Şehitlere Şükran, Ruhlarına Rahmet ve Hâtıralarına Hürmet
Üzerinde huzur ve güven içinde yaşadığımız cennet vatanımızı önce onu bize ihsân eden yüce Rabbimize, sonra koruyup kollayıp bizlere emanet ve armağan eden şehîdlerimizle gâzîlerimize borçluyuz. Dolayısıyla Rabbimize şükür, şehîdlerimizle gâzîlerimize de şükran borçluyuz.
Rabbimize ibâdet, tâ’at ve emirlerine itaatla, şehîdlerimize de rahmet ve mağfiret niyazıyla hâtıralarına hürmette kusur etmeyip, Allah’a kullukta kaim, şehîdlerimize şükranda dâim olmalıyız. Nimetlere şükür, hizmetlere de şükranla mukabelede bulunmalıyız. Bizim için hayatlarını fedâ eden şehîdlerimizi unutmamalı, devamlı ruhlarına rahmet dilemeli, hâtıralarına hürmette kusur etmemeliyiz. Dualarımıza dâhil edip, okuduğumuz hatm-i şerîfler ve Fâtihalarla ruhlarını şâd ederek, mekânlarının cennet ve makamlarının yüce olması niyazında bulunmalıyız. Geride bıraktıkları yavrularıyla yakınlarını görüp gözetmeli ve ihtiyaçlarının karşılanmasına katkıda bulunmalıyız.
Bu inanç ve anlayışla davranışlarını dizayn eden YOYAV, şehîdleri şükranla anmakta ve hayırlı dualarla yâd etmektedir. Din, îman, vatan ve Kur’ân uğruna canlarını seve seve fedâ eden yüce ruhlu insanları her zaman ve zeminde minnet ve mağfiretle anarak ruhlarına rahmet niyazında bulunmayı ilke edinmektedir.
Öte yandan 25 yıldır 12-18 Aralık tarihleri arasında organize ettiği “Yoksullarla Dayanışma Haftaları”nın etkinlikleri çerçevesinde her yıl okuttuğu yüzlerce hatm-i şerîfin sevabını şehîdlerinin ruhlarına armağan etmektedir. 12-18 Aralık 2017 tarihleri arasında düzenlenen 25. Yoksullarla Dayanışma Haftası dolayısıyla şehîdlere ithâfen okuttuğu 5417 hatm-i şerîf, 1 milyon 719 bin Yâsîn-i şerîf, 1 milyon 406 bin İhlâs-ı şerîf, 15 bin 610 Fâtiha-i şerîfe, 989 Mülk Suresi, 1013 Nebe’ Suresi, 992 Fetih Suresi, 2893 Ayet’el Kürsî, 1 milyon 600 bin Kelime-i Tevhîd, 910 bin salevât-ı şerîfe, 740 bin Esmâ-i Hüsnâ, 860 bin Besmele’nin duasını 18 Aralık 2017 Pazartesi günü yaparak sevabını ruhlarına armağan etti.
Ayrıca ayda bir defa düzenlediği Kur’ânî Birliktelik ve Dua Günü programlarında okunan hatm-i şerîflerle süver-i şerîfelerin duasına da şehîdleri devamlı dâhil edegeldi.
18 Mart Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü dolayısıyla önceki yıllarda olduğu gibi, bu yıl da anlamlı bir anma programı tertipledi. Bu program dolayısıyla okuttuğu hatm-i şerîflerin duasına da şehîdleri dâhil eden YOYAV, 17 Mart 2018 Cumartesi günü Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü dolayısıyla, düzenlediği “Şehîdlere Şükran, Ruhlarına Rahmet ve Hâtıralarına Hürmet” konulu programda da okunan 1001 hatm-i şerîf, 101 Yâsîn-i şerîf ve süver-i şerîfelerle getirilen Kelime-i Tevhîd ve Salevât-ı şerîfelerin duasını yaparak sevabını aziz şehîdlerle gâzîlerin ruhlarına armağan etti.
Duayı yapan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, programa katılan konuklara hitaben yaptığı konuşmada duygu ve düşüncelerini şu cümlelerle dile getirdi:
“Kıymetli konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim!
