SAYGI VE SAYGINLIK SEVİYEMİZ
Bireyleri birbirini sevip sayan ve birlikte kalkınmanın gayreti içinde olan mutlu ve müreffeh bir toplum oluşturmaya çalışan YOYAV, tertiplediği bilimsel ve kültürel toplantılarda gündeme getirdiği konularda konuklarına sunduğu kıymetli bilgilerle aydınlanmalarına önemli katkılarda bulunmaktadır.
Değerli düşüncelerin dilegetirildiği bu fikrî faaliyetlerden biri de 3 Nisan 2010 Cumartesi günü gerçekleştirilen “Saygı ve Saygınlık Seviyemiz” konulu sohbet toplantısı idi.
YOYAV üyelerinden Gülten Bozbay, Nimet Boyacıoğlu ve Lütfiye Bozbay’ın ikramı olan öğle yemeğinden sonra salonu dolduran davetlilere ilgi ile izledikleri sohbet toplantılarından birinde daha duygulu dakikalar yaşatan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş yaptığı yönlendirici konuşmada şunları söyledi:
“Sayıları az da olsa saygıları çok olduğuna inandığım saygıdeğer konuklarımız, fikrî ve fiilîfaaliyetlerimizin müdavim, müzahir, müşahid ve muhibbi olan değerli dostlarımız, kardeşçe kaynaşma ve dostça dayanışma yolunda bizimle birlikte olup, katkı ve katılımlarıyla gayretimizi kamçılayan kıymetli kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
Üç kardeşimizin ikramı olan leziz ve nefis bir öğle yemeğinden sonra, beyinlerinizi besleyeceğini ve düşüncelerinizi süsleyeceğini umduğum bir sohbet toplantısında daha sizlerle biraraya gelmenin sevinç ve saadeti içinde, toplantımıza teşrif eden güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, hayat boyu her zaman ve her yerde saygılı olmamızı ve saygı görmemizi diliyorum. Saygı duygumuzla saygınlık seviyemizin Yaradan’a yaklaştıracak ve yaratıklarla kucaklaştıracak düzeyde olması dileğiyle sözlerime başlarken, yüce Mevla’dan cümlemize dostluk ve kardeşlik duygularıyla donanarak saygının yaygın olduğu bir ortamda, rıza-i Rahman’a vesîle olacak huzurlu, nurlu ve onurlu bir hayat nasip etmesini niyaz ediyorum.
Kıymetli kardeşlerim!
Bugünkü birlikteliğimizde “Saygı ve Saygınlık Seviyemiz”den sözederek saygının anlam ve önemiyle insanî ilişkilerin iyileşmesindeki rolüne dair düşüncelerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Yüce Allah’tan bana düşüncelerimi dilegetirmede, sizlere duyduklarınızı değerlendirmede ve cümlemize saygılı davranışlar sergilemede tevfîkini refk etmesini diliyorum.
Saygı, sahibini yücelten yüce bir duygudur. Bu duygunun ne demek olduğunu bilmek için her şeyden önce saygı ve saygın sözcüklerinin ne anlam ifade ettiğini bilmek gerekir.
Saygı; değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye veya bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu ve hürmettir. Bir başka yönü ile saygı; başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusudur.
Saygı; karşılaşılması istenilmeyen hareket ve sözleri başkalarına yapmamak ya da onların da insan olduklarını fark ederek “sadece benim dediğim doğrudur, her konuda son sözü ben söylerim” düşüncesinden vazgeçmektir.
Saygı: Başkalarınca bize davranılmasını istediğimiz şekilde başkalarına davranmamızdır.
Saygı bir erdemdir. Her erdem herkeste gerektiği kadar bulunamadığından değerlidir.
Saygı bir duygu bütünüdür. Dolayısıyla bir insan size sevgi duyuyorsa sizi sayıyordur demektir. Çünkü sevginin olduğu yerde saygı da vardır...
Saygı, karşınızdakinin yerinde olduğunuzda insanlardan ne bekliyor ve istiyorsanız aynısını kendinizin verebilmesidir.
İnsan önce kendine saygı duymalıdır. Kendine saygı duymayan bir insanın bir başkasına saygı duyması mümkün değildir.
Saygı, büyük küçük demeden karşıdakini kırmayacak sözler ve hareketlerde bulunmaktır.
