Ölümünün 75.Yılında Abdülhakîm Arvâsî
Allah dostu alperenlerin güzellik ve özellikleriyle meziyet ve hizmetlerini anlatıp aktarmayı, günümüz insanlarına yapılması gereken hayrî hizmetlerin önde gelenlerinden biri kabul eden YOYAV, memleketimizin manevî mimarlarından olan bu büyük insanlar hakkında aydınlatıcı açıklamalarda bulunmaya devam etmektedir. Bu cümleden olarak ilmi, irfanı ve irşadıyla birçok insana ışık tutan merhum Abdulhakîm Arvâsî Hazretlerinin vefatının 75. yıldönümü dolayısıyla 26 Kasım 2018 Pazartesi günü saat 13.30’da bir anma programı düzenledi. Çok sayıda davetlinin katılımıyla gerçekleştirilen programda Arvâsî Hazretleri için okunan hatm-i şerîfler, Yâsîn-i şerîfler ve diğer süver-i şerîfelerle Fatihâ-i şerîfelerin duasını yapıp, sevabını ruhuna armağan eden YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, merhumun hayatı ve hizmetleri hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Dr. Ateş, yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“İlim ve fikir ehli büyüklerini minnet ve mağfiretle anıp, ruhlarına rahmet dilemeyi ilke edinen kıymetli konuklar, bilgileriyle beyinleri bileyen ve hizmetleriyle halka hayır dileyen gönül ehli güzîde insanların güzelliklerini yâd etmeyi îfâsı îcâp eden insanî bir vazife kabul eden değerli dostlar, hayatını Hakk’a ibâdete ve halka hizmete adayan merhum Abdulhakîm Arvâsî Hazretlerini rahmet ve mağfiretle anmak üzere tertiplediğimiz toplantımıza teşrif eden sevgili kardeşlerim!
Memleketimizin medâr-ı iftiharı olan mana büyüklerinden biri olup, 75 yıl önce böyle bir (sonbahar gününde) 27 Kasım 1943 günü ruhunu Rahmân’a teslim ederek irtihâl-i dâr-ı bekâ eden merhum Abdulhakîm Arvâsî’nin vefatının 75. yıldönümü dolayısıyla düzenlediğimiz anma programına teşrif ederek bizimle birlikte olma incelik ve yüceliğini gösteren güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, sağlık ve saadette dâim olmanız temennisiyle sözlerime başlarken, mana büyüklerimizin muhibbi ve ruhlarına rahmet dilemenin müdavimi olan müstesnâ ve mümtaz kişilerden olmanızı diliyorum.
Başkale’de dünyaya gelip, Ankara’da ukbaya giden ve Bağlum mezarlığında medfun olan merhum Abdulhakîm Arvâsî, hayatını Hakk’a ibâdete ve halka hizmete adayan değerli bir ilim ve irfan ehli insandı. Ömrünü öğrenip öğretmek ve insanları irşat etmekle geçiren bu merhumun yaptığı çalışmalarla, gerçekleştirdiği hizmetleri böyle kısa bir anma programına sığdırmak mümkün olmadığından, ben bu birlikteliğimizde sizlere O’nunla ilgili bazı önemli hususları özet olarak arz etmekle yetineceğim.
Biz YOYAV’lılar olarak gerçekleştirdiğimiz günlük geziler çerçevesinde yaklaşık iki buçuk yıl önce 25 Mayıs 2016 tarihinde bazı kursiyerlerimiz ve dostlarımızla birlikte, Bağlum mezarlığında medfun olan bazı mana büyüklerini ziyaret etmiştik. Bu cümleden olarak merhum Abdulhakîm Arvâsî hazretlerini de ziyaret ederek, ruhuna rahmet dilemiş ve Fatihâlar yollamıştık. O tarihte, nasip olur yaşarsak merhumun vefatının 75. yıldönümünde Vakfımızda bir anma programı düzenlemeyi düşünmüştük. Hamdolsun bugün bu düşüncemiz tahakkuk etti. Mevlâ-i Müte’âl Hazretlerine bu güzelliği bizlere nasip ettiği için sonsuz hamd-ü senâlar ediyor, manevî huzurunda bulunduğumuz merhum Abdulhakîm Arvâsî hazretlerine de rahmet ve mağfiret niyaz ediyoruz.