İslamın ilk günlerinden günümüze kadar Müslümanların ma’ruz kaldıkları saldırılarla, giriştikleri savaşlarda din, îman, vatan ve Kur’ân uğrunda savaşıp şehîd olan kahramanları şükranla yâd edip, ruhlarına rahmet dilemek için tertiplediğimiz toplantıya teşrif eden siz saygıdeğer konuklarımızı gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, şerefli varlığınızla törenimizi taçlandırmanızın haz ve huzuru içinde hepinize hürmet ve muhabbetlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum.
Bilindiği üzere insanların dokunulmaz kabul edip mahrem saydığı din, vatan, bağımsızlık gibi bir takım değerler vardır. Dinimizde de dokunulmaz kabul edilen bu değerlere sahip çıkmak önemsenmiş, bunları korumak uğruna verilen mücâdele kutsal sayılmıştır. Bu mücâdelenin sonunda erişilecek olan iki yüksek makam belirlenmiştir: Şehîdlik ve gâzîlik. Özellikle Allah yolunda mücadele ve vatan savunması ile özdeşleşen bu iki makam, İslamın başlangıcından beri Müslümanların en önemli değerleri olmuştur.
Şehîdlik ve gâzîlik, Allah katında da en ulvî makamlardandır. Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in Bakara Suresi’nin 154. ayetinde dikkatimize getirilen:
“Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler, ancak siz bunu bilemezsiniz.” mealindeki ilahî ferman şehîdliğin yüceliğini vurgulamaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadislerinde de aynı minvalde ifadeler yer almakta, şehîdler ve gâzîler için övgü dolu sözler ve ilahî müjdeler sıralanmaktadır. Bu ilkelerden ilham alan milletimiz, “Ölürsem şehîd, kalırsam gâzî” anlayışıyla şanlı tarihimizi şehîdlik ve gâzîliğin destansı örnekleriyle doldurmuştur.
Şehîdlik, İslâm'da en büyük mertebedir. Şehîdlerin Allah katında kadir ve kıymetleri pek yücedir. Âhirette en büyük rütbenin peygamberlikten sonra şehîdlik olduğu belirtilmiştir. Bunun içindir ki, şehîdlerin bütün günah ve kusurları Allah tarafından afvedilmektedir.
Müslümanları, düşmanlarına üstün kılan en mühim esaslardan biri "Ölürsem şehîdim, kalırsam gâzî!" inancıdır. Bu durum, Tevbe Suresi’nin 52. ayetinde: "iki güzelden biri" şeklinde ifade edilmiştir. Yani, mü´min için savaşta iki güzel neticeden biri vardır: Ya gâlip gelecek, ya şehîd olacaktır.
Hâlid b. Velîd´in İran komutanına söylediği şu sözler, şehîdlik kavramının Müslümanlara neler kazandırdığını gösteren güzel bir misaldir:
"Sizin, hayat ve şarabı sevdiğiniz kadar, ölümü seven bir orduyla size geldim."
Şühedâ hayatı, rûhânî bir hayat, daha doğrusu hakîkî bir hayattır. "Şehîd kendini hayatta bilir." Ölümün acısını hissetmeden, kendini daha güzel bir âlemde bulur.
Hz. Peygamber (s.a.v.), Uhud´da hayatını kaybeden yetmiş şehîdle ilgili olarak şunu bildirmiştir:
"Kardeşleriniz Uhud´da şehîd olunca, Allah onların ruhlarını yeşil kuşların cevfine koydu. Cennetin nehirlerinden içerler, meyvelerinden yerler. Arşın gölgesinde asılı altından kandillerde yerleşirler. Yiyecek, içecek ve istirahatlerinin güzelliğini görünce,
"Keşke, derler Cennette hayatta olup, rızıklandırıldığımızı biri dünyadaki kardeşlerimize haber verse. Ta ki, cihaddan geri kalmasınlar, savaş esnasında kaçmasınlar." Cenâb-ı Hak: "Sizin bu hâlinizi onlara ulaştıracağım." der ve şu ayetlerle bildirir:
"Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler, Allah´ın lütfundan kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde, Rableri katında rızıklandırılırlar. Arkalarından gelecek olanlara şunu müjdelemek isterler: Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmezler. Allah´tan bir nimeti ve lütfu ve Allah´ın mü´minlerin ecrini zayi etmeyeceğini müjdelemek isterler.” (Âl-i İmran, 169-171)
Şehîd olan insanların kul hakkı dışındaki bütün günahları afvedilir. Şehîd olmak, herkese nasib olmayan büyük bir şereftir ve mü'minler için mükemmel bir nimettir. Güzel bir şekilde yaşamak, ondan sonra Allah yolunda O'nun rızası için şehîd olmak, her mü'minin hayal ettiği bir mutluluktur. İmân sahibi olan insanın böyle bir şuur ve düşünce ile yaşaması, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından ne kadar güzel bir şekilde övülmüştür!
