NE KADAR DUYARLIYIZ?
Dayanışmayı düstur, paylaşmayı prensip ve çalışmayı ilke edinen YOYAV, dar gelirli ailelere yardım elini uzatmanın yanında insanları aydınlatmaya yönelik faaliyet ve hizmetlerini geliştirerek gerçekleştirmenin gayreti içindedir. Her ay planlı ve programlı bir şekilde düzenlediği konferanslarla sohbet toplantılarında ele aldığı önemli konularda davetlilerine doğru ve doyurucu bilgiler vererek, hayat yolculuğundaki adım ve atılımlarında daha dikkatli ve dirayetli davranmalarına katkıda bulunmaktadır. Bu arada millet ve memleket meseleleriyle fert ve toplum hayatını ilgilendiren ekonomik, sosyal ve kültürel konularda duyarlı davranmanın önemini ifade ederek yakınlaşma, yardımlaşma ve paylaşma duygularını yayma yolunda önemli adımlar atmaktadır.
Bu cümleden olarak 22 Mart 2010 Pazartesi günü, bazı kursiyerlerinin ikram ettiği öğle yemeğinden sonra konferans salonunu dolduran davetliler için düzenlediği “Sorun Söyleyelim” sohbet toplantısında gündeme getirdiği duyarlılık konusunda değerli düşüncelerin dilegetirilmesine imkân sağladı. Bazı basın mensuplarının da ilgi ile izlediği toplantıda konuşan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş şunları söyledi:
“Her zaman ve her yerde duyarlı, dikkatli ve dirayetli davranışlarda bulunmalarını dilediğim kıymetli kardeşlerim. İş, uğraş ve ilişkilerinde düzenli, düzeyli, doğru ve dürüst davranışlarda bulunmanın bilinç ve basiretinde olan değerli dostlarımız. Yakınlarına, yurttaşlarına ve bilimum insanlık ailesine samîmî, sevecen ve sempatik yaklaşımlarda bulunarak güzellikleri geliştirmenin ve kötülükleri gidermenin gayret ve kararlılığı içinde olduğuna inandığım muhterem misafirlerimiz, basınımızın güzîde temsilcileri!
Hayat boyu karşılaştığımız hâdiselerle yurdumuzda ve dünyamızda meydana gelip, ülke ve insanımızı ilgilendiren dinî ve dünyevî konularla, millî ve manevî meselelerde duyarlı davranmanın önemini ifade etmek amacıyla düzenlediğimiz bu toplantıya teşrif ederek, hepimiz için hayatî ehemmiyet arzeden böylesine önemli bir konuda düşüncelerimizi paylaşmamıza vesîle olan güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, katkı ve katılımınızdan dolayı takdir ve teşekkürlerimizi arzederek hoşgeldiniz diyorum.
İlgisizlik illetinden kurtulup yurdumuz ve dünyamızda olup bitenlere karşı kayıtsız kalmamamız temennisiyle sözlerime başlarken, bireyleri bilgili, ilgilileri ilgili, ilişkileri iyi ve davranışları duyarlı bir toplum oluşturmayı bizlere nasip etmesini yüce Allah’tan niyaz ediyorum.
Duyarlı davranmak, insanlığın icabı ve İslam’ın emridir. İnsan da içtimai bir varlıktır. Birlikte yaşadığı ve birarada bulunduğu insanlara karşı ilgisiz kalması ve kendini toplumundan tecrid ederek tek başına yaşaması tasavvur edilemez. Aynı ortamı paylaştığı ve aynı havayı teneffüs ettiği insanlardan ayrı kalması düşünülemez. Az da olsa onlarla buluşup biraraya gelmesi, görüşüp konuşması ve bazı düşünceleri ile duygularını onlarla paylaşması gerekir. Dolayısıyla onlarla iletişim içinde olma ihtiyacını duyar.
Duygusuz insan olmaz. Herkes Allah’ın kendisini donattığı bazı duygulara sahiptir. Ancak bazı kimseler diğerlerinden daha duygulu olabilir. Örneğin, bazı kimseler az merhametli, bazıları da çok merhametli olabilir. Bu arada kimi kimseler duygularını köreltmeye yönelirken, kimileri de geliştirme cihetine gider. Tabii duyguları değerlendirip değerlendirmeme konusunda insanların farklı davranışlarda bulundukları da bilinen bir gerçektir. Kimi pasif kalır, kimi aktif olur. Kimi köreltir, kimi geliştirir. Kimi duygusunu hayra, kimi de şerre kullanır.
