah rızasını ele aldı. Kurulduğu günden bu yana her iş ve uğraşında Allah rızası ve hayır duygusu ile insan ve yurt sevgisini gözeten bu kuruluş, insanları iyiye, doğruya, güzele yönlendirecek ve rıza-i Rahman’a erdirecek islamî, içtimaî ve iktisadî konularda konferanslar ve sohbet toplantıları tertipleyerek düşünce dünyalarında yeni ufuklar açmaya ve davranışlarında Allah’ın rızasını amaçlamaya yardımcı olacak yararlı açıklamalarda bulunmaya çalışmaktadır.
Bu cümleden olarak 1 Kasım 2011 Salı günü çok sayıda davetlinin katılımıyla gerçekleştirilen “Müslümanın Matlubu Mevlanın Rızasıdır” konulu konferansta dinleyicilerine doğru ve doyurucu bilgiler veren Dr. İbrahim Ateş, dikkatle dinlenen konuşmasında şunları söyledi:
“Yaradan’a yar olmayı en büyük kâr telakki edip düşünce, duygu ve davranışlarını O’nun istekleri istikâmetinde dizayn etmenin gayreti içinde olduğuna inandığım kıymetli konuklarımız, Hakkın rızası doğrultusunda halka hizmet yolunda adımlarını arttırmanın önemini idrak eden duyarlı ve dirayetli dostlarımız, her iş ve uğraşında Hakkın rızasını hedeflemelerini dilediğim değerli kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
İnanan insanlara ihsan edilecek en büyük ödül olan rıza-i ilahiyi konu alan bugünkü sohbetimizde siz muhterem misafirlerimizle biraraya gelmenin sevinç ve saadeti içinde seçkin heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, Allah’ın rızasına eren, cennetine giren ve Cemâlini gören mutlu ve bahtiyar insanlardan olmamızı diliyorum.
Hayat boyu söylediğimiz her söz, yaptığımız her iş ve sergilediğimiz her davranışın rıza-i Rahman’a yönelik olması temennisiyle sözlerime başlarken, Fecr Suresi’nin 27-30. ayetlerinde vurgulanan: “Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) Kullarım arasına katıl. Cennetime gir.” hitabına mazhar olmamızı niyaz ediyorum.
Hayatta her insanın bir hedefi, gerçekleştirmek istediği bir gayesi, ulaşmaya uğraştığı bir amacı vardır. Kimi, makam-mevki, kimi şöhret-servet, kimi eş-dost, kimi mal-mülk, kimi para-pul, kimi ev-bark, kimi bağ-bahçe, kimi çoluk-çocuk sahibi olmak ister. Kimi gözde ve göz önünde olmayı, kimi lider ve önder olmayı diler. Kimi saraylarda oturmayı, kimi gönüllerde taht kurmayı temenni eder. Kimi dinlenip eğlenmeyi, kimi gezip görmeyi gözetir. Kimi derleyip devşirmeyi, kimi saçıp savurmayı, kimi birine beş katmayı, kimi yan gelip yatmayı yeğler.
Niçin yaratıldığının bilincinde olan basîretli insanlar da Yaradan’a yar olmaya yönelip, her iş ve uğraşlarında Allah’ın rızasını gözetirler. Onların en büyük arzusu Allah’ın rızasına ulaşmaktır. İşlerinde ihlası, davranışlarında dirayeti, düşlerinde dürüstlüğü, dualarında Allah’ın rızasını dilerler. Dillerinden düşürmedikleri dualarından biri: “Allahümme innî eseluke rıdâke ve-l Cennete.” Yani “Allah’ım! Ben Senden rızanı ve cenneti istiyorum.” Diğeri de: “İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî.” Yani “Allah’ım! Benim maksûdum Sensin, matlûbum da rızandır.” olur. Tabii ki, dualarında başka dilekleri de olur ama dileklerinin bel kemiğini bunlar oluşturur.
Önde gelen özelliklerinden biri de kullukta kaim ve rızâ-i ilâhîyi dilemekte dâim olmalarıdır. Bu gerçek kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in bir çok ayet-i kerîmesinde dikkatimize getirilmektedir. Örneğin Fetih Suresi’nin 29. ayetinin ilk yarısında şöyle buyurulmaktadır: “Muhammed Allah’ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükuya varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lutuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrattaki vasıflarıdır...”
