Muttakîlerin Mazhariyeti
Müslümanların muttasıf olmaları gereken müstesnâ meziyetlerin başında gelen muttakîlik, sahibine saadet-i sermediye sağlayan önemli bir özelliktir. Herkesin bilmesi ve sahip olması gereken bu güzel özelliğin anlam ve önemini anlatıp mensupları ile dostlarını bilgilendirmeyi hedefleyen YOYAV, yılın son sohbet toplantısı olarak 23 Aralık 2014 Salı günü “Muttakîlerin Mazhariyeti” konulu bir sohbet toplantısı tertipledi.
Vakfın düzenlediği bilgi ve beceri kurslarından Ayşe Doyuk’un tecvid ve Arapça kurslarına katılan kursiyerlerin ikramı olan kahvaltıdan sonra salonda yerlerini alan davetlilere önemli açıklamalarda bulunan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, yaptığı mesaj yüklü konuşmada şunları söyledi:
“Kıymetli konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
İnanan insanların önde gelen özelliklerinden olan takva sıfatını taşıyan ve hayat boyu bu özelliğin güzelliğini yaşayan muttakî Müslümanlardan olmamız dileğiyle bu günkü sohbetimize başlarken, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, Allah korkusunu kalbinden eksik etmeyen ve her an Hakk’ın huzurunda olduğunun inanç ve bilincinde olan basîretli insanlardan olmamızı niyaz ediyorum. Allah korkusunu içine sindirip, gönül dünyasını onunla dindiren, bulunduğu her zaman ve mekânda yüce Yaradan’ın yönetim ve denetiminde olduğunun inanç ve bilinci ile davranışlarını dizayn eden insanlardan olmamızı diliyorum.
Az önce Ayşe Hoca Hanım’ın öğrencilerinin ikram ettikleri bir kahvaltıda bulunduk, mutlu bir birliktelik yaşadık. Midelerimiz bayram etti. Kahvaltı sofrasını şereflendirdiğiniz gibi sohbet toplantımızı da şerefli varlığınızla taçlandırdınız. Allah hepinizden razı olsun ve cümlenizi takva tacı ile taçlandırsın. Bildiğiniz birçok maddi taçlar vardır. Güzellik tacı, gelinlik tacı, krallık tacı ve benzeri. Herkes bu taçları takmak ister. Ama bazen sıkılıp başından çıkararak dinlenmeyi diler. Bilhassa yatarken başında bulundurmaz. Çünkü bu taçlar insanların yanında iken hoşlanılan, yalnız ve dinlenme anlarında iken çıkarılıp bir tarafa bırakılan taçlardır. Ben, yılın son “Sorun Söyleyelim” Sohbet Toplantısını yaptığımız bu gün sizlere, devamlı takılacak ve sahibine saadet-i sermediye sağlayacak manevi bir taçtan söz ederek onu takınmanızı tavsiye edeceğim. Bu taç “takva” tacıdır.
Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in 237 ayetinde takvâ kökenli kelimelerle Allah’tan korkmanın ve muttakî olmanın zaruret ve ehemmiyeti dikkatimize getirilmektedir. Bu cümleden olarak Hucûrât Suresi’nin 13. ayetinde: “… Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır…” buyurulmaktadır. Bu ayet-i kerime ile takvâ kökenli kelimelerle Allah’tan korkmanın emredildiği diğer ayetler incelendiğinde anlaşılacağı üzere muttakîler; Yaradan’a yar ve yakin olan müminlerdir. Dolayısıyla onlar, takvâ ehli inançlı insanlardır. Bu itibarla muttakîlerin kimler olduğunu bilmek için, takvâ (Allah’tan korkma)nın ne demek olduğunu bilmek gerekir.
Allah’tan korkmak: Devamlı Allah Teâlâ’nın yönetim ve denetiminde olduğumuzun bilincinde olup, davranışlarımızı ona göre dizayn etmektir.
Allah’tan korkmak: Allah Teâlâ’nın sevgisini yitirecek ve öfkesine uğratacak hâl ve hareketlerden uzak durmaktır.
Allah’tan korkmak: Her an Hakk’ın huzûrunda olmanın idrâk ve iz’ânı içinde olmaktır.
Allah’tan korkmak: Allah’ın çizdiği hudutta durmak, bu hududun ne berisinde kalmak ne de ilerisine geçmektir.
Dolayısıyla Allah’tan korkmak, sâhibini Yaradan’a yaklaştıran ve yaratıklarla kucaklaştıran önemli bir meziyettir.
Al-i İmran Suresi’nin 102. ayetinde: “Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” buyurulmaktadır.
