Öğretmen Önde Gider
Öğrenip öğretmek Allah’ın emri, Peygamber (s.a.v.)’in tavsiyesi ve islâmın ilkesidir. Dolayısıyla her Müslüman, bilmediğini öğrenmek ve bildiğini öğretmekle yükümlüdür. Mümin, bilmediğinin öğrenicisi, bildiğinin de öğreticisi olmalıdır. Herkes her gün yeni ve yararlı bilgiler edinmeye ve edindirmeye gayret etmelidir. Öğrenmenin bir meziyet, öğretmenin de bir fazilet olduğunu bilmeli, bu hasletlere sahip olmaya çalışmalıdır.
Öğretmenlik mesleği, meleklerin kanatlarını gerdiği, öğrencilere hizmeti hedefleyen hayırlı ve hârika bir meslektir. Dolayısıyla onlara hürmette kusur etmemek gerekir. Unutulmamalıdır ki, öğrenciye hizmet ve öğretmene hürmet, vesîle-i rahmettir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de muallim-i hikmet ve menba-ı muhabbettir. Hikmeti bulduğu yerden almak ve onu verene muhabbetle yönelmek milletimizin müstesnâ meziyetlerindendir. Öğrenci-öğretmen ikilisinden birincisine hizmeti, ikincisine de hürmeti esirgemeyen milletimiz, tarih boyunca onların yanında, yakınında ve yardımında olmaya özen göstermişlerdir.
Bu anlayış, geçmişte olduğu gibi günümüzde de yaygın ve saygın olan bir anlayıştır. Öğretmenin elini öpmeye, ana-babasının elini öpmek kadar önem veren insanımız, bu duyguyu dün olduğu gibi, bugün de yaşatmaktadır. Bu anlayışla 24 Kasım öğretmenler gününü coşkuyla kutlamakta ve öğretmenlerini hürmet ve muhabbetle yâd etmektedir.
Bu inanç ve bilinçle geçen yıllarda öğretmenler gününü birbirinden güzel etkinliklerle kutlayan YOYAV, bu yıl da 24 Kasım 2018 Cumartesi günü “Öğretmen Önde Gider” konulu anlamlı bir kutlama programı düzenledi. YOYAV Kültür Merkezi’nde saat 13.30’da gerçekleştirilen bu programa çok sayıda öğretmen ve öğrenci katıldı.
Saygı duruşu, İstiklâl Marşı ve sinevizyon gösterisiyle başlayan programda, Vakıf Başkanı Dr. İbrahim Ateş, YOYAV Kursiyerlerinden Emekli Öğretmen Mefkure Uğurlu, Çankaya Başkent Halk Eğitim Merkezi Müdürü Erkut Yıldırım, MEB Bakanlık Müşaviri-Müteşebbis Gelişim Vakfı Başkanı Nurettin Konaklı ve ÖZEV Mütevelli Heyet Başkanı Saime Toptan tarafından birbirinden değerli düşünceler dile getirildi. Mütevelli Heyet Üyelerimizden ve Kilis Yardımlaşma Derneği Başkanı M. Yahya Efe de “Öğretmenim O Benim” şiiri okudu.
Günün anlam ve önemini dile getirmek üzere kürsüye gelen YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, konukları sevgi ve saygıyla selamlayarak yaptığı konuşmada şu cümlelere yer verdi:
“Saygıdeğer öğretmenler, kıymetli konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim!
Ülke genelinde coşkuyla kutlanan Öğretmenler günü dolayısıyla düzenlediğimiz “Öğretmen Önde Gider” konulu kutlama programına teşrif ederek bizimle birlikte olma inceliğini gösteren güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, şeklen mütevazi ama manen muhtevalı ve muhteşem bir programa katılarak gördüğüm bu güzel tabloyu teşkil etmenizin haz ve huzuru içinde hepinize hürmet ve muhabbetlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum.
Hz. Adem (a.s.)’den bu yana ebediyete göçen öğretmenlere Allah’tan rahmet ve mağfiret, hayatta olanlara sağlık ve saadet ediyorum. Siz saygıdeğer öğretmenlerimizin de gününüzün kutlu, yaşantınızın mutlu ve geleceğinizin umutlu olması temennisiyle sözlerime başlarken, ömür boyu öğrenip öğretmede dâim olup, ilmin ışığında ileri adımlar atarak, parlak yarınlara doğru yol alıp yücelmenizi diliyorum.