İncelendiğinde de anlaşılacağı üzere müslümanların bu ayet-i kerîmede belirtilen beş önemli özellikleri sırasıyla şöyledir:
1- Kafirlere karşı çetin,
2- Kendi aralarında merhametli,
3- Rukuya varmaları,
4- Secde etmeleri,
5- Allah’tan lutuf ve rıza istemeleridir.
Allah’tan lutuf ve rıza istemelerinin, diğer dört özelliklerinin ardından zikredilmesi anlamlıdır. Belirtilen özelliklerin bu şekilde sıralanmasında, müslümanların insanî ilişkilerinde ilahî iradeye uygun davranışlar sergileyip Allah Teâlâ’ya ibadet ve taatta bulunarak O’nun lutuf ve rızasını isteme cihetine gideceklerine işaret edildiği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan müslümanların müstesna meziyetlerini belirten bu ayet-i kerimede Allah’ın rızasına erdirecek davranışlar da ifade edilmektedir.
Müslümanın şiddeti de hiddeti de, şefkati de merhameti de, ibadeti de taatı da Allah rızası içindir. O, Allah için sever, Allah için öfkelenir. Allah için yedirir, içirir. Allah için yoksula yardım elini uzatır. Allah için dar gelirliye destek olur. Allah için acizi korur. Allah için yaşlıya kol-kanat gerer.
İnsan Suresi’nde, Allah’ın has kullarının bazı önemli özellikleri ile onlara cennette ikram edilecek nimetlerin açıklandığı 5-22. ayetlerinde şöyle buyurulmaktadır:
“İyiler, kâfur katılmış bir kadehten (cennet şarabı) içerler.” (5)
“(Bu) Allah’ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır.” (6)
“O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak verdikleri sözü yerine getirirler.” (7)
“Onlar, kendi canları çekmesine rağmen (Allah sevgisiyle) yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.” (8)
“Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz.” (9)
“Biz, çetin ve belalı bir günde Rabbimizden (O’nun azabına uğramaktan) korkarız (derler).” (10)
“İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.” (11)
“Sabretmelerine karşılık onlara Cennet ve (Cennetteki) ipekleri lutfeder.” (12)
“Orada koltuklarına kurulmuş olarak bulunurlar, ne yakıcı sıcak görürler orada, ne de dondurucu soğuk.” (13)
“(Cennet ağaçlarının) Gölgeleri üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur.” (14)
“Yanlarında gümüş kaplar ve billur kaseler, gümüş beyazlığında (billur gibi) şeffaf kupalarla dolaşılır ki, sakiler bunu (cennet şarabını) ölçüsünce tayin ve takdir ederler.” (15-16)
“Onlara orada bir kaseden içirilir ki (bu şarabın) karışımında zencefil vardır.” (17)
“(Bu şarap) Orada bir pınardandır ki adına selsebil denir.” (18)
“O insanların etrafında öyle ölümsüz genç nedimler dolaşır ki, onları gördüğünde etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın.” (19)
“Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün.” (20)
“Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirir.” (21)
“(Onlara şöyle denir:) Bu, sizin için bir mükafaattır. Sizin gayretiniz karşılığını bulmuştur.” (22)
Ebedi hayatta bu güzelliklere eren bahtiyar insanlardan olabilmek için bu dünyada güzel iş ve uğraşlarda bulunmak icapeder. Allah’a ibadette ihlası, insanî ilişkilerde iyiliği ilke edinip, hayat boyu her zaman ve her yerde, her iş ve uğraşta Hakkın rızasını hedeflemek gerekir. İnsanların gönlünü kazanmak da iyidir ama onun sağlayacağı saadet geçicidir. Ahirette faydası olmaz. Önemli olan Allah’ın rızasını kazanmaktır. Kalıcı ve sonsuz saadet sağlayacak olan O’dur. İnsanları memnun edip gönüllerini hoş tutmanın temelindeki düşünce de Allah rızası olursa, tabii ki o da iyidir. Allah rızası ile insanlara, hayvanlara, diğer canlılara ve kâinattaki herşeye güzel davranıp iyilikte bulunmak, sahibini amacına ulaştıracaktır. İyi niyet, samimiyet ve sadakatle Allah’a yönelip, rızasını dilemek esastır.
