ŞEHİTLERE ŞÜKRAN VE RUHLARINA KUR’ÂN
Milletimizin medâr-ı iftihârı olan Çanakkale Zaferi’nin 98. Yıldönümü dolayısıyla düzenlenen anma programlarından biri de, 18 Mart 2013 Pazartesi günü YOYAV Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen “Şehitlere Şükran ve Ruhlarına Kur’ân” konulu programdı. Şehitlere ithâfen okutulan hatm-i şeriflerin duası yapılıp, sevabının ruhlarına armağan edildiği bu anlamlı programda şehitlerle ilgili dört ayet-i kerimenin anlamı arz edilip açıklamaları yapılarak şehitlere duyulan şükran duyguları dile getirildi.
YOYAV’ın yıllardır yürüte geldiği “Kur’an Denizinden Damlalar” dersine katılan kişilerle çok sayıda davetlinin katıldığı şükran toplantısında konuşan Dr. İbrahim Ateş, şehitlerin meziyet ve mertebeleri ile onlara duyulan minnet ve şükran hisleri ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Dr. Ateş mesaj yüklü konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
“Şehitleri hürmet ve muhabbetle anarak ruhlarına rahmet ve mağfiret dilemeyi, îfâsı îcab eden insanî bir görev ve islamî bir vecîbe kabul eden kıymetli konuklar, şühedâya şükran, ümerâya itaat ve ulemâya hürmetin önemini idrak eden değerli dostlar, dünya hayatını ahiret karşılığında satarak Allah yolunda savaşıp şehâdet şerbetini içen yüce ruhlu insanları yâd etmek üzere bir araya gelen vefakâr kardeşlerim!
Çanakkale Zaferinin 98. yıldönümünü kutlamak ve şehitlerini minnet ve şükranla anarak ruhlarına rahmet dilemek amacıyla düzenlediğimiz toplantımıza katılarak salonumuzu şereflendiren muhterem heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, gösterdiğiniz ilgi ve ihtimamdan dolayı takdir ve teşekkürlerimizi ileterek hoş geldiniz diyorum.
Milletçe müftehir olduğumuz millî günlerimizle onları bizlere kazandıran kahramanlarımızı genç kuşaklarımıza anlatıp, hâtıralarını hâfızalara nakşetmenin yanında, şehitlerimize şükranlarımızı iletip ruhlarını şâd edecek hayırlı hizmetlerde yer almamız temennisiyle sözlerime başlarken, hayatını Hakka ibadet ve halka hizmetle değerlendiren duyarlı ve dirayetli insanlardan olmamızı diliyorum.
Şerefli tarihimiz, dünya milletlerine örnek yaşanmış kahramanlık destanları ile doludur. Bu destanlardan birisi de Çanakkale Muharebeleridir. Binlerce Mehmetçiğin şehadet şerbetini içerek “Çanakkale Geçilmez” sözünü ispatladığı mekânlar ise Gelibolu yarım adasıdır. Dolayısıyla Gelibolu yarım adası Türk milleti için kutsal mekânların bulunduğu bir coğrafyadır. Her karış toprağı vatan, millet, hürriyet, namus, din ve bayrak sevdalılarının kanları ile sulanmış, onların aziz hatıralarının canlandığı “şehitler diyarı” dır. Çanakkale müdafaası da Sami Paşazade Sezai’nin dediği gibi: “Üç mucizeler muharebesidir. Hâli kurtardı, maziye hamâset ve azametini iade etti. Vatanımızı bir vatan-ı ebedî yaptı.”
Malumunuz olduğu üzere Osmanlı Devleti, 1914’te İttihat ve Terakki Partisi ve Enver-Talat-Cemal üçlüsü tarafından affedilmez bir hata eseri olarak I. Dünya Harbi’ne sokulmuştur. İtilâf Devletleri ile dört ayrı cephede ayrı ayrı çarpışmak zorunda kalmıştır.
Çanakkale Savaşı dünya tarihinin en kanlı ve Türkiye tarihinin en büyük zaferlerinden biri olmuştur. İngiltere ve Fransa’nın Akdeniz donanmaları, 18 Mart 1915 sabahı Çanakkale Boğazı’nı cebren geçerek İstanbul’a erişmek için deniz harekâtına başlamıştır.
107 parça savaş gemisi ile Müttefik donanması o zamana kadar dünya tarihinin gördüğü en yoğun denizinden bombardıman açarak, Boğaz’da ilerlemeye başlamıştır. Çanakkale kumandanı Cevad (Çobanlı) Paşa, 150 topla karşılık vermiştir.
Denizden geçemeyen düşman kuvvetleri, 25 Nisan günü Gelibolu yarımadasına asker çıkartarak meşhur Çanakkale Savaşı başlamıştır. Düşman kuvvetleri 1916 kışında bozguna uğrayarak çekilip gitmiştir. I. Dünya Savaşı’nın gidişatını değiştiren Çanakkale Savaşı’nda, İngilizler 205 bin, Fransızlar 47 bin kayıp vermiştir. Bize de 57 bin şehide mal olmuştur.