Malumunuz olduğu üzere öğrenci ve öğretmen, eğitim hayatımızın olmazsa olmaz niteliğindeki iki önemli ayağıdır. Doğru yolda düzgün yürümek için bu ayakların ikisi de hepimiz için hayatî ehemmiyet arz etmektedir. Okul eğitim yuvası, ülke de öğretim ovasıdır. Ovada yuva olmaz ve yuva da ovada bulunmazsa, eğitim ve öğretim alanında beklenen bereket ve istenen hareket olmaz.
Öte yandan öğretmenin yolu, öğrenmekten geçer. Öğrenmeyen öğretemez. Zira kişi, sahip olmadığını veremez. Bilmeyen bir kimse de bilmediği konuda söz sahibi olamaz.
İlmin ileticisi, cehlin gidericisi olan öğretmen, toplumun aydınlatıcısı, yöresinin yüreklendiricisi ve öğrencilerinin yönlendiricisidir. Böylesine bilinçli ve basîretli bir insan olan öğretmen, ülkesinin öncülerinden olan örnek bir insandır. Mum misali başkalarını aydınlatmak için kendini eriten bu insanın hakkı, ana-baba hakkı gibi önemli ve önceliklidir.
İnsanı kötü yoldan ilim ve âlimler kurtarır. Rehber olmadan doğru yol bulunamaz. Büyük bir Peygamber olan Hz. Musa, Allah Teâlâ ile konuşmak şerefine kavuştuğu halde, Hz. Hızır’dan ilim öğrenmeye gelmiştir.
İlme âlime önem vermek, hürmet etmek gerekir. Aksi takdirde bunlar devam etmez. Hz. Şa'bî anlatır: "Bir gün binmesi için, Zeyd bin Sâbit'e katırını yaklaştırdım. O sırada Abdullah bin Abbâs (r.a.) gelerek üzengiyi tutmak istedi. Bunu gören Zeyd (r.a.), ‘Ey Resûlullahın amcazâdesi, üzengiyi bırak!’ dedi. İbn-i Abbâs (r.a.), ‘Biz âlimlere bu şekilde muamele ile emrolunduk’ dedi. Bunun üzerine Zeyd (r.a.), İbn-i Abbâs (r.a.)'ın elini öpüp ‘Biz de, Resûlullahın ehl-i beytine hürmet etmekle emrolunduk’ diye mukabelede bulundu."
Hz. Ali (r.a.)'nin: "Bana ilimden bir harf öğretenin kölesiyim" buyurması, âlime hürmetin ehemmiyetini göstermektedir. Bir harften maksat, ilimden bir mes’eledir.
İmâm-ı Şâfiî hazretleri, bir çobanı görünce ayağa kalkmış. Yanındakiler, “Bu çobana hürmetinizin sebebi nedir?” diye suâl etmişler. O da, “Bu zât bana kitaplarda bulamadığım ilimden bir mes'eleyi öğrettiği için, yâni benim hocam olduğu için hürmet ediyorum” buyurmuştur. Hakîkatı bulmamıza sebep olanlara, bize çok lüzumlu ilimleri öğretenlere gösterilecek hürmetin ehemmiyetini idrak etmek lâzımdır.
İmâm-ı a'zâm Ebû Hanîfe hazretleri, hocasının evi tarafına ayağını uzatmazdı. Halbuki, aralarında yedi sokak uzaklık vardı. Şimdi ne böyle âlim kaldı, ne böyle talebe. Âlim olmak kolay değildir. Çünkü, din âlimi olmak için, zamanının edebiyat ve fen üzerinde, fen ve edebiyat fakültelerinden diploma almış olanlar kadar bilgi sahibi olmak, Kur'ân-ı Kerîmi ve mânalarını ezberden bilmek, binlerce hadis-i şerifi ve mânalarını ezbere bilmek, islâmın yirmi ana ilminde mütehassıs olmak ve bunların kolları olan seksen ilmi iyi bilmek, dört mezhebin inceliklerine vâkıf olmak, bu ilimlerde ictihâd derecesine yükselmek, tasavvufun en yüksek derecesinde olmak lâzımdır.