Amacı Allah rızası olanın talebi, temennisi, tavsiyesi ve tahsili de O olur. Kendisi için Allah rızasını talep ettiği gibi çevresindekilere de temenni ve tasviye eder. Dost ve yakınlarına Allah rızasını ister, onlardan da kendisi için benzeri dilekte bulunmalarını bekler. Birinden duyacağı “Allah razı olsun” sözünü dünyaya değişmez. Böyle bir dua almak için yapabileceği her hizmeti seve seve yapar. Allah rızasına vesîle olacak bir iş ve davranıştan aslâ imtina etmez. Yorulup yıpransa da Yaradan’a yar olma yolundan geri durmaz. Allah rızası için istekte bulunan bir kimseyi boş çevirmez.
Cüneyd-i Bağdadî, birisi ona gelir sorar:
- İhlâsı kimden öğrendiniz?
- Mekke-i Mükerreme'de harçlıksız kalmıştım. Basra'dan para bekliyordum ama gelmemişti. Saçım sakalım çok uzamıştı. Bir berbere girdim.
Peşin peşin söyleyeyim param yok, dedim,
- Allah rızası için saçlarımı düzeltebilir misin?
Berber o anda mevki sahibi birini traş etmekteydi. Onu bırakıp bana başladı. Adam itiraz etti.
Berber:
- Kusura bakmayınız efendim. Sizi ücreti mukabilinde traş ediyorum. Ama bu genç Allah rızası için istedi, dedi.
Berber dahasını da yaptı, bana harçlık verdi. Aradan birkaç gün geçti, beklediğim para geldi. Ona bir kese altın götürdüm.
- Aslâ alamam. İnan Allah'ın rızası daha değerli, dedi.
Geçmiş ümmetlerde gurbete çalışmaya giden üç arkadaş, bir ara yoğun bir yağmura mâruz kalınca yol kenarındaki bir mağaraya sığınırlar. Ne var ki, karşı dağdan, düşen yıldırım sebebiyle kopup yuvarlanan bir taş gelir, içinde bulundukları mağaranın kapısına sıkışıp kalır. İçeride bulunan üç arkadaş korkup düşünmeye başlarlar. Nasıl çıkacaklar kapanmış olan mağaradan? Biri der ki: Bu belâdan kurtulmamızın bir çâresi olabilir. O da, Rabbimizin rızâsı için yapmış olduğumuz iyilikler. Gelin bunları şefaatçı yapıp buradan kurtulmayı Rabbimizden dileyelim.
Bu sebeple biri der ki: - Ey Rabbim! Ben yanında işçi çalıştıran biriydim. Bir gün, çalışan işçim akşam yevmiyesini almaya gelmedi. Ben de onun parasını onun adına ayırıp çalıştırdım. Seneler sonra gelince parasını kazancıyla birlikte verdim. Şaşırdı, almak istemedi. Sonra ciddi olduğumu anlayınca yevmiyesini kazancıyla alıp sevinerek gitti. Bunu sadece senin rızân için yaptım. Eğer senin yanında makbul oldu ise, bunun hürmetine şu kayayı, çıkacağımız yerden uzaklaştır!
Bu dua üzerine kaya yerinden kımıldar, ama çıkılacak kadar yer açılmaz. İkincisi de şöyle der
- Ey Rabbim! Ben annesine çok hizmet eden biriyim. Bir gece annem su istemiş, ben de koşup dışarıdan su getirmiştim, baktım annem uyumaktadır. Karşısında uyanıncaya kadar bekledim. Gece yarısı uyandığında beni karşısında bekler halde görünce çok memnun olup duâ etmişti. Bunun hürmetine bu belâdan bizi kurtar.