Saygı, karşıdakine ölçülü, seviyeli, kibar ve dikkatli davranmaktır.
Saygı, bir insanı önemsemek onunla ilgilenmek ve ona sevgiyi hissettirmektir.
Saygı, karşıdaki insanın düşüncelerine, karakterine hoşgörü ile yaklaşmak ve yargılamamaktır.
Saygı, noktalı virgülde, noktanın virgüle tahammülü, virgülün de noktayı başında taşımasıdır.
Saygı, içten gelen bir duygudur kurallarla sınırlandırılamaz. Çoğu zaman sevgi ile gelir ama sevgiye göre daha uzun ömürlüdür.
Saygı, uzun zaman sonucu insanın farkında olmadan biriktirdiği, hissettiği, olgun davranışlar toplamıdır.
Saygın ise; saygı gören, sayılan, hatırlı, itibarlı ve muteber kimse demektir. Ayrıca bu kökenden üretilen saygılı, saygıdeğer ve saygısız gibi sözcüklerin olduğu da malumunuzdur.
Sevgi ve saygı ilişkilerin iyileşmesinde ve dostlukların pekişmesinde etken olan faktörlerin başında gelir. Sevginin yaygın ve saygının hakim olduğu ortamlarda hayat huzurlu, yüzler sürurlu ve gönüller nurlu olur.
Kişinin kendisine, Yaradanına, büyüklerine, yakınlarına ve çevresine saygılı olması esastır. Saygılı olmak, insanî özellik ve güzelliklerin önde gelenlerindendir. Saygılı olan saygı görür. Saygı bekleyen, saygı göstermelidir. Saygısız kimsenin saygı beklemeye hakkı yoktur.
Saygı, insanın hayatı boyunca, her zaman ve her yerde sergilemesi gereken güzel bir özelliktir. Saygının olmadığı yerde kaygı olur. Kaygılanacak duruma düşmemek için, herkese karşı saygılı davranmayı ilke edinmek gerekir. Özellikle:
* Hakka ve halka saygı,
* Peygamberlere ve meleklere saygı,
* İlahî kitaplara ve kurallara saygı,
* Kanunlara ve nizamlara saygı,
* Ana-babaya ve tüm büyüklere saygı,
* Devlete ve millete saygı,
* İlme ve alime saygı,
* Nimete ve hikmete saygı,
* Öğretmene ve öğrenciye saygı,
* Tabiattaki tüm varlıklara saygı aslâ ihmal edilmemelidir.
Biz müslümanlar, bütün mukaddes varlıklara son derece saygı ve hürmetle mükellefiz. Mukaddesata saygı ve hürmet etmeyen kimse, ruhu sönmeye başlamış, yüksek duygulardan yoksun kalmış, gaflet içine düşmüş bir insan demektir.
Mukaddesata yapılacak hürmet ve saygının şekli, mukaddesatın hüviyet ve mahiyetine göre değişir. Biz burada bunların bir kısmına işaret edeceğiz. Şöyle ki:
Herhangi mukaddes bir ibadete veya hayırlı bir işe başlayacağımız zaman, Yüce Allah'ın adını anarak Besmele çekmemiz gerekir. Bir hadîs-i şerîfde: "Herhangi hayırlı bir işe Bismillâh sözü ile başlanmazsa, o iş bereketsizdir, güdüktür." buyurulmuştur.
Biz yüce Rabbimizin mübarek isimlerini anarken "Te’âlâ Celle Celâlühû" gibi bir ifade kullanırız. Örneğin; Allah Te’âlâ, Hak Celle ve Alâ deriz. Veya "Rabbimiz Celle Celâlühû Hazretleri" deriz. Bunları söylemek, birer İslâm terbiyesi gereğidir.
Sevgili Peygamberimizin isimlerinden biri anılınca salât ve selâm okuruz. "Hazret-i Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem" deriz. Mübârek isimlerinden birini yazdığımız zaman da "aleyhissalâtü vesselâm, sallallahu aleyhi ve sellem" diye yazar veya okuruz.
Diğer Peygamberlerin mübarek adlarını da "Selâm" ile anarız. "Adem Aleyhisselâm, İbrahim Aleyhisselâm" deriz. İki peygamber anılırsa: "aleyhimesselâm", ikiden çok olurlarsa, "aleyhimüsselâm" denilir.