Genel Kurmay Başkanlığı’nın yaptığı bir araştırma, tarih kitaplarında verilen “250 bin şehit” sayısının yanlış olduğunu, savaşta 57 bin kişinin şehit düştüğünü ortaya koymuştur. Tarihi yanlışlık, Gelibolu Tarihi Milli Parkı’nın “Barış Parkı” olarak düzenlenmesi için “Uzun Devreli Gelişme Planı” hazırlanırken ortaya çıkmıştır. ABD’nin Vietnam’da yaşamını yitiren askerlerine yaptığı gibi şehitlerin isimlerinin savaştıkları cephelere yerleştirilecek anıt ve dikili taşlara kazınmasını öngören proje için Genel Kurmay Başkanlığı’ndan bilgi istenmiştir. Başbakanlığa Genel Kurmay Başkanlığı’ndan verilen bilgide, Çanakkale şehitlerinin sayısının tarih kitaplarında öğretildiği gibi 253 bin değil, 57 bin olduğu belirtilmiştir.
Yanlış yorum Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Tarih Araştırmaları Strateji Etütler Daire Başkanlığı (ATASE) tarafından yürütülen araştırmada, 253 bin şehit rakamının, askeri kayıtlardaki “kayıp” ifadesinin yanlış yorumlanmasından kaynaklandığı ortaya çıkmıştır. Cephede şehit düşen 55 bin 801 kişinin ismini tek tek belirleyen Genel Kurmay Başkanlığı, “kayıp” ifadesinin hastalık esirlik, kaybolan, kaçan, sakat kalan, yaralanan, sonradan savaşamayacak duruma düşenleri kapsadığına dikkat çekmiştir. Buna göre, şehit olarak ifade edilen 253 bin kişiden 195 bini resmi kayıtlarda “kayıp” olarak görünmektedir. Araştırmada kayıp 195 bin askerin yaklaşık 20 bininin hastalık sonucu kaybolduğu bilgisi kesinlik kazanırken, askerlerden 10 bininin, savaş sırasında firar ettikleri ya da kayıtlara “kayıp” olarak geçildiği tahmin edilmektedir. Araştırmada, düşman kuvvetlerinin de cephede 60 bine yakın ölü verdiği belirlenmiştir.
Çanakkale Zaferi’nin 98. yıldönümü olan bu gün aynı zamanda şehitleri anma günüdür. 98 yıl önce Allah yolunda, din ve vatan uğruna bu değerlerin yüceliğinin şahidi olarak savaşırken şehadet şerbetini içen şehitlerimizi ruhları için okuduğumuz hatm-i şeriflerle anıyoruz. Onları en güzel anma şeklinin de böyle olduğuna inanıyoruz. Çünkü onlar, Atatürk’ün de ifade ettiği gibi şehit olmazdan dakikalar önce Kur’an okuyor ve cennete girmeye hazırlanıyorlardı. Atatürk bu gerçeği şöyle anlatıyor:
“Karşılıklı siperler arasındaki mesafe
Emin olmalısınız ki, işte bize Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”
Biz bu gün burada, islamın ilk şehidi Hz. Sümeyye (R.A.) ile şehitlerin efendisi Hz. Hamza (R.A.) ve Çanakkale şehitleri başta olmak üzere din, iman ve vatan uğruna canlarını seve seve feda eden tüm şehitlerimizin ruhlarına rahmet dileyerek onlara şükran duygularımızı dile getirmek için bir araya geldik.
Değerli dostlar!
İnsanın gönüllü olarak canını feda etmesi, ancak canından daha değerli bir amaç uğruna olur. Bu insanlara ebedi hayatı müjdeleyen yüce Allah, Al-i İmran Suresi’nin 169-170. ayetlerinde: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Allah’ın lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.” buyurmuştur.
Bakara Suresi’nin 154. ayetinde de: “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler. Lakin siz anlayamazsınız.” buyurmuştur. Yani sakın böyle Allah yolunda öldürülmüş olanlara “ölüler” demeyiniz. Onları gerçekten ölmüş zannetmeyiniz. Bununla son derece acı duyup, telaş ve ümitsizliğe düşmeyiniz. Hayır, onlar ölü değil, diridirler. Hem gerçek hayatla diridirler. Fakat siz duymazsınız, onların hayatını hissetmezsiniz. O hayat, bu dünyadaki zâhirî duyularla hissedilecek bir hayat değildir. O, ruhanî bir hayat, daha doğrusu gerçek bir hayattır ki, akılla bile tam olarak idrak edilemez. Ancak kesin bilgiye dayanan bir hisle idrak edilir ve hisle bilinir.
Bu ayette ruhların başlı başına ayakta duran ve hissedilen beden cevherinden başka birer özü bulunduğuna ve bunun ölümden sonra duyarlı bir halde kaldığına, yani ruhun bâki oluşu meselesine bir işaret vardır. Sahabenin ve tâbiînin (Allah hepsinden razı olsun) çoğunluğunun görüşleri budur.
Şehitler, Nisa Suresi’nin 69. ayetinde Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu bildirilen kimselerin üçüncü sırasında yer alan yüce ruhlu insanlardır. Allah’a ve Resûle itaat edenlerin bu kişilerle beraber olacakları ifade edilen bu ayetin meali aynen şöyledir: “Kim Allah’a ve Resûle itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!”
Cenâb-ı Allah’dan bizleri Kendine ve Resûlüne itaat edip, “bunlar ne güzel arkadaştır!” dediği kişilerle beraber eylemesini diliyor ve cümlemizi Kendisine layık kul, Resûlüne layık ümmet ve müminlere layık kardeşler kılması niyazıyla sözlerimi noktalarken, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.”
Dr. Ateş’ten sonra şair Faruk Oray’ın bugün için yazıp okuduğu “Çanakkale Geçilmez” şiiri törene ayrı bir renk kattı.
Tören davetlilere sunulan ikramın alınmasıyla noktalandı.