Öğretmenler Gününde Örnek Birliktelik
Öğrenip öğretmeyi ilke edinen YOYAV, öğretmene saygıyı ve öğrenciyesevgiyi, yürüte geldiği eğitim çalışmalarında esas alan bir bilgi ve ilgi kuruluşudur. Dolayısıyla öğretmenlerle buluşup günlerini kutlayarak gönüllerini kazandıracak güzellikleri sergilemeye özen göstermektedir. Yalnız yılda bir gün değil, her zaman ve her yerde, her zemin ve her yaşta öğretmene sevgi ve saygıda kusur edilmemesini öngörmektedir. Bu arada yılda bir defa düzenlenen kutlama programlarını da tasvip ve takdir etmektedir. Bu bakımdan 24 Kasım Öğretmenler Gününde yapılan etkinlikleri şükranla yâd etmektedir. Bu inanç ve anlayışla geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da 24 Kasım Öğretmenler Günü vesîlesiyle güzel bir kutlama programı düzenledi.
Sevinç ve saadet havası içinde gerçekleştirilen programa, Vakfın mensuplarıyla dostları arasında öğretmen ve öğretim üyesi olan çok sayıda ilim ve irfan ehli davet edildi. Konuklarını kapıda karşılayıp hürmet ve muhabbetle salondaki yerlerini alan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş ile güler yüzlü görevlileri, misafirlerine izzet ikram göstermek için seferber oldular. Gösterilen ilgi ve ihtimamla, sergilenen sevgi ve samimîyet bakımından örnek ve övgüye layık olan bu programa katılan konuklar, sevgiyle karşılanıp, saygıyla ağırlanmanın mutluluğunu yaşadılar.
Yurt sathında gerçekleştirilen coşkulu kutlama programlarından biri olup, 24 Kasım 2017 Cuma günü saat 14.00’de YOYAV Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Öğretmenler Gününde Örnek Birliktelik” konulu programa katılan konukları sevgi ve saygıyla selamlayarak takdir ve teşekkürlerini ileten YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, bu anlamlı günde yaşanan mutluluğu, davetine icâbet eden dostlarıyla paylaşarak yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdiği konuşmasında şunları söyledi:
“Sayın milletvekilim, saygıdeğer öğretim üyeleri, değerli öğretmenler, dost ve kardeş kuruluşların kıymetli başkanları, sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
Davetimize icâbet ederek ülke genelinde coşkuyla kutlanan öğretmenler günü dolayısıyla düzenlediğimiz programa teşrif ederek, bizimle birlikte olma incelik ve yüceliğini gösteren güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, gördüğüm bu görkemli tabloyu teşkil ederek öğretmenlerimizle ilgili duygu ve düşüncelerimizi dile getirip, sevinç ve saadetimizi sizlerle paylaşmamıza katkıda bulunmanızdan dolayı hepinize hürmet ve muhabbetlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum.
Gününüzün güzel, geleceğinizin daha güzel ve son ânınızın en güzel olması temennisiyle sözlerime başlarken, hayatınızın Hakk’a götüren yol, bilginizin bol ve hizmetlerinizin Hak nezdinde makbul olmasını niyaz ediyorum.
Malumunuz olduğu üzere gelişip güçlenme ve ileri ülkeler arasında yer almada iş, ilgi ve bilgi birliğinin büyük rolü vardır. İşbirliği başarmaya, ilgi birliği ilerlemeye, bilgi birliği de yücelmeye yol açar. Üçünün bir araya gelmesi de gelişip güçlenmeye vesîle olur.
Bu üç birliği ilke edinip, iş ve uğraşlarında devamlı göz önünde bulunduran YOYAV, bugün siz saygıdeğer konuklarıyla buluşarak iç içe olan üç önemli sevinci bir arada yaşamaktadır. Bunların birincisi, Cuma gününün Müslümanların manevî bayramı olması sevinci, ikincisi, ülke genelinde coşkuyla kutlanan 24 Kasım Öğretmenler Günü olmasının sevinci, üçüncüsü de siz saygıdeğer dostlarıyla bir araya gelmenin sevincidir.
Bugün bu üç sevinci sizlerle birlikte yaşamanın haz ve huzuru içinde, Allah Teâlâ’nın sevdiği, sevdirdiği ve sevindirdiği mutlu ve müstesnâ insanlardan olmanızı temenni ediyorum.