Döneminin değerli bilginlerinden olup ilmi, irfanı ve irşadıyla yaşadığı yer ve yöredeki insanlara ışık tutan merhum Abdulhakîm Arvâsî, Necip Fazıl ve benzeri birçok insanın mürşidi olmuştur. Tavsiye ve telkinleriyle öğrencilerini iyiye, doğruya ve güzele yönlendirmiştir. O merhum; zâhir ve bâtın ilimlerinde kâmil ve dört mezhebin fıkıh bilgilerinde mâhir büyük bir İslam âlimi idi. Hicrî 1281 (m. 1865)’de Başkale’de doğdu. 27 Kasım 1943’te Ankara’da vefat etti. Kabri Ankara yakınlarındaki Bağlum’dadır. Seyyid oldukları Irak’taki şer’î mahkeme defterlerinde yazılıdır. Abdulhakîm Arvâsî hazretleri, o zamanın ilim ve irfan merkezi olan Irak’ın muhtelif yerlerinde yüksek âlimlerden sarf, nahiv, lûgat, mantık, münazara, beyan, riyaziye, hendese, meânî, bedî, kelâm, tefsir, hadis, fıkıh, tasavvuf gibi dersleri okuyup 1883 senesinde icâzet alarak memleketine döndü. Daha sonra Arvas’a giderek yüksek tahsilini zamanın en büyük âlim Seyyid Fehîm-i Arvâsî hazretlerinin huzurunda tamamladı. Başkale’de kendi parası ile bir medrese kurarak 29 yıl ders okuttu.
1914’te Ruslar Doğu’yu işgal edince İstanbul’a gedi. 1919’da Medrese-tül Mütehassisîn’e, yani İlahiyat Fakültesi’ne Müderris olarak tayin edildi. İstanbul’da çeşitli camilerde senelerce ilim neşretti.
Siyasete hiç karışmadı. Fitne çıkaranlardan, bölücülük yapanlardan nefret ederdi. Sahte tarikatçılar ve câhil tekke şeyhleriyle hiç görüşmek istemedi. Gençleri, İslam bilgilerini öğrenmeye, herkese iyilik etmeye, memlekete, millete faydalı olmaya teşvik ederdi.
Üniversite mensupları fen ve devlet adamları, çözülmez sandıkları güç bilgileri sormağa gelir, yanında bir saat kadar oturunca bazen sormadan cevabını alarak geri dönerlerdi. Bazen de dünyalık ve hatta düşmanlık için gelenler de bulunurdu. Keskin görüşleriyle gelenlerin niyetlerini hemen anlardı.
Çok mütevazi ve alçak gönüllü idi. Ben dediği işitilmemiştir. “Bizler hesaba dâhil değiliz. O büyüklerin yüksekliklerini anlayamayız. Ancak bereketlenmek için yazılarını okuruz.” buyururdu. Halbuki, kendisi, bu bilgilerin mütehassısı idi. Hocası Seyyid Fehîm-i Arvâsî hazretleridir.
Yemesi, içmesi, yatması, konuşması, susması, gülmesi, ağlaması hep dinimize uygun idi. Her hâli istikamet üzere idi. “İstikamet kerâmetten üstündür.” sözünü sık sık söylerdi. “İstikamet, dinin emir ve yasaklarına uymaktır.” buyururdu.
O’nun kıymetli sözlerinden bazıları şunlardır:
"Her peygamber, kendi zamanında, kendi mekânında, kendi kavminin hepsinden, her bakımdan üstündür. Muhammed aleyhisselam ise her zamanda her memlekette, yani dünya yaratıldığı günden kıyamet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek, bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür. Hiç kimse, hiçbir bakımdan O’nun üstünde değildir. Dilediğini yapan, her istediğini yaratan, O’nu böyle yaratmıştır. Hiçbir insanın O’nu methedecek gücü yoktur. Hiçbir insanın O’nu tenkit edecek iktidarı yoktur."
"Hak Teâlâ’nın hâkimliğini tanıdığınız, emâneti ve emniyeti bozmayarak çalıştığınız zaman, birbirinizi ne kadar sevecek, birbirinize ne kadar bağlı kardeşler olacaksınız. Sizin o kardeşliğinizden Allah’ın merhameti neler yaratacaktır. Kavuştuğunuz her nimet, hep Hakk'a imanın hâsıl ettiği kardeşliğin neticesi ve Allah Teâlâ’nın merhamet ve ihsânıdır. Gördüğünüz her musîbet ve felâket de; hep kızgınlığın, nefretin ve düşmanlığın neticesidir. Bunlar ise hakkı tanımamanın, zulüm ve haksızlık etmenin cezasıdır."
"Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür."
"Evliyanın sözünde rabbânî tesir vardır."
"İnsanı kaplayan sıkıntıların birinci sebebi, Hakk'a karşı şirk ve müşrikliktir. İlim ve fen ilerlediği halde, insanlığın ufuklarını sarmış olan fesat karanlığı hep şirkin, imansızlığın, vahdetsizliğin ve sevişmezliğin neticesidir. Beşeriyet ne kadar uğraşırsa uğraşsın, sevip sevilmedikçe, ızdırap ve felâketten kurtulamaz. Hakk'ı tanımadıkça, Hakk'ı sevmedikçe, Hak Teâlâ’yı hâkim bilip, O’na kulluk etmedikçe, insanlar, birbiri ile sevişemez. Hak'dan ve Hak yolundan başka her ne düşünülse, hepsi ayrılık ve perişanlık yoludur."