İmam-ı Ebu Yusuf’un çok sevdiği oğlu vefat edince, talebelerine: ‘Defin işini siz yapın. Ben hocam İmam-ı Azam’ın dersine gidiyorum. Dersimi kaçırmayayım’ dedi. Kendisini vefatından sonra rüyada gördüler. Cennette, çok ihtişamlı büyük bir köşkte idi. Buna nasıl kavuştuğu sorulunca, ‘İlim öğrenmeye ve öğretmeye olan sevgim ile’ buyurdu.
Cenâb-ı Allah, ilmi ve âlimi aziz kılmıştır. Allah’ın aziz kıldığını izzetli tutanı da, Yüce Mevlâ aziz kılar. İşte bu sebepledir ki, ne zaman devlet erkânı, ilmi ve âlimi üstün tutmuşlar ise devletleri de yücelmiş ve iktidarları dâim olmuştur.
1516-1517 yılları… Yavuz Sultan Selim Hân’ın Mısır seferi sırasında Şeyhülislâm İbn-i Kemal Paşa, Yavuz’un yanındadır. Dönüş yolunda atbaşı giderlerken, Kemal paşazâdenin atının ayağından bir parça çamur, Yavuz’un kaftanına sıçrayıverir. O büyük âlim telaşlanır. Ne yapacağını şaşırır. O’nun bu telaşlı hâline karşılık, Yavuz Sultan Selim Hân’ın târihe geçen şu sözleri pek mânidardır. “Âlimin atının ayağından sıçrayan çamur parçası, bizim için şereftir. Öldüğümde şu çamurlu kaftan üzerime örtülsün!”
Fâtih Sultan Mehmet bir gün vezîri Mahmut Paşa’yı yanına alıp, hocası Akşemseddin’i ziyarete gitmişti. Yaşlı Şeyh, Pâdişah içeri girdiği halde yerinden kalkmamıştı. Bundan bir süre sonra da Akşemseddin, Pâdişâh’ın huzuruna gitti. Pâdişâh’ın yanında Mahmut Paşa da bulunuyordu. Hocası huzuruna girince, Fâtih hemen ayağa kalkarak O’na yer gösterdi. Bu iki olay Mahmut Paşa’nın garibine gitmişti. Özür dileyerek sordu: “Hünkârım! Hocanız geldiğinde siz ayağa kalktınız. Hâlbuki siz onun yanına gittiğinizde o ayağa kalkmaz… Sebebi ne ola?” Fâtih şöyle cevap verdi: “Hocam Akşemseddin’e saygı göstermemek elimde değil… O yanıma geldiğinde gayri ihtiyârî beni bir heyecan kaplar ve farkında olmadan kendimi ayakta bulurum. O ise, ilmin izzetini korumak için bana ayağa kalkmaz.”
Gerçekten de Akşemseddin’in Fâtih’e ayağa kalkmaması ilmin izzetinden, hocalık hakkından geliyordu. Fâtih’in Akşemseddin’e ayağa kalkması ise, hocasına ve ilme olan saygısından doğuyordu. Yapılan her iki hareket de yerinde ve doğru idi.
İslâm Dîni, bilgi temeli üzerine oturan bir dindir. Getirdiği dünya görüşü, insanlığa sunduğu hayat biçimi, bilmek ve yaşamak ya da bilerek yaşamak ilkesini esas kabul eder.
İlk emri “Yaratan Rabb’inin adıyla oku! O Allah, insanı bir alak (kan pıhtısın)’tan yarattı. Oku!” âyetleriyle başlayan Kur’ân-ı Kerîm’de ‘okumak, öğrenmek, ilim sahibi olmaktan’ bahseden 750 civârında âyetin bulunması; Hz. Peygamber (s.a.v.)’in: “Hikmet, mü’minin yitik malı gibidir, onu nerede bulursa onu almaya herkesten daha çok hak sahibidir.” buyurmuş olması, ilme ve öğrenmeye teşvik etmesi Müslümanların ilme, ilim adamlarına, ilmî çalışmalara önem vermesini gerekli kılmıştır.
Bir hadis-i şerifte: “Ümmetimin âlimlerine hürmet ediniz. Onlar yeryüzünün yıldızlarıdır.” buyrulmuştur.