Peygamberlerden başka kimseler, yalnız başına oldukları zaman salât ve selâm ile anılmazlar. Ancak bunlar peygamberlerle beraber anılınca, salât ve selâm'a katılabilirler. Ebû Bekir aleyhissalâtü vesselâm veya Aleyhisselâm, demeyiz. Yine Allah Te’âlâ Ashab-ı kirama salât ve selâm buyursun, demeyiz. Ancak şöyle deriz: "Allah Te’âlâ, Hazret-i Muhammed'e, onun âl ve ashabına salât ve selâm buyursun."
Peygamberlerle onlara uyan ashab-ı kiramın aralarını ayırmak ve saygıdaki farka işaret etmek için böyle yapmak, İslâm adabından olarak bütün alimler arasında kabul edilmiştir.
İsimleri yalnızca anılan seçkin ashab hakkında, "radıyallâhü anh" deriz. Bunlardan iki kişi için, "radıyallâhü anhümâ" ve ikiden çok kimseler için de, "radıyallâhü anhüm" deriz.
Diğer âlimler için, "rahmetullâhi aleyh, rahmetullâhi aleyhimâ, rahmetullâhi aleyhim" denilir.
Evliyâ-i kirâmdan tanınmış zatlar için: "Kaddesallâhü Esrârehû, esrârehümâ, esrârehüm" denilebilir. Bütün bunlar, İslâm âdâbı gereğidir.
Bütün ashâbı kirâm ve din büyüklerini hayırla anmak, hepsine karşı sevgi ve saygı göstermek, hiç birine dil uzatmamak gerekir. Onlar arasında geçen bazı olayları ileri sürerek haklarında hürmete aykırı sözler söylemek hiç bir müslümana yakışmaz ve aslâ caiz olmaz.
Kur'ân-ı Kerîmi okumaya "Eûzü Besmele çekerek" başlanır. Rabbimizin bu mukaddes kitabından gereğince yararlanmak için her halde yüce varlığına sığınmamız ve kendisinden yardım dilememiz lâzımdır.
Bir Kur'ân-ı Kerîm ele alınarak okunacağı zaman abdestli bulunmak gerekir. Okurken kıbleye dönmeli, toparlanıp saygılı bir duruma geçmelidir. Abdestsiz kimse kılıfsız (bir mahfaza içinde olmayan) Kur'ân-ı Kerîmi ele alamaz. Kutsal kitabı ancak temiz ve abdestli olan eller tutabilir.
Kur'ân- Kerîm, temiz yerlerde, avret yerleri kapalı olan kimselerin yanında, onu dinlemeleri şartı ile, açıkca okunabilir. Pis yerlerde veya avret yerleri açık olanlarla başka işle uğraşanlar yanında açıkca okunması mekruhtur.
Dışarda bulunup okunan Kur'ân-ı Kerîme karşı saygılı bir vaziyet takınmayacak kimselerin işitecekleri şekilde aşikâre Kur'ân okunması uygun değildir. Bu durum, Kur'ân-ı Kerîme saygısızlığı ve halk için de manevî sorumluluğu gerektireceğinden buna sebebiyet vermemelidir.
Mabedlere karşı saygılı olmak da vacib olan bir görevdir. Bir cami veya mescide hürmetle girilir. Bunların içinde edeb ve saygı ile oturulur. Biçimsiz ve yersiz hareketlerden gereksiz konuşmalardan kaçınılır.
Kur'ân-ı Kerîm'e, din ve imana, Peygamberlerden herhangi birine Peygamberin bir sünnetine, bir hadîs-i şerîfe, bir İslâm mabedine -Allah Korusun- sövmek, hakarette bulunmak veya bunlardan birini küçümseyip hiçe saymak küfürdür.
İslam dini, insanların birbirleriyle ilişkilerine büyük önem vermiştir. Müslümanların ilişkilerinde samimiyet, güvenilirlilik, tevazu, sadelik, nezaket, sevgi ve saygı esastır.
Özünde insan kendine yapılmasını istemediğini de başkasına yapmaz kuralını gerçek kabul edersek; Saygı göstermeyi tek taraflı olmaktan çıkartıp; karşılıklı; insanlar arası bir yükümlülük olarak kabul edebiliriz.