Öğretmenlere öğretmenleri anlatmak hem zor, hem de ârife tarif etmeye çalışmak türünden yersiz bir uğraş olur. Başka bir ifadeyle tereciye tere satmak gibi bir yaklaşım olur. Dolayısıyla ben bugünkü konuşmamda öğretmenlerin toplumdaki misyonlarıyla yerlerini ifade etmeye çalışmaktan çok, önemli özelliklerinden biri olan örnek olmaları ve örnek alınmaları hususunda bir şeyler söylemek istiyorum.
Öğretmen, söz ve fiiliyle öğreten insandır. Dolayısıyla her hâliyle öğrencisine örnek olmalıdır. Fiili fikriyle, sözü de özüyle örtüşmelidir. Anlatımı kadar davranışlarının da izlendiğini bilmeli ve en yakın izleyicilerinden olan öğrencilerinin yanında davranışlarına dikkat etmelidir.
Öğrenciler de, gördüklerini ve duyduklarını hafızalarına kaydeden ve öğretmenlerinin davranışlarına dikkat edip söz ve davranışlarını örnek almaya çalışan arı-duru zihne sahip saf ve sade gençlerdir. Dolayısıyla başarılı bir eğitimde öğretmenlerin örnek olması, öğrencilerin de örnek alması büyük önem arz etmektedir.
Öğretmen, söyleyip geçen, öğrenci de dinleyip geçiştiren olmamalıdır. Öğretmen sevilip sayılmalı, öğrenci de sevgi ve şefkat görmelidir.
Öğretmenler, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in öğretimini, öğrenciler de ashâb-ı kiramın öğrenimini göz önünde bulundurmalıdırlar.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) muhataplarına dini öğretirken bedevîsiyle medenîsiyle câhiliye zihniyetinin hüküm sürdüğü bir coğrafyada yaşadıklarını göz önünde bulunduruyor, onlara dâima sabır ve merhametle, hoşgörüyle yaklaşıyordu. Nitekim Sülem Kabilesi’nden Muâviye b. El-Hakem, Medine’ye geldiğinde onunla yaşadığı bir hatırasını şöyle anlatmaktaydı: “Bir defasında Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte namaz kılarken cemaatten biri aksırdı. Ben de namaz içinde, ‘yerhamükâllah’ (Allah sana merhamet etsin!) dedim. İnsanlar bundan rahatsız olup bana ters ters baktılar. Ben, ‘Ne oldu yahu! Neden bana öyle bakıyorsunuz?’ dedim. Bunun üzerine elleriyle dizlerine vurmaya başladılar. Beni susturmak istediklerini anlayınca sustum. Resûlullah (s.a.v.) namazı bitirdi. Anam babam uğruna feda olsun! Ne O’ndan evvel, ne de sonra daha güzel öğreten birini gördüm! Vallahi ne bana surat astı, ne vurdu, ne de beni azarladı. Sadece şöyle dedi: ‘Bu, namazdır. Namaz kılarken konuşulmaz. Namaz, tesbihtir, tekbirdir ve Kur’ân okumaktır.”
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) vahiyle donanmış, hikmetle bezenmiş bilge bir muallimdi. İbn Mes’ûd (r.a.)’un ifade ettiği gibi, O (s.a.v.), hayrın anahtarlarını da sonuçlarını da öğretmişti. Hayatın her alanında insanlara faydalı olan pek çok şeyi ashabına öğretirken, “Ben size, bir babanın evladına öğrettiği gibi öğretiyorum.” demekteydi.
“İlim talep etmek her Müslümana farzdır.” buyuran Hz. Peygamber (s.a.v.), bir anlamda, eğitim ve öğretimin dönüştüren, değiştiren, geliştiren ve geleceğe hazırlayan özelliğine atıfta bulunarak kadın-erkek bütün Müslümanları ilme teşvik ederdi: “Kim ilim tahsili için bir yola girerse, Allah ona cennete giden yolu kolaylaştırır. Allah’ın evlerinden bir evde, Allah’ın Kitabını okuyan ve kendi aralarında onu araştırıp öğrenen bir topluluğun üzerine sekînet (ilahî yardım, bereket ve rahmet) iner, onları rahmet bürür, etraflarını melekler sarar ve Allah onları huzurunda bulunanlara anar. Kimin ameli kendisini geriletir ise soyu onu ileri götürmez.”