"Şehîd olmayı Yüce Allah'tan samîmî olarak dileyen kimseyi, Allah, rahat yatağında vefat etse bile, şehîdlerin derecesine eriştirir."
Allah yolunda canını feda eden bir müslümana şehîd denir. Şehîdlik, İslâm’da en büyük mertebedir.
Şehîdlerin Allah katında kadir ve kıymetleri pek yüce olmakla birlikte, âhirette en büyük rütbenin peygamberlikten sonra şehîdlik olduğu belirtilmiştir. Bunun içindir ki, şehîdlerin bütün günah ve kusurları Allah tarafından afvedilmektedir. Zira Müslümanları, düşmanlarına üstün kılan en mühim esaslardan biri “Ölürsem şehîdim, kalırsam gâzî!” inancıdır.
Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’in muhtelif ayetlerinde (Bakara 154, Âl-i İmran 157 ve 169-171, Nisa 69 ve 74, Tevbe 52 ve 111, Hac 58, Ahzâb 23, Hadîd 19), Hz. Peygamber (s.a.v.) de, pek çok hadîs-i şerîfinde şehîdlerin Allah nezdindeki değer ve itibarlarıyla ebedî hayatta nâil olacakları nimetler ve erecekleri dereceleri beyan buyurarak şehîd olmayı özendirmişlerdir.
Bu cümleden olarak Buhari ve Müslim’in rivayet ettikleri bir hadîs-i şerîfte sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Ancak şehîd, cennette gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehîd olmayı ister.” buyurmuştur.
Öte yandan milli şairimiz merhum Mehmet Âkif Ersoy ve benzeri birçok şuurlu şairlerimiz de kaleme aldıkları müteaddid şiirlerinde şehîdlere olan sevgi ve saygıyla Hak ve halk nezdindeki yerlerinin yüceliğini dile getirmişlerdir.
Örneğin Mehmet Âkif Ersoy “Çanakkale Şehîdleri” için yazmış olduğu ünlü şiirinde şöyle demiştir:
“Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çaksam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.”
İstiklâl Marşı’nın iki dörtlüğünde de şöyle demiştir:
“Bastığın yerleri "toprak" diyerek geçme, tanı!
Düşün, altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.”
Bu ve benzeri uyarılara uymayı ilke edinen müslümanlar, islamın ilk yıllarında katıldıkları Bedir, Uhud, Hendek, Hayber ve Huneyn Savaşlarında olduğu gibi, onları izleyen savaşlarda da şehâdet şerbetini içmek için can atmış, “ya şehîd olurum, ya gâzî” diyerek ön saflarda yer almanın gayreti içinde olmuşlardır. Savaş esnasında gösterdikleri birbirinden güzel binlerce hatırayı birer ibret levhası olarak bizlere bırakmışlardır. Onların hâtıralarını yaşatıp, günümüze yansıtmanın gayreti içinde olan ve değerlendirip ders alan kahraman askerlerimiz, dün olduğu gibi bu gün de nefeslerini devamlı düşmanlarının enselerinde hissettirmişler ve yurdumuza yan bakanların gözlerini oymuşlardır. Kan dökmüşler, can vermişler, düşmanı dize getirmişlerdir.
Malumunuz olduğu üzere millet olarak büyük badirelerden, ağır imtihanlardan geçtik. Daha dün Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da vicdanı paslanmış, insafını ve insanlığını kaybetmiş güçler, bizi tarih sahnesinden silmek amacıyla üzerimize geldi. 15 Temmuz’da tarihimizin en büyük ihanetlerinden birine maruz kaldık. Bu zor günlerde bizi muzaffer eyleyen muazzam bir gücümüz vardı. Bu güç, Allah’a olan sarsılmaz imanımızdı. Vatana, ezana, bayrağa ve bağımsızlığa olan aşkımızdı. Şehîdlik ve gâzîlik sevdamızdı.