Allah’ın insana ihsan ettiği duyguların hakkını vermek isteyen kimse onları iyiye, doğruya ve güzele kullanır. Kötü ruhlu kimse de kötülüklere yönelir. Bana ne diyen de ot gibi ortada kalır.
Üzülerek ifade etmek isterim ki günümüzde çoğu kimsede hakim olan düşünce: “Ben tok olduktan sonra başkaları acından ölüyormuş bana ne” ya da “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” şeklinde tezahür etmektedir. Oysa kimse kendinden ve geleceğinden emin olmamalı, bin yaşasın dediği o yılanın bir gün kendisine de dokunacağını ya da kendisinin de bir gün aç kalıp, destek olan birini bulamayacağını unutmamalıdır.
Malumunuz olduğu üzere duyarlılık herhangi bir etkiye tepki gösterme yeteneği ve toplumda tezahür eden durumlar karşısında sergilenen hareket hâlidir. Bazı kimseler de iyiliğe destek ve kötülüğe köstek olma şeklinde beliren bu hâl, diğerlerinde kötülüğe arka çıkma ve iyiliğe karşı koyma şeklinde de belirebilir. Bizim bugün burada arttırılması dileğiyle dilegetirmek istediğimiz duyarlılık birinci şıkta ifade edilen duyarlılıktır.
O halde biz kimlere ve nelere karşı duyarlı olacağız? Derseniz hemen arzetmek isterim ki, iyilere ve doğrulara karşı duyarlı davranıp destek olacağız. Kötülere ve eğrilere karşı duyarlı davranıp köstek olacağız. Olaylara karşı sessiz kalmayacağız, lehte veya aleyhte tepkimizi ortaya koyacağız. Hayatımızı, halkımızı, milletimizi, memleketimizi, dünyamızı ve ahiretimizi ilgilendiren her konuda düşüncemizi ve tavrımızı belirleyeceğiz.
Çevremizdeki insanlara, hayvanlara, diğer canlılara ve tabiata karşı duyarlı olacağız. Haksızlığa, hayasızlığa, ahlaksızlığa, zulme, şiddete, istismara, ihtikâra ve sömürüye karşı duyarlı olacağız. Yalana, dolana, aldatmaya, atlatmaya, ağlatmaya, göz boyamaya, kandırmaya karşı duyarlı olacağız. Densizliğe, dengesizliğe ve düşüncesizliğe karşı duyarlı olacağız. İlgisizliğe, bilgisizliğe ve vurdumduymazlığa karşı duyarlı olacağız. Hâsılı Hak ve halk nezdinde hoş karşılanmayan herşeye karşı duyarlı davranıp, tepkimizi ortaya koyacağız.
Yüce Rabbimiz Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Maide Suresi’nin 2. ayetinde: “... İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın...” buyurmaktadır. Düşünce, duygu ve davranışlarımızı, bu ve benzeri buyruklar doğrultusunda dizayn etmemiz gerekir. Zira biz, dayanışmayı düstur, paylaşmayı prensip ve yardımlaşmayı ilke edinen bir dinin mensuplarıyız. “Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir” diyen ve “Mü’minlerin işleriyle ilgilenmeyen onlardan değildir” uyarısında bulunan bir Peygamber’in ümmetleriyiz. Bu ve benzeri uyarıları sürekli gözönünde bulundurmalıyız. Aç kalan komşularımız ve mü’min kardeşlerimizin sıkıntılarına karşı duyarsız kalmamız hâlinde dûçâr olacağımız durumu aslâ gözardı etmemeliyiz.
Mealleri arzedilen ayet-i kerime ile hadîs-i şerîflerde belirtilen yükümlülüğün bilincinde olan biz müslümanlar, toplumumuzu tehdit eden terör ve tethişe karşı tepkisiz kalamayız. Şiddet, şöhret ve şehvet sapıklarına karşı lakayt olamayız. Ezilenlere ve üzülenlere karşı kayıtsız kalamayız. Zayıfların zorlanmasına ve hanımların horlanmasına karşı duyarsız duramayız. Kudüs’te Yahudilerin, Kıbrıs’ta Rumların ve Karabağ’da Ermenilerin zulmüne sessiz ve ilgisiz olamayız.