Dünün öğrencileri bugünün öğretmenleri oldukları gibi, bugünün öğrencileri de yarının öğretmenleri olacaklardır. Öğretmenler, çocuklarına gösterdikleri sevgi ve şefkati öğrencilerine, öğrenciler de ebeveynlerine gösterdikleri hürmet ve muhabbeti öğretmenlerine göstermelidirler.
Öğretmenler öğrencilerine ihtimamda, öğrenciler de öğretmenlerine ihtiramda kusur etmemelidirler. Her iki taraf da birbirlerine muhtaç olduklarını bilmeli, öğretmen olmazsa öğrenci olmayacağını, öğrenci olmazsa da öğretmen olunmayacağını anlamalıdırlar. Öğretilmeyen bilginin körelmeye, sergilenmeyen sevginin sönmeye, gösterilmeyen ilginin yok olmaya, işlenilmeyen toprağın otlara terk edilmeye ve yürünmeyen yolların yok olmaya mahkûm olacağını unutmamalıdırlar.
Örnek bir eğitim hizmeti verilmesi için, öğretmenlerin mesken ve maişetleriyle diğer içtimaî ihtiyaçları karşılanmalı, öğrencilerin de okul, kitap, yurt ve yemek gibi gereksinimleri eksiksiz temin edilmelidir. Öğretmen öğretmekten, öğrenci de öğrenmekten başka bir şey düşünmemelidir. Öğretmenlerle öğrencilere yaklaşımımızda bu hususlar göz önünde bulundurulmalı ve yapılacak uygulamalarda dikkate alınmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi noktalarken, sağlık ve saadette daim olmanızı diliyor, toplantımıza teşrifinizden dolayı teşekkürlerimizi sunuyor, seçkin heyetinizi bugün için yazdığım “Öğretene Saygı, Öğrenene Sevgi” başlıklı altı dörtlükten oluşan şiirimle selamlıyorum.
Öğretmene saygı Hakk’a saygıdır.
Ona saygısızlık büyük kaygıdır.
Beklediği tek şey sevgi-saygıdır.
Ne makam, ne mevki, ne de yaygıdır.
Öğrenciye melek kanadın gerer.
Onu korur, kollar, başarı diler.
Öğreten için de istiğfâr eder.
Her ikisine hep mutluluk diler.
Öğrenci bilgiyle beynini biler.
Öğretmeni ona iyilik diler.
Öğretmeni sayan cennete girer.
Sevgi ve saygıyla rızaya erer.
Öğretmen kalbini kazanan kişi,
Âsân olur onun yaptığı işi.
Doğruyu öğrenir, yerer yanlışı.
Mana âleminde yükselir başı.
Öğretmene atan kırıcı taşı,
Zehir olur onun yediği aşı.
Gökten düşen gibi kırılır başı,
Yüzleri kararır, yarılır kaşı.
Ne ağzına aş ver, ne de laf taşı.
Ne yüzünü ekşit, ne de çat kaşı.
Sana kızsa dahi, ona eğ başı.
Sakın gönül koyma, başında taşı.”
Dr. Ateş’ten sonra birer konuşma yapan 24. Dönem Ankara Milletvekili Ülker Güzel, S.Ü. Fizik Ana Bilim Dalı Başkanlığından Emekli Prof. Dr. Gürcan Yülek, Emekli Yargıtay Tetkik Hakimi ve ÖZEV Mütevelli Heyet Başkanı Saime Toptan öğretmenlerle ilgili duygu ve düşüncelerini dile getirdiler.
Yapılan bu konuşmalardan sonra şair ve yazar Abdullah Satoğlu’nun okuduğu öğretmenlerle ilgili şiir programa ayrı bir renk kattı.
Program, davetlilere aşure ikramı ve Dr. İbrahim Ateş’in “Manevî Mertebelerin Merdivenleri” adlı eseri ve birer karanfil takdimi ile noktalandı.
ÖĞRETMEN ÖRNEK OLMALI ÖĞRENCİ ÖRNEK ALMALI
Ülker GÜZEL
24.. Dönem Ankara Milletvekili
Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler, Değerli YOYAV mensubu Kardeşlerim, hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum.