Abdullah bin Mübârek Hazretleri: "Âlimleri hafife alanların âhireti, ümerâyı, devlet başkanlarını hafife alanların dünyâsı, dostlarını hafife alanların mürüvveti, insanlığı yıkılır." buyurmuştur.
İnsanın bu dünyada üstünlüğü, haysiyeti, şerefi, ilim ve edebi iledir. Malda, mülkte, rütbede ve soyda değildir. Şerefli insan, edebe riayet eden ve dinin emirlerine uyan insandır. Edeb ise, haddini, sınırını bilmek demektir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): “Bir talebe, dinden bir mesele öğrenmek için evinden çıksa, hocasının evine kadar yürüse, ‘bu şerefli kul benim üzerime bassın’ diye melekler kanatlarını, onun ayaklarının altına döşer. Gökteki bütün kuşlar, karadaki bütün hayvanlar, denizdeki bütün balıklar, bu kul için, ‘Ya Rabbi! Bu senin dinini öğrenmek için yola çıkmış, affet bunu” diye istiğfar ve dua ederler.” buyurmuştur.
Aşağıdaki tarihi hadise atalarımızın ilme ehemmiyet vermekte zirvede olduklarına bir örnektir.
Fatih Sultan Mehmed Han, Fatih Camii civarındaki meşhur medreseleri yaptırmıştı. Talebelerin medreseye girdiği ana kapının önüne çukur kazdırmıştı. Çukurun üzerine demirden bir ızgara koydurmuştu. Ancak hiç kimse bu yapılanlara bir mana verememişti.
Fatih demişti ki: “Ben vefat edince üzerime, mezarımdan çıkan toprağı atmayın! Onun yerine bedenimi, medreseye devam eden ilim talebelerinin ayakkabılarından koparak ızgaranın altında biriken bu mübarek tozlarla, çamurlarla örtün. Umulur ki Cenâb-ı Hak, onların yüzü suyu hürmetine bana merhamet eder.”
İlme ve âlime hürmette kusur etmeyen ve öğretmenine ihtiramı ilke edinen duyarlı ve dirâyetli insanlardan olmamız temennisiyle sözlerimi noktalarken, 24 Kasım 2018 öğretmenler günü dolayısıyla kaleme aldığım “Öğretmen Öncü Lider” başlıklı yedi dörtlükten oluşan şiirimle sizleri selamlıyorum.
Öğretmen öncü lider.
Bilgiyle beyne gider.
Öğrenip öğretmeyi,
Topluma telkin eder.
Öğretmen hiç unutmaz.
Öğrenciye kin tutmaz.
Doğru olanı dinler.
Yanlışı aslâ yutmaz.
Bilgi bideri eker.
İlgi ürünü biçer.
Çalışkan öğrenciyi,
Tembellerinden seçer.
Sınıfa girer, çıkar.
Öğrencilere bakar.
Haylaz hallerine hep,
Göz yumar, kulak tıkar.
Bilgiyle beyin biler.
İlgi, iyilik diler.
Kafalardan şüpheyi,
Bilgileriyle siler.
Öğretmen önde gider.
Öğrenci onu izler.
Örnek öğretmenlerle,
Toplum terakki eder.
İyiliğin incisi,
Bilginin birincisi,
Düşünenin dincisi,
Öğretmen, öncü lider.”
Tören, öğretmenler ile toplantıya teşrif eden misafirlere karanfil takdimi ve ikramın alınmasıyla noktalandı.
YOYAV Kursiyelerinden geçmişin öğretmeni, günün öğrencisi Mefkure Uğurlu.
Kilis Yardımlaşma Derneği Başkanı M. Yahya Efe, "Öğretmenin O Benim" şiirini okurken.
Çankaya Başkent Halk Eğitim Merkezi Müdürü Erkut Yıldırım
MEB Bakanlık Müşaviri ve Müteşebbis Gelişim Vakfı Başkanı Nurettin Konaklı
ÖZEV Mütevelli Heyet Başkanı Saime Toptan
TOPANTIYA KATILAN MİSAFİRLERDEN GÖRÜNTÜLER
DR. ATEŞ'İN KONUŞMACILAR, ÖĞRETMENLER VE MİSAFİRLERE KARANFİL TAKDİMİNDEN GÖRÜNTÜLER
İKRAMDAN GÖRÜNTÜLER