Müfessirlere göre Allah’tan O’na yaraşır şekilde korkmanın anlamı, müslümanın bütün varlığı ile Allah’ın emirlerini yerine getirmeye ve yasaklarından kaçınmaya çalışmasıdır. Nitekim Abdullah bin Mes’ud (R.A.) ayetin bu kısmını şöyle açıklamıştır: “O’na âsî olmayıp itaat etmek, nankör olmayıp şükretmek ve O’nu unutmaksızın hep hatırda tutmaktır.”
Tabii Allah’tan korkmak, yaratıklardan korkmaya benzetilmemelidir. Çünkü yaratıklardan korkmak onlardan uzaklaşmaya, sakınmaya ve onlara buğz beslemeye vesîle olur. Yaradan’dan korkmak ise, O’na yaklaşmayı, sevgi, huzur ve hoşnutluk hâlini doğurur.
Müslümanlar olarak Allah’tan başka kimseden korkmamalıyız. Allah’tan korkarsak herkes ve her şeyin bizden korkacağını, Allah’tan korkmazsak herkesten korkacağımızı unutmamalıyız.
Yahya bin Muâz-ı Râzî’nin dediği gibi, Allah Teâlâ’yı sevdiğimiz kadar herkesin bizi seveceğini, Allah Teâlâ’dan korktuğumuz kadar herkesin bizden korkacağını ve Allah Teâlâ’ya kulluk ettiğimiz kadar herkesin bize yardımcı olacağını bilmeliyiz. Dünyada Allah Teâlâ’dan en çok korkan kimsenin kıyamet günü insanların en emini olacağını unutmamalıyız.
Rahman Suresi’nin: “Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki cennet vardır.” mealindeki 46. ayeti ile Naziat Suresi’nin: “Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştıran için, şüphesiz cennet yegâne barınaktır.” mealindeki 40-41. ayetleri üzerinde devamlı durup düşünmeliyiz. Öte yandan Beyyine Suresi’nin: “İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır. Onların Rableri katındaki mükâfatları, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları adn cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlarda Allah’tan hoşnut olmuşlardır. Bu söylenenler hep Rabbinden korkan (O’na saygı gösterenler) içindir.” mealindeki 7-8. ayetlerini de sürekli göz önünde bulundurmalıyız.
Mealleri arz edilen ayet-i kerimelerin incelendiğinde de anlaşılacağı üzere Allah korkusu, insanı Allah’ın rızasına erdirecek ve cennet-i âlâya girdirip yüzünü güldürecek müstesnâ bir meziyettir. Bu meziyet sahibini ahlâkî kemâle erdirir, Ruhan yüceltir, manen mükemmel kılar ve nefsânî arzulardan uzaklaştırır. Millî şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi:
“Ne irfandır veren yükseklik ahlaka ne vicdandır,
Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farzedilsin havfi Yezdân’ın,
Ne irfânın kalır tesîri katiyen, ne vicdânın.”
Allah korkusu bir kimsenin kalbine yerleşirse, o kimsenin davranışları düzelir, fikri ve fiili Hakk’a yönelik olur, dili de doğruyu söyler. Bir hadîs-i şerîfte buyurulduğu üzere: “Sağılan süt memeye girmediği gibi, Allah korkusundan ağlayan kimse de cehenneme girmez.”
Muttakîlerin mazhar olacakları mutluluk vesîlelerinin başında Yaradan’a yakınlık, muhabbet-i Mevlâ ve mağfiret-i Mennân ile nimet, nusret ve dühûl-ü cennet gelir. Dilerseniz bu hususların beyan buyurulduğu ayet-i kerîmelerden bir kısmının mealini buyurun birlikte okuyalım:
“… Ve bilin ki, Allah muttakîlerle (kötülüklerden sakınanlarla) beraberdir.” (Tevbe, 36)
“… Allah muttakîleri sever.” (Tevbe, 7)
“Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkarsanız, O, size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.” (Enfal, 29)
“Kuşkusuz Allah, (kötülükten) sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir.” (Nahl, 128)
“… Allah takvâ sahiplerinin dostudur.” (Casiye, 19)
“… Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder ve ona beklemediği yerden rızık verir…” (Talak, 2-3)
“… Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona işinde kolaylık verir.” (Talak, 4)
“… Kim Allah’tan korkarsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükâfatını arttırır.” (Talak, 5)
“Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder.” (Maide, 27)
“Kuşkusuz takva sahipleri için Rableri katında nimetleri bol cennetler vardır.” (Kalem, 34)
Mealleri arz edilen ayet-i kerimelerde belirtilen güzellikler, muttakilerin mazhar olacakları güzellikler cümlesindendir. Takva tacını taşıyan ve Allah Teâlâ’nın rızasına uygun bir hayat yaşayan muttakilerden olmamız temennisi ile sözlerimi noktalarken, yaşadığımız yılı iyilik ve güzelliklerle tamamlayıp, yeni yılı sağlık ve saadet içinde idrak edip, kullukta kaim, iman, ibadet ve istikametle daim olmamızı diliyor, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.”