Bu gün sizler ile YOYAV Vakfı bünyesinde, hayatımızda çok önemli yeri olan öğretmenlerimizin "Öğretmenler Gününü" kutlamak ve onları hatırlayarak eğitimin ve öğretimin toplumumuzdaki yerini, önemini değerlendirmek üzere toplanmış bulunuyoruz.
Her mesleğin hayatımızda çok farklı bir yeri ve önemi vardır. Ancak konu öğrenim, öğrenme ve geleceğimiz olursa önemi ve üzerinde durulması gereken hususların farklılık arz ettiğini görüyoruz.
Öğretmenlik çok önemli ve kutsal bir meslek. Konu eğitim, öğretim ve geleceğimizi şekillendiren gözbebeğimiz yavrularımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerimizin durumları olunca; durumu ciddi bir şekilde değerlendirmek, düşünmek, tartışmak gerekmektedir. Ayrıca, onların motivasyonlarını artıracak,
heyecanlandıracak çalışmaların yapılması gerektiği de unutulmamalıdır.
Eğitim, öğretim ve öğrenme birbirleri ile iç içe girmiş kavramlardır. Birbirlerini tamamlarlar, desteklerler ve birbirlerinin ayrılmaz parçalarıdırlar. Konuları ise ortaktır, yani, fertler, insanlar, içinde yaşadığımız toplumu meydana getiren halktır.
Eğitim ve öğretim kelimelerinin tanımları Türk Dil Kurumu sözlüklerinde genel olarak şu şekilde açıklanmıştır.
Eğitim, çocukların ve gençlerin toplum içinde yer almalarını sağlamak için gereken bilgi, beceri ve kültür değerlerini elde etmelerini sağlamak,
Öğretim ise, belli bir hedef, plan ve program çerçevesinde sistemli olarak gayeye göre gerekli olan bilgileri verme, sağlama şeklinde açıklanmıştır.
Ancak bu eğitim ve öğretimin mükemmel bir şekilde uygulanabilmesi için etkin bir aracın kullanılması gerekir. Burada ki önemli araç, kişi ise öğretmendir. Sistemli ve planlı bir eğitim politikası ile yetişmiş, millî ve manevî değerlerimiz ile donanımlı, birikimli, toplumun sosyal ve kültür değerlerini üzerinde toplamış öğretmenlerimizdir.
Öğretmenlerimizden bu bilgileri alan öğrencilerimiz, çocuklarımız, aldıkları bilgilerin ışığı ile yetişecek, toplumun geleceğini şekillendireceklerdir.
Burada önemli olan öğretmenin kültür, bilgi, teknik donanımı, öğretme kabiliyeti ve şahsiyetidir. İkinci önemli olan ise bu bilgilerin çocuklara kabiliyetlerine uygun olarak verilme zamanı, verilme şekli ve bilgilerin uygun iş yerlerinde kullanılabilmesidir. Öğrenen ve yetişen çocuk da içinde yaşadığı toplumu, öğrendiği değerler çerçevesinde şekillendirecek ve geleceğe taşıyacaktır.
Öğretme ve öğrenme bir sistemler manzumesidir. Bir birleri ile adeta yumurta tavuk ilişkisi içindedirler. Bugün öğretmen olan dün öğrenci idi. O da öğretmeninden öğreniyordu. Onun öğretmenini de bir başka öğretmen yetiştirmişti.
Bu durumda toplumda bir sisteme ihtiyaç duyulmaktadır. Öyle bir sistem ki, milleti ve devleti geçmişteki bütün değerleri ile geleceğe taşıyacak ve ilelebet devamını sağlayacak bir sistemdir. Bu eğitim sisteminin temellerini devlet kurar. Milletin varlığı ve devamı, devlet tarafından kurulan sağlam bir eğitim politikası ile yürütülebilir. Bu eğitim politikanın temelinde, teknik donanımı tamamlanmış, refah seviyesi yüksek, millî, manevî, ekonomik, kültür ve sosyal değerler ile özel olarak yetiştirilen öğretmenler bulunmalıdır. Herkes öğretmen olamaz. Temiz pırıl, pırıl beyinler, ehil ellere teslim edilmelidir. Çünkü o beyinler, ülkemizin geleceğini şekillendireceklerdir.