Bizler, din ve mukaddesât uğrunda doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle binlerce evladımızı şehîd vererek bu toprakları beraberce vatan kıldık. Aynı secdede Rahmân’a kul olmakla, aynı kıblede istikamet bulmakla, birbirimize olan muhabbetle, birlik ve beraberlik ruhuyla bütün zorlukların üstesinden geldik.
Son yıllarda hem İslam ümmeti olarak, hem de millet varlığımızla yine imtihan çemberinden geçiyoruz. Gücümüzü zayıflatmak, kardeşi kardeşe kırdırmak isteyenler, fitne, terör ve ihânet silahıyla üzerimize geliyor. İslam coğrafyasının dört bir köşesinde açılan ateş çukurlarının içine ülkemiz de çekilmeye çalışılıyor. Türlü hîle ve desîselerle, plan ve tuzaklarla varlık ve bekamız, istiklal ve istikbalimiz hedef alınıyor. Birliğimiz ve dirliğimiz tehdit edilerek aslında İslam ümmetinin umutları tüketilmek isteniyor.
Necip milletimiz, bugün oynanan bütün karanlık oyunları ferâset ve basîretiyle elbet bozacaktır. Zorlukları elbirliğiyle bir kez daha aşacak ve ihâneti püskürtecektir. Bu kahraman milleti hedef alanlar iyi bilmelidir ki; bizim en muazzez değerlerimizin başında vatanımız gelir. Biz, gerektiğinde aç ve susuz yaşarız, fakat hürriyet ve bağımsızlığımızdan, izzet ve onurumuzdan aslâ taviz vermeyiz. Mukaddesâtımız uğrunda bedenimizi siper ederiz, ama bir karış vatan toprağından bile vazgeçmeyiz.
Bu yüce millet, geçmişten günümüze kadar savaşı değil barışı, tefrikayı değil birlikte yaşamayı tercih etmiştir. Bizim temel şiarımız, her dâim zâlimin karşısında, mazlumun yanında yer almaktır. Hakkı ve haklıyı savunmaktır. Kimsesizin, mağdurun, mültecînin, garibin ümidi olmaktır. Çaresize çare sunmaktır.
İslam’ın fetih anlayışı gereği bizim yüce ideallerimiz vardır. Bu ideal, değerleri sömürmek değil, yüceltmektir. İnsanlığa huzur, barış ve medeniyet takdim etmektir. Yeryüzünde kötülüğe engel olup, iyiliği hâkim kılmak için çalışmaktır. Kadınıyla erkeğiyle, çocuğuyla yaşlısıyla, kahraman güvenlik güçlerimizle milletimizin her ferdinin bugün verdiği şanlı mücâdele, işte bu yüce ruh ve idealin bir tezâhürüdür.
Millet olarak Rabbimizin karşısında, tarih önünde insanlık adına her birimize görev ve sorumluluklar düşüyor. Bizi birbirimize düşürmek isteyenlere inat, gönüllerimizi îmân kardeşliğiyle sımsıkı kenetlemeye devam etmeliyiz. Terörü, fitne ve fesâdı körüklemeye yönelik oyunlara karşı uyanık olmalıyız. İstiklal Şairimizin:
Değil mi cephemizin sinesinde îmân bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,
Cihan yıkılsa emîn ol bu cephe sarsılmaz! mısralarında ifade ettiği azmimizi, muhabbetimizi, birlik ve beraberliğimizi zedeleyecek her türlü söylem ve eylemden uzak durmalıyız.
Sınırlarımızı taciz eden PKK, KCK, PYD, YPG ve Deaş terör örgütü unsurları üzerine cesâretle giden Türk Silahlı Kuvvetlerinin 19 Ocak 2018 tarihinde Afrin’e düzenlediği “Zeytin Dalı” harekâtının ilk günlerinde biri asker, diğeri esnaf olan iki şehîdimizle F-16 pilotumuzun basınımızda günlerce yer alan ve dillere destan olan hâtıralarını sizlerle paylaşarak sözlerimi noktalamak istiyorum.