Kaya biraz daha kımıldar, ama yine kurtulmaya yeterli değildir. Üçüncü olarak da son arkadaşları şöyle duâ eder:
- Ey Rabbim! Memleketimizde kıtlık olmuş, bir çok âile açlık belâsına mâruz kalmıştı. Benim durumum ise iyi idi. Bir gün komşum kızı yanıma gelip açlıktan ölüm tehlikesi geçirmekte olan âilesi için benden yiyecek bir şeyler istemiş, ben de ona kendisini bana teslim etmesi halinde istediğini verebileceğimi söylemiştim. Başka çaresinin kalmadığını anlayan kızcağız, nihayet isteğime râzı olmuş, birlikte tenha yere gittiğimizde birden şu ikazda bulunmuştu:
- Ey elinde imkân olan adam! Allah'dan kork, benim iffet mührümü nikâhsız bozmaktan hicap duy! Bu mühür, ancak nikâhla bozulur, başka değil! Bu beklenmedik ikazdan korkup titremeye başladım. Kendimi mâsum bir kızın namus mührünü bozan iffetsiz durumuna düşürmekten utandım ve dedim ki:
- Haydi gel, istediğin kadar yiyecek al, mührünü muhafaza ederek iffetinle yaşa. Böylece ona istediğini verdim ve mührünü bozmadım. Bunu senin rızân için yaptım. Eğer kabul edildi ise, şu kayayı kapımızdan uzaklaştır da çıkıp kurtulalım. Bir de baktılar ki, sıkışmış kaya paldır küldür yuvarlanıp gitti, kurtulup dışarı çıktılar. Salih amel gösterişten ve şirkten uzak ve Allah rızası için yapılan ameldir. Bu hikâyedeki üç insan Salih amelleri karşılığında kurtulmuşlardır.
Bir gün Hızır aleyhisselam Benî İsrail pazarından geçerken bir fakirin gözü ona ilişti ve şöyle dedi: "Bana Allah rızası için sadaka ver, Allah sana bereket versin."
Hızır aleyhisselam dedi ki: "Ben Allah'a iman etmişim ama sana verecek bir şeyim yoktur" dedi.
Fakir: Allah rızası için bana yardımda bulun! Ben senin yüzünde hayır görüyorum ve senden hayır umuyorum!" dedi.
Hızır aleyhisselam: "Sen büyük bir şeyi vasıta kılarak benden istekte bulundun. Ama benim, sana ihsanda bulunacak bir şeyim yoktur. Ancak beni tutup bir köle olarak satabilirsin" dedi.
Fakir: "Bu doğru bir iş değildir. Seni bir köle olarak nasıl satabilirim?"
Hızır aleyhisselam: "Sen bana Allah rızası için yemin verdin ve yardım istedin. Ben seni ümitsiz edemem. Beni pazara götürerek köle diye sat ve ihtiyaçlarını gider!"
Fakir adam, Hızır aleyhisselamı pazara götürerek dört yüz dirheme sattı. Hızır aleyhisselam bir müddet efendisinin yanında kaldı. Birgün efendisinin yolculuğa gitmesi gereken bir işi çıktı. Yolculuğa gitmek istediğinde Hızır aleyhisselama: "Ben seni emin ve dürüst biri olarak biliyorum; sefere gitmek istiyorum; aileme iyi bak ve ben dönene kadar bir miktar kerpiç yap."
Hızır aleyhisselamın efendisi sefere gitti. Hızır aleyhisselam tek başına binlerce kerpiç yaptı, bununla da kalmadı, güzel bir bina yaptı. Bunları bir kişinin yapması mümkün değildi. Efendisi seferden döndüğünde çok şaşırdı ve şöyle dedi: "Allah rızası için, söyle bakalım sen kimsin ve işin nedir?"
Hızır aleyhisselam şöyle dedi: "Allah'a yemin verdiğinden dolayı ne olduğunu sana söylemek zorundayım: Bir fakir benden sadaka istedi ve benim de dünya malından ona verecek bir şeyim yoktu. Bana Allah'a yemin verdi. İşte bu yemin için beni bir köle adıyla satıp ihtiyacını gidermesini önerdim. O da beni sana sattı." sonra dedi ki:
"Kimden, Allah rızası için bir şey istenilirse, istekte bulunan kimse, ona yardım edebilecek güçte olup da reddederse, kıyamet günü yüzünde et, deri ve kan olmadığı ve sadece yürürken ses çıkaran bir iskelet olduğu halde haşrolacaktır."
Büyüklerini örnek alıp belirtilen gerçeklerin bilincinde olan müslüman daima ebeveynine, atalarına, akrabalarına, ahbablarına, arkadaşlarına ve hayırsever halka Hakkın rızasını diler. Dualarında ana-babası için: “Allah’ım! Anamın babamın mekânını cennet eyle. Ruhlarını şâd eyle varsa günahlarını bağışla. Onları benden razı eyle, Sen de onlardan ve benden razı ol yâ Rabbî.” der. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in: “Allah’ın rızası ana-babanın rızasındadır...” mealindeki hadîs-i şerîfini sürekli gözönünde bulundurarak, ana-babası hayatta ise onları razı edecek davranışlarda, ebediyete intikal etmişlerse de ruhlarını şad edecek iyiliklerle hayırlı dualarda bulunmanın gayreti içinde olur. Tabii eş, dost ve arkadaşlarını da ihmal etmez. Onlar için de: “Allah razı olsun”, “Allah rızasına erdirsin”, “Allah rızasıyla ödüllendirsin”, “Allah rızasına erdirerek ebediyete göçmeyi nasip etsin” gibi dua cümleleriyle hayırlı dileklerde bulunur.