İyi bir eğitim için iyi yetişmiş, pedagojik formasyon almış, işini severek yapan eğitimcilere, öğretmenlere ihtiyaç vardır. Bir iş bulamayıp bari öğretmen olayım diyen, çeşitli fakültelerden mezun olmuş gençlerin, öğretmenlik mesleğinde ne derece başarılı oldukları, her zaman tartışma konusu olmuştur.
Öğretmenlik özel ilgi, sevgi ve seçenek işidir. Bu mesleğe yönlendirilecek geçlerimizin özel yetenekli olmaları gerekmektedir.
Ayrıca, bu meslek grubuna özel imkânlar sağlanması gerekmektedir. Geçim sıkıntısı çekilmemeli, ek işler aranmamalıdır. Boş zamanlarında araştırmalar yapabilmeli ve kendini geliştirebilmelidir. Öğretmen sadece bilgi veren değil, aynı zamanda yönlendiren, örnek olabilen ve rehberlik yapabilen olmalıdır.
Bunun için de uzun vadeli bir eğitim ve öğretim sistemini içine alan, sosyal ve ekonomik boyutları ile geniş kapsamlı bir plan ve programa ihtiyaç vardır.
Ana hedefleri ile bu plan ve programın temel ilkeleri neler olmalıdır.
- Geniş bakış açısına sahip, kültürünü ve tarihini bilen, uluslararası mukayeseli çalışmayı değerlendirme yaparak düşünebilen,
- Millî ve manevî değerlerine sahip, kendine güvenen, çalışkan, cesur, dürüst, etik ve sözüne sadık,
- Yaptığı işin en iyisini yapan, adil olmayı bilen, vicdanlı, nefsine hakim, işine ve insanlara saygılı nesiller yetiştirmek için; öğretmen, eğitimci yetiştirmek olmalıdır.
Ancak bugün değişen ve gelişen teknoloji, iletişim araçları, toplumun her kademesini etkilemiştir. Eskinin ansiklopedilerinin yerini bilgisayarlar ve cep telefonları almıştır. Eğitim ve öğrenim hem olumlu hem de olumsuz yönleri ile etkilenmiştir.
Bilişim, iletişim ve teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, yukarıda belirttiğimiz prensipleri ilke edinmiş Milli Eğitim politikası esastır. Teknoloji geliştikçe sistem bu değişimi de kavramalıdır. Nesillere örnek olacak öğretmenler ve o öğretmenleri örnek alacak öğrenciler her zaman bu sistemin ayrılmaz parçaları, birbirlerinin tamamlayıcılarıdır.
"Bana bir harf öğretenin kulu olurum", "eli öpülesi değerli hocalarım”sözcüklerini bir edebiyat haline getirmektense, onların gerçek sorunlarını çözüm odaklı ele almak gerekir.
Kısaca bugün, "öğrenen ve öğreten kavramlarını layık olduğu şekilde uygulayabilmek için, eğitim ve öğretim politikalarımızda yapılacak ve söylenecek çok sözümüz vardır
Bizi yetiştiren değerli hocalarımızı saygı ile hatırlıyor ve ellerinden öpüyoruz.
GELECEK GENÇLERİN, GENÇLER İSE ÖĞRETMENLERİN ESERİDİR
Prof. Dr. Gürcan Yülek
S.Ü. Fizik Ana Bilim Dalı Emekli Başkanı
Hz. Ali (r.a.) “Öğretmenlik Allah sanatıdır ve de bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum” derken, öğretmenliğin ne kadar önemli ve kutsal bir görev olduğunu belirtmiştir.
Öğretmenlik önemli ve kutsal olduğu kadar, aynı zamanda bir sabır işidir. Dünyanın her yerinde öğretmenler, insanların en fedakâr olanlarıdır. Atatürk, öğretmenleri bir kandile benzetmiştir. Yani öğretmenler kendini tüketerek etrafına ışık verir, aydınlatır demiştir. Yine Atatürk “Bir topluluk ulus olabilmek için öğretmenlere muhtaçtır, onlar toplumu gerçek bir ulus haline getirirler” demiştir.
Eğitimle şekillenen bugününün çocukları, yarının yetişkinleri olacaktır. Yani gelecekteki idarecilerimiz, doktorlarımız, mühendislerimiz, öğretmenlerimiz ve diğer bütün kalifiye işlerdeki görevlilerimiz ve her türlü işçilerimiz bile, önce annelerinin daha sonra da öğretmenlerinden alacakları eğitimle, ülkenin ihtiyacı olan işlerde çalışacaklardır.