"Müslümanların öğrenmesi lazım olan bilgilere Ulûm-i İslamiyye (Müslümanlık Bilgileri) denir. İslam dininin emrettiği bu bilgileri Resûlullah (s.a.v.) ikiye ayırmıştır. Biri, "ulûm-i nakliyye", yani din bilgileri; diğeri "ulûm-i akliyye" yani fen bilgileridir, buyurmuştur. Din bilgileri, dünyada ve ahirette, huzuru, saadeti kazandıran bilgilerdir.
"İslam dini, Allah Teâlâ’nın, Cebrail ismindeki melek vasıtası ile, sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselama gönderdiği, insanların, dünyada ve ahirette rahat ve mesut olmalarını sağlayan, usul ve kaidelerdir. Bütün üstünlükler, faydalı şeyler, İslamiyet’in içindedir. Eski dinlerin görünür görünmez bütün iyiliklerini, İslamiyet, kendinde toplamıştır. Bütün saadetler, muvaffakiyetler ondadır. Yanılmayan, şaşırmayan, akılların kabul edeceği esaslardan ve ahlaktan ibarettir. Yaradılışında kusursuz olanlar onu reddetmez ve nefret etmez, İslamiyet’in içinde hiçbir zarar yoktur. İslamiyet’in dışında hiçbir menfaat yoktur ve olamaz."
"Son zamanlarda, tekkeler câhillerin eline düştü. Dinden, imandan haberi olmayanlara şeyh denildi. Din düşmanları da, bu şeyhlerin sözlerini, oyunlarını ele alarak dine hurafeler karışmıştır, dedi. Halbuki bozuk tarikatçıların sözlerini, işlerini din sanmak, bunları tasavvuf büyükleri ile karıştırmak, çok yanlıştır. Dini bilmemek, anlamamaktır. Dinde söz sahibi olmak için, Ehl-i sünnet âlimlerini tanımak, o büyüklerin kitaplarını okuyup, iyi anlayabilmek ve bildiğini yapmak lazımdır. Böyle bir âlim bulunmazsa, din düşmanları, meydanı boş bulup, din adamı şekline girer. Vaazları ile, kitapları ile, gençlerin imanını çalarak millet ve memleketi felakete götürürler."
"Temiz ve yeni elbise giyiniz. Gittiğiniz yerlerde, ahlakınızla, sözlerinizle, İslam’ın vakarını, kıymetini gösterdiğiniz gibi, giyiminizle de saygı ve ilgi toplayınız."
"Çeşitli, lezzetli yemeklerle ve tatlı, soğuk şerbetlerle bedenlerinizi rahat ve hoş tutunuz."
"Tek vakit namazımı kaçırmaktansa, bin kere ölmeyi tercih ederim."
"Namaz, aman namaz, nerede ve ne şart altında olursa olsun mutlaka namaz kılın."
“En büyük edep, ilahi hududu muhafazadır, gözetmektir."
"Allah Teâlâ bir kuluna iman vermişse ona daha ne vermemiştir. İman vermemişse ona daha ne vermiştir!”
"Bizim meclisimizde bulunanlar, sükût içinde otursalar ve sükûttan başka bir şey görmeseler bile, din bahsinde âlim geçinenlerin hatalarını keşfederler, bir bir çıkarırlar."
“Kur'ân-ı Kerîm şifadır. Fakat şifa, suyun geldiği boruya tâbidir. Pis borudan şifa gelmez.”
“Allah Teâlâ sırrını emînine verir. Bilen söylemez, söyleyen bilmez.”
“Ahmaklık, hatada ısrar etmektir.”
“Din bilgileri, dünyada ve ahirette, huzuru, saadeti kazandıran bilgilerdir.”
“Allah Teâlâ dilediğini yapar. İster sebepli ister sebepsiz, dilediği gibi azap veya lütfeder. Güzel ve doğru O’nun dilediğidir.”
“Allah Teâlâ bize rahmetiyle muamele etsin. Adaletiyle muamele ederse yanarız.”
“Riya olmasın diye cemaatten kaçanlar ayrı bir riya içindedirler.”
“İlim cehli izâle eder, yok eder, ahmaklığı değil.”
“Cemiyetteki ruh hastalıklarının sebebi, iman eksikliğidir.”
Vefatının 75. yıldönümü dolayısıyla bir araya gelip, rahmet ve mağfiret temennisiyle yâd ettiğimiz merhum Abdulhakîm Arvâsî hazretlerine rahmet diliyor, ruhunun şâd, mekânının cennet ve makamının yüce olmasını niyaz ediyorum."
YOYAV'lıların Abdülhükîm Arvâsî Hazretlerinin Keçiören Bağlum'daki kabrini ziyaretten görüntüler.