Evet müminler böyledirler. Allah rızası, hayır duygusu ve insan sevgisiyle yaşarlar. Kimseye kötülük dilemezler. Herkese hayır murad ederler. Karşı karşıya geldiklerinde ve gıyaplarında birbirlerine Allah rızası niyazında bulunurlar.
Kıymetli kardeşlerim!
Hemen hemen hepimiz yüce Rabbimizin rızasını kazanmak için çok çeşitli yollar olduğunu ve bizlerin rıza kazanmakla sonsuza dek sürecek olan ahiret hayatımızın huzur içerisinde geçeceğini biliriz.Peki bunun için neler yapıyoruz, neler yapmıyoruz? Farz ibadetlerimizin dışında aşağıdakilerle kendimizi sorgulayalım bakalım her gün Allah' ın rızasını kazanmamız için yapmamız gereken kulluk görevlerimizden hangisini yapabiliyoruz. veya yapmak için çaba sarf ediyormuyuz, yoksa önümüze çıktıkça mı yapıyoruz veya arayış içerisine girip muhakkak birini veya bir kısmını muhakkak yapıyor, vicdan rahatlığı ile uyuyabiliyor muyuz. Birde aksi olarak bütün bunları bilmemize rağmen hastaya, yaşlıya, yetime, öksüze, hele cenazeye hiç dayanamam diğerlerini de
İşte yorgunluk, zamansızlık, soğuk, sıcak etkiler,tepkiler, mazeretler buluyor muyuz? Halbuki: Bunlardan bizlerinde başına gelmeyeceğinin garantisi var mı hiç düşünüyor muyuz?
Ey Nefsim! Bu gün Allah rızası için fakir doyurdun mu? Bu gün Allah rızası için küsleri barıştırdın mı? Bu gün Allah rızası için kaç kişi ile selamlaştın? Bu gün Allah rızası için düşküne sadaka verdin mi? Bu gün Allah rızası için kaç yardıma muhtaca el uzattın? Bu gün Allah rızası için sofrana, evine misafir davet ettin mi? Bu gün Allah rızası için akraba ziyaretlerinde bulundun mu? Ananın, babanın rızasını aldınmı?Bu gün Allah rızası için sana yapılan haksızlıkları affettin mi? Bu gün Allah rızası için tartıda, terazi de kul hakkını gözettin mi? Bu gün Allah rızası için küçükte olsa birilerine hediyeler verdin mi? Bu gün Allah rızası için yerdeki taşı, poşeti çalı, çırpıyı topladın mı? Bu gün Allah rızası için hasta ziyaretinde bulundun mu? Bu gün Allah rızası için elinden geldiğince ağaç dikip, yeşillikleri suladın mı ? Bu gün Allah rızası için ilim öğrenmeye veya bildiklerini öğretmeye çalıştın mı? İyiyi emredip, kötülüğe mani oldun mu? Bu gün Allah rızası için başıboş hayvanları elinden geldiğince besleyebildin mi? Bu gün Allah rızası için bir çocuğu sevindirdin mi? Bu gün Allah rızası için otobüste, trende, vapurda yaşlıya, hastaya, yorguna yer verdin mi? Bu gün Allah rızası için insanların senden istediklerini yerine getirip onların gönüllerini aldın mı? Bu gün Allah rızası için huzur evlerini ziyaret edip yaşlıların ellerini öperek hayır dualarını aldın mı? Bu gün Allah rızası için hiç bir şey yapamadın ise gıybet veya dedikodu yapmayıp sükût etmeyi denedin mi? Evet bu gün Allah rızası için ne yaptın?
Değerli dostlar!
İnsanların büyükleri tarafından takdir edilmeleri ve tasvip görmeleri, onlar için onur ve mutluluk vesilesidir. Çocukların ebeveynleri, öğrencilerin öğretmenleri, memurların amirleri, askerlerin kumandanları, işçilerin işverenleri ve bilumum yönetilenlerin yönetenleri tarafından beğenilip iş ve davranışlarından hoşlanılıp memnuniyet duyulduğunun belirtilmesi, onlar için büyük bir sevinç ve hoşnutluk vesilesidir.