İlişkilerin ilerlemesi ve toplumun huzurlu ve rahat olması için insanoğlu saygı kavramını içselleştirerek; yaşamının bir felsefi otokontrolü haline getirmelidir.
İnsanları sevmek zorunda değiliz. Ama saygı göstermek zorunda olduğumuzu kabul etmeliyiz. Saygı kavramı duygulardan soyutlanarak; sevdiğimiz ve sevmediğimiz varlıklara karşı da gösterilebilecektir.
Saygı sevginin toprağa düşen tohumudur. Toplum içerisinde bir şahıs abesle iştiğal ettiğinde verilen ilk tepkidir saygısız ibaresi. Edebsiz, terbiyesiz vs. de kullanılmaktadır tabii saygısızlık tabiri daha ziyade kullanılır.
Her zaman sevginin,aşkın, içerisinde saygı vardır ama saygı her zaman sevgiyi,aşkı içermez. Bir düşmana sevgi beslenmez ama saygı duyulur. Burada kendimizi ne kadar karşı tarafın yerine koyabilirsek saygımızın derecesi o kadar yükselecektir. Hayatı müştereken paylaştığımız varlıkların da bizim gibi kendilerine özgü yaşam şartı (alanı) ihtiyacı,duygu ve düşünceleri olduğunun farkına vardığımızda onlara karşı davranışımız ve ilişkilerimiz saygı çerçevesinde olacaktır.
Toplumumuzda saygı karşıdakinin istediğine göre davranmaktır. Aile bireyleri arasında ise ağzımızdan çıkan kelimelerin veya yapılmak üzere tasarlanmış bir hareketin düşünce süzgecinden geçirilip karşındakini kırmayacak, ona verdiği değeri gösterecek, argo kelimeler kullanmayacak tarzda bireyin kendisini ifade etmesidir.
Yüce dinimiz İslam'ın ana hedefi, insanların dünya ve ahiret saadetini temin etmektir. İnsan, Cenab-ı Hakk'ın yer yüzündeki halifesidir. Allah bütün nimetleri O'nun istifadesine sunmuştur. İnsana saygı ve hürmet dinimizin emri, ahlakî değerlerimizin de temel taşıdır.
Yüce Rabbimizin insana bahşettiği özelliklerin en dikkat çekici olanları sevgi, saygı ve merhamet duygularıdır. İnsan ancak bu yüce duygular sayesinde mutlu olabilir. Bu duyguların olmadığı yerde hüzün ve keder vardır.
Bizler, "İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de olgun mümin olamazsınız.", "Birbirini sevmede, birbirine acımada ve birbirine şefkat göstermede müminler bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu rahatsız olunca diğer uzuvları da ona ortak olur." buyuran bir peygamberin ümmetiyiz.
Düşeni kaldırmak, hastayı ziyaret etmek, açları doyurmak, açıktakileri barındırmak, dul ve yetimlerin elinden tutmak, yolunu şaşıranlara yol göstermek, büyüklere saygılı olmak, her Müslüman'ın görevidir. Nitekim Peygamberimiz (S.A.V.) : "Küçüklerine merhamet etmeyen, büyüklerine saygı göstermeyen ve iyilikle emredip; kötülükten men etmeyen bizden değildir." buyurmuşlardır.
Anne ve babalarımız başta olmak üzere; yaşı bizden ileride olan, tanıdığımız olsun ya da olmasın bütün büyüklerimize karşı saygı ve hürmet göstermek dinî, millî ve insanî bir görevdir.
Dünya hayatı geçicidir, bugünün gençleri yarının büyükleri olacaktır. Bugün gücü kuvveti yerinde olan, tuttuğunu koparan insanlardan bir kısmı belki ihtiyarlamadan dünya hayatına veda edecek, bir kısmı da ihtiyarlayıp gücünü, kuvvetini kaybedecektir. Bu hayatın bir gerçeğidir ve aslâ değişmez. Bundan dolayı yaşlılara devamlı saygılı olmalıyız. Dinimize göre genç bir insan yaşlılara gençliğinde hizmet ederse, Yüce Allah da yaşlılığında ona hürmet edecek kimseler nasip eder.
Peygamber Efendimiz bu konuda şöyle buyuruyor: “Bir kimse Müslüman kardeşinin ihtiyacını yerine getirirse; Allah da ona yardım eder. Bir kimse Müslüman kardeşinin sıkıntısını giderirse; Allah da ona mukabil kıyamet sıkıntılarından birini giderir.”
Büyüklere saygı bir eğitim ve kültür işidir. Bizlere düşen görev Yüce Allah'ın emrettiği, Peygamber Efendimiz (S.A.V.)'in tavsiye buyurduğu şekilde hareket ederek, daima yaşlılara karşı sevgi ve saygıda kusur etmemektir. Bu cümleden olarak: Toplu taşıma araçlarında yaşlılara, özellikle hanımlara yer vermeliyiz. Onlar ayakta iken biz oturmamalıyız.
Bir iş ya da alış-veriş maksadıyla sıraya girmişsek, aynı şekilde yaşlılara ve hanımlara öncelik vermeliyiz. Elinde ağır bir yük taşıyan büyüklerimize yardımcı olmalıyız.
Karşıdan karşıya geçmekte zorlanan, yardıma muhtaç olduğunu farkettiğimiz herkese yardım etmeliyiz. Unutmayalım ki bugünün yaşlıları dünün gençleri olduğu gibi, bugünün gençleri de yarının ihtiyarları olacaklardır. Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in şu ikazını her zaman hatırlamalıyız: "Merhamet edenlere Allah'da merhamet eder. Allah'ın yarattıklarına merhamet ediniz ki, Allah da size merhamet etsin."
İslam Dini'nin, üzerinde ısrarla durduğu ahlakî ve sosyal değerlerden biri de akrabalara saygılı olmak, onlara şefkat ve merhamet göstermektir. Yakın ve uzak akrabalarımızın her bir ferdine samîmî bir sevgi beslemek ve ilgiyi kesmemek, dinî ve ahlakî görevlerimizden birisidir. Zira, Nisa Suresi’nin 36. âyet-i kerîmesinde mealen: "Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, emriniz altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez" buyurulmuştur. Peygamber Efendimiz de "Allah'a ve Ahiret gününe iman eden kimse akrabasını gözetsin", "Hısım ve akraba ile ilgiyi kesenler Cennet'e giremez" buyurmuştur.
Akrabalarımızdan sıkıntıda olanlara maddî ve manevî yardımda bulunmalıyız. Yardıma muhtaç olmayanların gönüllerini alıp, büyük olanlara saygılı davranarak, küçük olanlara şefkat ve merhametle muamele etmeliyiz. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.), "Karşılık olsun diye yakınlarını ziyaret eden kimse gerçekten görüp gözeten değildir. Asıl ziyaretçi, kendisinden ilişki kesildiği halde ilişkisini kesmeyip sürdüren kimsedir.” buyurmuştur.
Bu hadîs-i şerîften anlıyoruz ki, akrabaya karşı yakın ilgi içinde bulunmak, bir fazilet ise de, sıla-ı rahmin gerçek manası daha farklıdır. Akrabamız bizden yüz çevirdiği bir zamanda onları arayıp hâl ve hatırlarını sorar, durumları ile ilgilenirsek, işte o zaman akrabamıza karşı olan vazifelerimizi gerçek manasıyla yerine getirmiş oluruz. Ziyarete gelmeyen akrabayı ziyaret etmek, kötülük yapana iyilikte bulunmak ve onu affetmek kendi aleyhine bile olsa doğruyu ve hakkı söylemek; dinî ve ahlâkî meziyetlerdendir. Bu ziyaretler sırf Allah Rızası için olmalı, maddî menfaatlara dayanmamalıdır. Bunun içindir ki, dinimizde akrabalık görevlerini yerine getirenlere büyük mükâfatlar vadedilmiştir.
Akrabalarımıza hattâ bütün insanlara karşı maddî ve manevî her çeşit yardımda bulunmak, güler yüz göstermek, tatlı dil kullanmak dinî ve ahlakî bir görevimizdir.
Netice olarak şunu çok iyi bilmeliyiz ki, saygı yüce bir duygudur. Kişinin saygısı nispetinde saygınlığı artar. Saygı göstermeyenin saygı beklemeye hakkı yoktur.
Bu inanç ve anlayışla sözlerimi noktalarken Allah’a saygıyı kalbinden eksik etmeyen insanlara sevgi, saygı ve samimiyetle yaklaşan inançlı, bilinçli ve basîretli insanlardan olmamızı niyaz ediyorum.