Yurdumuzda ve dünyamızda olup biten olaylarla meydana gelen gelişmelere karşı ilgisiz kalamayız. Onları paylaşmaya ve elimizden gelen katkıda bulunmaya çalışırız. Elazığ’ın köylerinde meydana gelen depremde yakınlarını kaybeden ve evleri yıkılan depremzedelere, Edirne’de arazilerini sel basan çiftçilere, İstanbul’un varoşlarında evlerine kirli sular dolan çaresizlere, maden işletmelerinde göçük altında kalan işçilere, yolda kalan yolculara, sokakta kalan kimsesizlere, aç ve açıkta kalan muhtaçlara, ana-babasını yitiren yetimlere, evlerine ekmek götüremeyen işsizlere, iflas eden esnafa, tabi’i afetlerden herhangi birine maruz kalan afetzedelere, kanadı kırılan kuşlara, sokağa terkedilen kedilere, sahipsiz kalan köpeklere vb. binlerce bîçarelere ilgi, ihtimam ve ihsanımızı esirgeyemeyiz.
Geçtiğimiz hafta, 95. yıldönümünü idrak ettiğimiz Çanakkale Savaşıyla ilgili olup, herkes tarafından minnet ve şükranla anılması gereken bir zafer haftası olması itibariyle, bu savaşta geçen ve konumuzla ilgili olan ibret dolu bir tarihî olayı burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu olay 17. alay komutanı Yarbay Hasan Bey'in hazin hikâyesidir.
Hasan Bey komutasındaki 17. piyade alayı Eceabat üzerinden geçip Havuzlar mevkiinde konaklamayı plânlamıştır.. Yorgun bir şekilde Kilitbahir'e gelinir..
Köy meydanındaki çeşme önünde yara içerisinde bir köpek görür Hasan Bey, atından inerek köpeğe su içirir.. Ardından da köpeği yanına alır, askerleriyle birlikte yola devam eder.. Konaklayacakları yere gelirler.. Herkes istirahata çekilir, Hasan Bey ise Canberk ismini verdiği köpeğin yaralarını temizlemekle uğraşır.. Başarır da.. Köpek iyileşir, hatta tüyleri yeniden çıkar.. O günden sonra Canberk, Hasan Bey'in dostu olur.. Mehmetçikle birlikte siperden sipere koşar durur.. Askerler sorarlar Hasan Beye; "Komutanım, bu köpeğe neden bu kadar alâka gösteriyorsunuz?".. El cevap; "Yüce Allahın hesap günü bu köpeğe neden merhamet etmedin, demesinden korkuyorum!.."
Bölgedeki savaş olanca şiddetiyle sürüyordu.. Yine siper savaşlarının birinde Mehmetler, Fransızları püskürtmüşlerdi.. Savaş alanı Fransız askerlerinin cesetleriyle doluydu.. Savaşın tam ortasında askerlerine direktifler yağdıran Hasan Yarbay, o sırada bir Fransız askerinin yerde kıpırdadığını gördü.. Yaralı olduğunu zannederek yardım maksadıyla Fransız askerinin üzerine eğildi ki, ölü taklidi yapan Fransız, sakladığı hançerini Hasan Beyin göğsüne sapladı.. Hasan Bey bir anda sarsıldı ve yere yığıldı.. Yarasından oluk gibi kan akmaktaydı..
O an uzaklardan acı bir havlama sesi duyuldu.. Canberk olanca hızıyla koşup Hasan Beyin yanına çöktü.. Sahibinin ellerini yalıyor, adeta kalkması için yalvarıyordu.. Derken, Kur'an okumak için "alay imamı" geldi.. İmam dua okurken Hasan Bey tekrar ediyordu.. Artık Hasan Beyin gözleri buğulanmış, çehresi solmaya başlamıştı.. Birden, silkinir gibi oldu ve yanındakilere; "beni ayağa kaldırınız" dedi.. Askerleri onu yavaşça ayağa kaldırdılar.. Üstü başı kan içinde olan ve son anlarını yaşayan Hasan Bey; "La İlahe İllallah Muhammedün Resulullah" dedi.. Yüzünde derin bir tebessüm oluşmuştu.. Ardından saygılı bir biçimde sözlerine devam etti.. "Niye zahmet buyurdunuz ya Resulallah!”