Kişinin bu şekilde büyükleri ve üstleri tarafından beğenilip kendisinden memnun ve hoşnut olunduğunu bilmesi, onun için benzeri bulunmaz bir bahtiyarlıktır. Ancak, bundan da öte büyükleriyle üstlerinin kendisinden memnun olduklarını bildirip kendisini ödüllendirdikten sonra benden razı mısın diyerek kendinin de onlardan razı olmasını istemeleri onun için bahtiyarlığın doruk noktasıdır.
Bu hâl, kendisi gibi bir yaratıktan olması hâlinde böyle olursa, kendini Yaradan tarafından olması halinde nasıl olur? Allah Teâlâ, kulundan razı, kulunun da kendinden razı olduğunu söylüyor. Bu lutfa mazhar olan kulun saadeti, saadetin son sınırıdır. Ondan öte bir saadet ve bahtiyarlık yoktur.
Cennete girecek ve rıza-i ilahiye erecek olan iman ve ihlas ehli insanlardan Allah Teâlâ’nın razı, onların da Allah’ın lutuf ve ihsanından razı olacaklarını vurgulayan dört ayet-i kerimenin mealini sizlerle paylaşmakta fayda mülahaza ediyorum.
1- “Allah şöyle buyuracaktır: Bu, doğrulara, doğruluklarının fayda vereceği gündür. Onlara, içinde ebedi kalacakları, zeminininden ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve kazanç budur.” (Maide, 119)
2- “(İslam dinine girme hususunda) Öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.” (Tevbe, 100)
3- “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah’a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedi kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah’ın tarafında olanlardır.” (Mücadele, 22)
4- “İman edip salih ameller işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır. Onların Rableri katındaki mükafatları, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. Bu söylenenler hep Rabbinden korkan (O’na saygı gösterenler) içindir.” (Beyyine, 7-8)
Dikkat edildiğinde de anlaşılacağı üzere bu dört ayetin dördünde de aynı kelimelerle tekrarlanan bir cümle var. Bu cümle “Radıyallahu anhum ve radû anh” Yani: “Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır.” cümlesidir. Bu cümle üzerinde durup düşünülmesi gerekir. Önce Allah’ın müminlerden rızası, ardından da müminlerin Allah’tan rızaları ifade edilmiştir.
- Dört ayette de müminlerin cennetteki ikametlerinin devamlı olacağı vurgulanmıştır.
- Cennette kalmak; suyu, tabiatı ve havası ile içaçıcı olan güzel bir mekânda yaşanan bir günlük beyliğe ya da benzeri bir mekânda 15 günlük bir tatil yapmaya veya yaz tatilini havası hoş, suyu ve oksijeni bol, yeşilliklere bürünmüş güzel bir mekânda geçirmeye benzemez. Arzulanan her türlü güzelliğin her an bulunduğu ebedi mutluluk yurdunda sonsuz bir şekilde kalmaktır.
- Dört ayetten üçünde, sağlanan bu mutlu sonucun büyük bir kurtuluş olduğu, birinde ise bu sonucun Allah’tan korkanlara ihsan edileceği vurgulanmaktadır.
İnsanoğlu bütün dünyaya sahip olsa bile bu, büyük bir kazanç değildir. Çünkü bu sahiplik geçici ve mecazidir. Asıl sahip Allah’tır. Ayrıca dünya Kâinatta bir zerre bile değildir. Öyle ise dünya hayatında insan için en büyük kazanç nedir denecek olursa, şüphesiz bu Allah rızasıdır. O’nun rızasını kazanan, iyi ve güzel olan herşeyi kazanmıştır. Öyle iyi ve güzel ki, dünyada O’na insanların eli değil, hayali bile ulaşamaz. Onun için müminlerin birbirine en hayırlı duası ve teşekkürü “Allah razı olsun” cümlesidir.
Bu inanç ve anlayışla sözlerimi noktalarken naciz şahsım ve sizler için şu niyazda bulunuyor hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum:
Rabbim rızasına erdirsin bizi
Rahmet deryasına daldırsın bizi.
Cennet diyarına aldırsın bizi,
Cemâlin gösterip güldürsün bizi.