Eğitim ne kadar iyi, ne kadar kaliteli ve ne kadar kapsamlı ise öğrencilerin formasyonu, o kadar iyi olacaktır.
Öğretmenlerin iyi yetişmesi, mesleğini sevmesi ve severek, sabırla icra etmesi gerekir. Eğitimin her safhasında öğretmenlik, iyi öğrenmeyi ve iyi öğretmeyi gerektirir.
Geleceğin güvencesi olan gençler eğitime, eğitim ise öğretmenlere emanettir. Gelecek nesiller, bugünün öğretmenlerinin eseri olacaktır. Bu nedenle toplumların uygarlık düzeyi, öğretmene verdiği değerle ölçülür.
Öğretmenler, kişiliği biçimlendiren sanatkârlar gibidir. Bir öğretim üyesi olabilmem, öğretmenlerimin gayret ve emekleriyle, kişiliğimin biçimlendirilmesi sonucu mümkün olmuştur.
Seneler evveline ait olmasına rağmen, hafızamda yer etmiş olan öğretmenlerimle ilgili bazı hatıralarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu vesîleyle bütün öğretmenlerimi sevgi, saygı ve minnetle anıyorum. Üzerimdeki büyük emeklerinden dolayı onlara ve bütün öğretmenlere sonsuz teşekkürler ediyorum.
Öğretmenlerin sahip olduğu kabiliyetlerinden biri de öğrencilerin çalışkan, tembel, yaramaz, uslu, zeki olanlarını çok kısa bir zaman içinde belirleyebilmesidir. Buna göre de öğrencilerine muamele ederler. Benim Sosyal Bilgiler hocam, yazılı sınavlarda beni gözetmen olarak görevlendirir, imtihan sonunda topladığım kâğıtları akşamüstü bana verir, “oku, not at, bana getir” derdi. Sene sonuna doğru yaptığı son yazılıda bana “sen de yazılıya gir, bende hiç kâğıdın yok” dedi. Ben biraz şaşkın imtihana girdim. Bir iki soruya cevap verdim. Bir başka sorunun cevabını düşünürken, sıranın üzerinde bir gölge belirdi. Kafamı kaldırdığımda, öğretmen dolabının anahtarını uzatıp, not defterini getirmemi istedi. Ben henüz cevaplarımı bitirmediğimi söylediğimde bana, “Perşembenin gelişi, Çarşambadan belli olur” demişti. Bu sözü her duyduğumda hocamı hatırlarım.
Teneffüste bahçeye çıkmak için merdivenden inerken, nöbetçi öğretmenin merdivenin başından “Arkadaş, başkasının kolunu omzunda taşıma” diye muzip bir şekilde beni uyardığında, arkadaşımın kolunu omzuma attığını fark ettim. Teneffüste dahi bu kadar küçük laubaliliğe müsaade etmeyen bir eğitimden geçmiştik.
Çok muhterem edebiyat öğretmenim, yaptığı yazılı ve sözlü sınavdan sonra bana, gözlüklerimin kaç numara olduğunu sordu. Kendisinin de çok kalın camlı gözlükleri vardı. Gözlüklerimin numarasını söylediğimde bana, “ben seni tanıdım, sen artık benim dersimi çalışma, bu gözler sana çok daha lazım olacak” demişti. Gerçekten eğitim ve çalışma hayatımda, gözlerimden çok sıkıntı çektim. Bu da gösteriyor ki, bazı öğretmenlerimiz öğrencilerine, anne şefkatiyle yaklaşır ve önderlik ederlerdi.
Bir sonraki sene gelen edebiyat öğretmenimse, yazdığım bir kompozisyonun altına “kendi fikirlerini yaz” notu düşmüştü. Halbuki kimseden yardım almamış, sadece kendi fikirlerimi yazmıştım. O zamanlar kalemim çok kuvvetli, muhakemem mükemmeldi. Bu uyarıdan sonra, yazdığım her kompozisyonda, hoca bunun benim fikrim olduğunu zannetmez düşüncesiyle, yazma isteğimi ve kabiliyetimi yavaş yavaş kaybettim. Öğretmenler bazen şahsiyet vereyim düşünesi ile öğrenci üzerinde kötü etkiler bırakabiliyorlar.