Bu ifadeler Hasan Bey'in son sözleri olmuştu.. Kahraman komutan ruhunu teslim edip askerlerinin kolları arasına yığıldı.. Askerlerin hepsi ağlıyordu.. Toparlandılar, komutanlarını şehit olduğu yere defnetmeye karar verdiler.. Hasan Beyin üzeri bayrakla örtüldü ve mezar kazılmaya başlandı.. Onlar bu işlerle uğraşadursunlar Canberk de Hasan Beyin üzerine örtülen bayrağın altına girmiş "kıtmir" gibi ayaklarının yanına uzanmıştı.. Askerler, dualarla Hasan Bey'in aziz naaşını kaldırmak için Canberk'i kenara çekmek istediler.. Ama Canberk kımıldamıyordu.. Velinimeti Hasan Yarbay'ın yanında son nefesini vermişti..
Herkes bir kere daha gözyaşlarına boğuldu.. Önce Hasan Bey'i tekbirlerle defnettiler, ardından da Hasan Bey'in ayak ucuna Canberk'i gömdüler..
Değerli dostlar! Allah dostu bir komutanın hikâyesini sizlerle paylaşmaya çalıştım. Ne mutlu o kumandana ki; "Kâinatın Efendisi" ziyaretine geliyor.. Ne mutlu o askerlere ki, vatanları için çarpışıyorlar ve şehid oluyorlar.. Ruhları şâd, mekanları cennet ve makamları yüce olsun.
Arzedilen örnek davranışıyla tarihe geçen merhum Yarbay Hasan Bey’in sözü geçen köpeğe, sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in bu hususla ilgili yönlendirici sözlerinden esinlenerek belirtilen ilgiyi gösterdiğini düşünmekteyiz. Bilindiği üzere sevgili Peygamberimiz (S.A.V.), evindeki kediyi doyurmayan ve onu bağlayarak rızkını araştırması için dışarı çıkmasına mani olan bir kadının bu davranışından dolayı cehennemlik olacağını ifade etmiştir. Buna karşılık susuzluktan bitkin bir konuma gelip yol üzerindeki bir kuyu başında dilini çıkararak zorlukla soluyan köpeğe, kuyudan çarığı ile su veren adamın da cennetlik olacağını haber vermiştir. Ayrıca her canlıya yapılan iyiliğin rahmet-i ilahiye vesile olacağını da müjdelemiştir.
Kıymetli konuklar!
Üzerinde yaşadığımız cennet vatanımız, belirtilen inanç ve anlayışla savaşan kahraman kumandanlarımızla şehit ve gazilerimiz sayesinde korunmuş ve bizlere emanet edilmiştir. Rahmet-i Rahman’a kavuşan atalarımız kurdukları sayısız vakıflarla ülke ve insanımıza çok ve çeşitli hizmetler sunmanın yanında, bakıma muhtaç hayvanların bakımı ile kanadı kırık leyleklerin tedavisi için özel şartlar ortaya koymuşlar ve soğuk kış aylarında kuşların barınmaları için inşa ettikleri önemli binalarda kuşevleri yaptırmışlardır.
Böylesine insancıl ve yüce ruhlu ecdadın (ataların) ahfadı (torunları) olan bizlerin, yaşadığımız yer ve yörelerdeki insanlarla hayvanlara karşı ilgisiz ve duyarsız kalmamız düşünülebilir mi?
Unutulmamalıdır ki, yardım eden yardım görür. Düşünen düşünülür. Duyarlı davranana duyarlı davranılır. İlgi, destek ve bakıma muhtaç olanlara karşı ilgisiz ve duyarsız kalanlar da gün gelir kendileriyle ilgilenecek birilerini bulamayacak duruma düşebilirler.
Sözlerimi Allah’ın kullarına şefkat ve merhametle yaklaşarak rahmet-i Rahman’a nail olmamız niyazıyla noktalarken cümlemize cennet ve cemalullah ile dünya ve ahiret saadeti diliyor, seçkin heyetinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum.