Şehit Anneleri
Hz. Âdem’in dışında herkesin bir annesi var. Her kadın anne olmayabilir ama doğup dünyaya gelen her insanın bir annesi vardır. Anne, insan üreten insandır. Dolayısıyla Hak ve halk nezdinde müstesnâ ve mümtâz bir yeri vardır. Ona Allah ve Resûlünün verdiği bu değeri korumak, hem annelerin hem de çocuklarının görevidir.
Yavrusunu karnında, kucağında ve kalbinde taşıyan bu değerli insan, sevgi, şefkat, merhamet ve fedakârlıkta örnek insandır. Şefkatin seması, merhametin mihrakı ve sevginin simgesi olan bu insan, kıymetinin bilinmesi, korunması ve takdir edilmesi gereken değerli bir varlıktır.
Çocukların, annelerinin üzerine titreyip, gözleri gibi korumaları islamî bir vecîbe ve insanî bir vazîfedir. Annelerin çocuklarını bu inanç ve bilinçle yetiştirmeleri, çocukların da annelerine ilgi ve iyiliği ilke edinmeleri îcâp eder.
Evlâdını din, imân ve vatan sevgisiyle yetiştirip millet ve memleketine kazandıran her anne, saygıdeğer ve takdire şâyân olan değerli bir varlıktır. Ama şehit annelerinin toplumdaki değer ve itibarları daha farklıdır. Zira diğer annelerin çoğu, çocuklarıyla bir arada, onların yanında veya yakınında yaşarlar. Ama şehit anneleri genelde genç yaştaki yavrularını yitirmenin acısını yüreklerinde taşırlar. Bu annelerin kalpleri yaralı, gözleri yaşlıdır. Ancak çocuklarının canlarını Allah yolunda, din, iman ve vatan uğrunda seve seve fedâ ederek şehâdet şerbetini içen cennet yiğitleri olduklarını düşünerek, şehit annesi olmanın onur ve gururunu yaşarlar.
Yavrularını yitirmenin burukluğu ile birlikte, onların korudukları Türk gençlerinin kendilerine manevî evlad, kendilerinin de onlara manevî anne oldukları inancını taşırlar. Toplumun tüm bireyleri de onlara sevgi ve saygıda kusur etmemenin gayreti içinde oldukları gibi, şehit olan yavrularını yüreklerinde yaşatır, onlara sürekli rahmet ve mağfiret niyazında bulunurlar. Ülke ve insanımızın güvenliği için canlarını fedâ eden bu yüce ruhlu insanları unutmaz, onları minnet ve mağfiret duygularıyla devamlı yâd ederler.
Bu inanç ve anlayışla faaliyet ve hizmetlerini geliştirerek gerçekleştirmenin gayreti içinde olan YOYAV, bu yıl anneler günü dolayısıyla şehit annelerinin acılarını paylaşmak, şehit olan yavrularına rahmet ve mağfiret niyazında bulunmak gayesiyle 15 Mayıs 2017 Pazartesi günü “Şehit Anneleri” konulu bir program düzenledi.
Programa 15 Temmuz’da şehit olan 52 yaşındaki Mesut Acu’nun Annesi Düriye Acu ile İstanbul’da yapılan Beşiktaş maçı olayında (12.10.2016 tarihinde) şehit olan Çevik Kuvvet Polisi 1996 doğumlu 20 yaşındaki Oğuzhan Duyar’ın Annesi Nuran Duyar Hanımefendileri davet etti. Tüm şehit annelerini temsilen konuk ettiği bu şehit annelerinin katılımıyla gerçekleştirilen program, saygı duruşu ve İstiklâl Marşı ile başladı. Programda anneleri sevgi ve saygı ile selamlayıp, günlerini kutlayarak sağlık ve saadette dâim olmaları dileğinde bulunan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, davetlileri duygulandıran konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
“Saygıdeğer anneler, kıymetli konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
Anneler günü dolayısıyla düzenlediğimiz bir kutlama programında daha sizlerle bir araya gelmenin sevinç ve saadeti içinde seçkin heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, yavrularınız ve tüm sevdiklerinizle birlikte mutlu ve müreffeh bir hayat yaşamanız temennisiyle gününüzü kutluyor, bugün yaşadığınız huzur ve mutluluğun ömür boyu devam etmesini diliyorum.
Gününüzün dününüzden, geleceğinizin gününüzden daha güzel olması niyazıyla sözlerime başlarken, her yaş ve her seviyedeki evladın, annelerine ilgi, ihtimam ve ihtiramda dikkatli ve dirâyetli davranışlarda bulunup, ihmal, isyan ve kusurdan kaçınmalarını temenni ve tavsiye ediyorum.
Kıymetli konuklar!
Malumunuz olduğu üzere insanı Allah yaratır, anne dünyaya getirir. Allah insanı yaratır, yaşatır ve sayısız nimetlerle kuşatır. Anne, yavrusunu karnında, kucağında ve kalbinde taşır. Baba, çocuğuna bakar, korur ve yetiştirir. Dolayısıyla her insan, Allah’a iman, ibâdet ve itaatla, ebeveyne de ihsân, ihtirâm ve ikramla yükümlüdür. Siz bu yükümlülüğü, Allah’a şükür, ebeveyne teşekkürle de ifade edebilirsiniz.
Bu gerçeğin bilincinde olan her insan, Allah’a kullukta kusur etmemenin ve ebeveyne hürmet ve hizmette eksik davranmamanın gayret ve kararlılığı içinde olmalıdır. Bunun için de kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in İsrâ Suresi’nin:
“Rabbin, sadece Kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine ‘öf!’ bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.
Onları esirgeyerek alçak gönüllükle üzerlerine kanat ger ve: ‘Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de Sen onlara (öyle) rahmet et!’ diye dua et.”
Mealindeki 23-24. ayetlerini dikkatle ve dirâyetle okuyup içeriğini anlama ve îcâbının îfâsı cihetine gitmenin gayreti içinde olmalıdır.
Yaradan’a yâr olmanın, doğurup dünyaya getiren anne ile besleyip büyüten babanın gönüllerini kazanmanın yolunun böyle davranmaktan geçtiği unutulmamalıdır.
Hepimizin üzerinde Allah ve Peygamberden sonra en çok hak sahibi olan annelerimizdir. Onlardan sonra babalarımız gelir. Daha sonra ninelerimiz, dedelerimiz, çocuklarımız ve öğretmenlerimiz gelir.
Hepimizin bildiği veya duyduğu bir hadîs-i şerîf var. Bu hadîs-i şerîfi okur, dinler veya söyler geçeriz. Üzerinde saatler, günler ve haftalarca durup düşünmemiz ve davranışlarımızı içeriği istikametinde dizayn etmemiz gereken, bu hadîs-i şerîfin meali şöyledir:
“Ashâbdan biri: ‘Ey Allah’ın Resûlü! İnsanların kendisine iyi davranmam hususunda en çok hak sahibi olan kimdir?’ dedi. Resûlullah (s.a.v.): ‘Annendir.’ buyurdu. Sahabe: “Daha sonra kimdir?’ dedi. Resûlullah (s.a.v.): ‘Annendir.’ buyurdu. Sahabe: ‘Daha sonra kimdir?’ dedi. Resûlullah (s.a.v.): ‘Annendir.’ buyurdu. Sahabe: ‘Daha sonra kimdir?’ dedi. Resûlullah (s.a.v.): ‘Babandır.’ buyurdu.
İnsan üzerinde hak sahibi olan çok kişi var. Ama, en çok hak sahibi olan tek kişi var. O da annedir.
En çok hak sahibi olana, en çok haksızlık etmek, evlad için büyük bir felakettir. Peki, neden anne insan üzerinde en çok hak sahibidir? Çünkü anne, insan için en çok zahmet çeken ve ona en çok merhamet eden insandır. Onu hayatı boyunca taşıyan kimsedir. Dokuz ay karnında taşır. Büyüyünceye kadar kucağında taşır. Ölünceye kadar da kalbinde taşır.
Maalesef insanlar, kendilerini korumak için hayatını tehlikeye atan ebeveyni korumaya o kadar özen göstermezler.
Anne evladına büyüsün diye bakar, üzerine titrer. Evlad annesine ölsün de kurtulayım diye bakarmış.
Öte yandan insanlar maalesef kendilerinden dünyaya gelenleri, kendilerini dünyaya getirenlerden daha çok düşünürler. Oysa kendilerinden dünyaya gelenlerin yerine başkalarının dünyaya gelmesi muhtemel, ama kendilerini dünyaya getirenlerin yerine başkalarının dünyaya gelmesi muhtemel değildir. Neden böyle? Çünkü evlad ebeveynden bir parça, ebeveyn evlattan bir parça değil de ondan. Bu bakımdan sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in kızı Fâtıma hakkında söylediği bir hadîs-i şerîfinde geçen: “Fâtıma Benden bir parçadır.” cümlesi, düşüncemizi destekleyen mübârek bir cümledir.
Şehit annelerinin, şehit olan yavrularını yitirmekten doğan ızdırâbının ne denli büyük olduğunu anlamak için, onların kendilerinden bir parça olduklarını düşünmek yeterli olur.
Ateş düştüğü yeri yakar. Şehit annesi ya da babası olmayan kimse, şehit annesi ve babasının acısını tam manasıyla anlayamaz. Büyüklerimizin dediği gibi, damdan düşenin hâlinden damdan düşen anlar.
Milletçe, çocukları şehit olan anne ve babalara manevî evlad, anne ve babaları şehit olan yetimlere de manevî ana-baba olmalıyız. Gerçi kimse, evladını kaybeden ebeveyne acısını unutturamaz ve kimse yetim kalan çocuğa anne-baba şefkatini yansıtamaz ama, herkes acıyı paylaşma ve şefkati yansıtmada az da olsa başarılı olabilir. O yakınlığı, yüreği yanan kardeşlerimizden esirgememeliyiz. Sevinçlerin paylaşıldıkça artacağını, üzüntülerin de paylaşıldıkça azalacağını unutmamalıyız.
Şehitlerimizin ana-babalarına saygıda, eşlerine ve yetimlerine de sahip çıkmada seferber olmalıyız. Onları koruyup kollamada, kendi yakınlarımıza gösterdiğimiz ilgi ve ihtimamın daha fazlasını göstermeliyiz. Devletimiz bu ilgiyi esirgememektedir. Milletimiz de devletimizin yanında olmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi noktalarken, bugün için yazmış olduğum altı dörtlükten oluşan “Her Ana Bir Kıymet Bana” başlıklı şiirimle sizleri selamlayarak huzurunuzdan ayrılmak istiyorum:
Havva Anadan bu yana,
Her ana bir kıymet bana.
Çocuk doğuran her ana,
Çok değerli, çünkü ana.
Evlada şefkattir ana.
Sebeb-i rahmettir ana.
Canından can veren canan,
Rifkat ve rif’attir ana.
Dokuz ay karnında taşır.
Doğurur, durmaz, uğraşır.
Ağlarsa koşar ulaşır.
Çare olmaya çalışır.
Ayağının altı cennet.
Özü sevgi, sözü şefkat.
Göğsü gıda, gözü rahmet.
Hürmete layıktır ana.
Ana gibi anan olmaz.
Yavrusuyçin yanan olmaz.
Yurdumuz gibi güzel yurt,
Ana gibi canan olmaz.
Ana ana canım ana,
Kanından kan verdin bana.
Süt emzirdin kana kana.
Nasıl sarılmayım sana.”
Dr. Ateş’in bu mesaj yüklü konuşmasıyla gözleri yaşartan şiirinden sonra “Yılın Şehit Anneleri” seçilen Düriye Acu ile Nuran Duyar’a ödülleri takdim edildi ve programa katılan annelere birer gül ve kolonya sunuldu. Program, hazırlanan ikramın alınmasıyla noktalandı.
Şehit Annesi Düriye ACU
Şehit Annesi Nuran DUYAR
Şehit Annesi Nuran Duyar (solda), Dr. İbrahim Ateş ve Düriye Acu (sağda) bir arada.
Programa katılanlardan bir grup.
Programa katılanlardan başka bir grup.
Bu kare kodu okutarak haber ve resimleri cep telefonunuza indirebilirsiniz.