Öğünmek gibi olmasın ama, fen derslerinde bayağı başarılı idim. Hocalarım hep çok iyi ve mesleğini severek icra eden kişilerdi ve beni çok severlerdi. Bir gün avukat olan kuzenim tırnaklarına oje sürerken, ben de tırnaklarıma sıfır numara cila sürdüm ve ertesi gün okula gittim. Hiçbir arkadaşım tırnaklarımdaki cilanın farkına varmadı. Fizik hocamız arkası bize dönük, tahtaya yazdı, çizdi. Ben 2. veya 3. sırada oturuyordum, dersi bitirdi. Yanıma geldi, kulağıma, sadece benim duyacağım kadar fısıltıyla, “tırnakların çok güzel” dedi ve sınıftan çıktı. Hocam beni çok kibar bir şekilde, cila da olsa sürmemem gerektiğinde uyarmıştı.
Öğretmenlerimle ilgili pek çok hatıralarımdan seçtiklerimi burada bitirirken, bütün öğretmenlerimi saygı, sevgi, minnet ve rahmetle anıyorum ve bütün öğretmenlerin öğretmenler gününü kutluyorum.
ATATÜRK’ÜN ÖĞRETMENLERE VERDİĞİ DEĞER YÜKLEDİĞİ MİSYON
Saime TOPTAN
Emekli Yargıtay Tetkik Hakimi ve ÖZEV Mütevelli Heyet Başkanı
Bazı sözler var geçerliliğini dünya durdukça herkes kabul eder. Dünyanın en büyük lideri Mustafa Kemal Atatürk düşünceleri ile varlığını, yaşamını sürdürüyor. 25 Ağustos 1924 Muallimler Birliği Kongresinde "Öğretmenler! Yeni nesli, Cumhuriyet'in özverili öğretmen ve eğitmenleri, sizler yetiştireceksiniz; yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır," (Gelecek Hedefi) Cumhuriyetin; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucularını yetiştirmek sizin elinizdedir.
Seçkin görevinizi yaparken büyük özveriyle varlığınızı ortaya koyduğunuzdan şüphem yok.
"Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı eğitim derecelerinde uygulamalı olarak eğitim görmesi önemlidir. Her erkek ve kız ekonomik ve sosyal hayatta istekli, eser sahibi ve başarılı olacak şekilde donanımlı olmalıdır!"
Milli ahlakımız uygar ilkelerle ve hür düşüncelerle donanmalıdır. Göz korkutma ilkesine dayanan ahlak erdem değildir, güvenilir de değildir.
Öğretmenlerimiz bu eğitim programı çerçevesinde çocuklarımızı ve çevrelerini aydınlatmalıdır. Programların sadece öngörülmesi yetmez, öğretmenlerimiz ve okullarımız tarafından çok büyük dikkat ve gayretle uygulanması gerekir.
Sizin başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır. Türkiye'nin birkaç yıla sığdırdığı askeri, siyasi, idari inkılâplar sizin, siz saygıdeğer öğretmenlerin sosyal ve fikri inkılâptaki başarılarınızla desteklenecektir. Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki "Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister"
Mustafa Kemal Atatürk öğretmenlik mesleğine böylesine değer vermiş, önemsemiş ve güvenmiştir. Bu meslek geleceğe yön ve şekil veren kutsal bir uğraştır.
Görev başındaki bütün öğretmenlerimizi bu duygu ile kutluyorum.
Öğretmen olmak için okuyan gençlerimizin Ata'mızın duygularına layık olacak çaba ve istekte olmalarını diliyorum. Kaybettiğimiz öğretmenlerimizi Mustafa Kemal Atatürk'ün bu değerli fikirleri ışığında dualarla anıyoruz. Mesleğini yaparken şehit olanlara Allah'tan rahmet diliyoruz.
Abdullah SATOĞLU
Araştırmacı-Yazar
Günün mânâ ve özelliği dolayısıyla, bu nezih mekâna teşrif eden seçkin heyetinizi ve etkinliği düzenleyen YOYAV’ın mümtaz başkanı İbrahim Ateş’i ve emeği geçenleri saygıyla selamlıyorum.