Operasyonda verdiğimiz ilk şehîd olan 30 yaşındaki Piyade Astsubay Üst Çavuş Musa Özalkan, şehîd olmadan önce twitter hesabından yaptığı vatan için şehîd olmanın önemine vurgu yaparak, “Biz aşkı, vatan için canını verenlerden öğrendik.” diye yazmış ve göreve gitmeden önce bir arkadaşına şöyle bir vasiyette bulundu:
“Vasiyetimdir. Şehîd olursam Kurt-ar Derneği aracılığıyla Telafer’deki Türkmen balalar (çocuklar) için anaokulu, kreş veya kültür merkezi, devletin bana vereceği paradan yaptırılması ve ismimin konması. Reis, vasiyetimdir, aileme iletirsin. Telefonumdan gelen mesaj kayıtlı dursun şahit olsun.”
Merhum şehîdimizin cenazesi 25 Ocak 2018 Perşembe günü öğle namazını takiben Ahmet Hamdi Akseki Cami’inde kılındıktan sonra cenaze namazına katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan duygu ve düşüncelerini dile getirdiği kısa konuşmada, şehîdin yapılmasını vasiyet ettiği okulun devlet tarafından yaptırılacağını söyledi.
24 Ocak 2018 Çarşamba günü Burseya Dağı’ndaki teröristler tarafından Kilis’e atılan füze, akşam namazı vakti tarihî Çalık Camii’ne düştü. Camide Akşam namazı akabinde dua ederken düşen füzenin camiyi tahrif etmesi sonucunda iki kişi şehîd oldu, sekiz kişi de yaralandı. Şehîd olanların biri Kilis’li Muzaffer Aydemir, diğeri de Suriyeli Tarık Tabbak idi. 50 yıllık terzi olan Muzaffer Aydemir, bir gün önce dükkânına ziyarete gelen Kilis Valisi Dr. Mehmet Tekinarslan ile Belediye Başkanı Avukat Hasan Kara’ya şehîd olmak istediğini söylemişti. Suriyeli Tarık Tabbak da simit satarak geçimini sağlıyordu.
Operasyonun 6. (25 Ocak 2018 Perşembe) günü F-16 pilotlarından biri havada uçağında teröristlere bombardıman yaptığı esnada yazıp sosyal medya ile paylaştığı bir notta şöyle dedi:
“İnsan büyür beşikte, mezarda yatmak için,
Kahramanlar can verir, yurdu yaşatmak için.” Bu duygusal not birkaç saat içinde binlerce beğeni almıştır.
Bizim milletimiz böylesine asil ve necîp bir millettir. Herkesim ve her seviyedeki her ferdi askerine dua eder. Bütün bireyleri şehîd olmayı diler. Askeri göreve giderken şehîd olursa kendisine verilecek para ile okul yaptırılmasını vasiyet eder. Köylüsü kış şartlarında üşümesinler diye Mehmetçiğe odun taşır. Kadını da hırka, çorap, atkı, eldiven örer gönderir ve yaptığı sıcak yemekleri cephedeki evladına ulaştırır. Bu millet mağlup olmaz, düşmanlarının önünde aslâ eğilmez.
Kar-kış demeden, yağmur-çamur dinlemeden saldırıyı sürdürüp teröristleri tart etme ve tüketme yolunda şehîd olan kahramanlarımıza layık olan duyarlı ve dirâyetli davranışlarda bulunmamız dileğiyle sözlerimi noktalarken, şehîdlerimize rahmet, yavrularıyla yakınlarına şefkat ve merhamet, kahraman silahlı kuvvetlerimize nusret ve muvaffakiyet, kadirşinas milletimize de sıhhat ve saadet diliyor, hepinizi Allah’ın inayetine emanet ederek kalın sağlıcakla diyor, yüce heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.”
Program, üyelerimizden Filiz Öğünç, Jale Koçak ve Ferhan Altın tarafından hazırlanan ikramın alınmasıyla noktalandı.
Hatm-i Şerif Duasından Görüntüler
Program Sonu İkramdan Görüntüler
Bu kare kod ile haber ve resimleri cep telefonunuza indirebilirsiniz.