Ünlü düşünür Farabî, insan hayatının en önemli amacı olan mutluluğun ne olduğunu ve buna nasıl ulaşılacağını öğrenmek için, mutlaka bir öğretmene ihtiyaç olduğunu belirtir.
Çünkü inançlı ve idealist bir öğretmen, her şeyden önce insana doğruları ve gerçek değerleri öğretir ve onu kendisi ve hayatı hakkında bilgilendirir.
Eğitim ve öğretim alanında, böylesine hayatî bir işlevi bulunan öğretmene, dinimizin biçtiği değeri yeterince anlayabilirsek, onu fonksiyonel hale getirmiş oluruz ki, bu da toplumun topyekun kurtuluşu ve kalkınması demektir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): “Ölümlerinden sonra ecir ve sevapları yazılmaya devam edileceklerden biri de, öğrettiği bilgiden yararlanıldığı sürece ilim öğreten kimsedir.” hadisiyle insana, güzel bir hayat tarzı sunarak, bilgi kazandıran ve şekillendiren öğretmen ve öğretmenliğe bakışımızı netleştirmektedir.
Öyleyse bize düşen Peygamberimizi iyice anlayamaya çalışmaktır. Aslında bu anlayış, tarihimizle de örtüşmektedir.
Bilindiği gibi, İstanbul Fatihi Sultan Mehmed, hocası Molla Gürani’nin her gördüğünde mutlaka elini öper, bir başka hocası Molla Hüsrevi de camide bile olsa ayakta karşılardı.
Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi esnasında, hocasının atının nalından sıçrayan çamurla kirlenen kaftanını, bir şeref levhası ve huzur-u İlâhî’de bir kurtuluş vesîlesi olarak algılaması da bir başka örnektir.
Hz. Ali (r.a.)’nin: “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” ve Atatürk’ün: “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” sözü de bu konuda büyük bir mânâ ve önem arz etmektedir.
Bu görüşlerin ışığında merhum şair ve eğitimci Coşkun Ertepınar’ın “Ben Öğretmenim Çocuklar” şiirini sunmak istiyorum:
Ben Öğretmenim Çocuklar
Ben öğretmenim çocuklar,
Unuttuğunuz yüzleriniz bende,
Gülüşleriniz, gözleriniz,
Dolaştığınız bahçelerde kalan
İzleriniz bende.
Bazan sevgiyle dolu,
Bazan kırılmış,
Ama her zaman taze
O duygulu, sıcak, afacan,
Cana can katan sözleriniz bende.
Ben öğretmenim çocuklar,
Şimdilerdeki değil, eski sizlerle yaşarım,
Düşersiniz düşerim, koşarsanız koşarım.
İçimi, bir tuhaf eder kan,
Sıyrılmış kollarınız, çizilmiş dizleriniz bende.
Unutmam hiçbirinizi,
Bininizi, on bininizi,
Kendiniz bile unuturken, o günlerdeki kendinizi.
Ben görürüm, siz görmeden geçersiniz bazen,
İncinir, o eski dost yüzleriniz, bende.
Ben öğretmenim çocuklar,
Ayrılsam da, sizinleyim sınıfta, bahçede, sokakta.
Hani, arada bir kararırdı, bakışlarımızda, yeşil tahta,
Benim de, içim kararırdı o zaman,
O zaman, benden kaçan gözleriniz bende.
Sizi yüceltmede, sabırsızlanır, titizlenirdim,
Taşardı sesim. koridorlara, salonlara,
Kayar gibi olurdu, altımzda sıra.
İşte, o vurucu rüzgârda savrulan
Uçuk benizleriniz bende.
Bu, kardeşten kardeş, babadan baba adama
Ne oldu dercesine, kesilirdi nefesleriniz.
Bırakır mıydım, eksik kalsın, sizde bir yan
Bilgiden, sanattan, insanlıktan…
O gün, o çığlığı koparan, sizlersiniz bende.
Ben öğretmenim çocuklar,
Usul usul, ince ince
Bereketli yağmurlar gibi, yağmak isterim üstünüze.
Çalsın bütün ziller, tepelerden, doruklardan
Yine bu gün, son dersiniz bende…
Coşkun Ertepınar
Sunucu Yasemin ARAS
Bu kare kod ile haber ve resimleri telefonunuza indirebilirsiniz.