Vefatının 850. Yıldönümünde Hoca Ahmed Yesevî
Kültürümüzün köşe taşlarından biri olan Hoca Ahmet Yesevî, Müslüman Türk milletinin medâr-ı iftihârı olan ve herkes tarafından hürmet ve muhabbetle anılan mütebahhir bir âlim, mütefekkir bir mutasavvıf ve şuurlu bir şairdi. İlmi-irfânı ile olduğu gibi dehâsı, dirâyeti, edebi, ahlakı, aşkı ve takvâsı ile de temâyüz eden büyük bir insandı.
Aşk-ı ilahî ile coşan, muhabbet-i Muhammedî ile pişen ve hak yolunda koşan bu bilge insan, yetiştirdiği alperenlerle Anadolu’nun aydınlanmasına önemli katkılarda bulunduğu gibi, sohbetleri ve hikmetli şiirleri ile de çağını aşıp günümüze ulaşan ve düşünceleri ile sevenlerinin gönüllerinde taht kuran unutulmaz bir mana büyüğüdür. Yesevî yolunun müessisi olan Ahmet Yesevî, dönemindeki düşünürler arasında bilgi ve düşüncelerini Türkçe olarak kaleme alan ilk insandır.
Sünnet-i seniyyeye sımsıkı sarılan ve onu samimiyetle savunan bir ehl-i sünnet âlimi olan Ahmet Yesevî, zamanındaki gayr-i sünnî akım ve yollara karşı, Kur’ân ve sünnet bayrağını açan basîretli bir kişidir. Kur’ân’ın sağladığı, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in uyguladığı ve telkin ettiği gerçek islamı halka anlatan bir mana insanıdır. İslamı insanlara Türkçe ile anlatan ilk Türk mutasavvıfı olan Ahmet Yesevî, sadece Türkler için değil, herkes için izinde gidilecek ve örnek alınacak müstesna bir şahsiyet ve değerli bir bilgindir. O’na izafe edilen Yesevîlik yolu da İslamın Türkçe yorumundan başka bir şey değildir.
Her şiirinde şuur, her hecesinde bir heyecan, her kelimesinde bir mana, her deyiminde bir düşünce, her beytinde birlik ve her seslenişinde bir ruh olan bir bilgindir.
Son çeyreğine girdiğimiz 2016 yılı bu büyük insanın ebediyete intikalinin 850. yıldönümüdür. Dolayısıyla bu yıl, UNESCO tarafından Hoca Ahmet Yesevî yılı ilan edilmiştir. Bu vesîle ile yıl içinde birçok kültürel etkinlikler gerçekleştirilerek merhumun hayatı, hizmetleri, eserleri ve fikirleri hakkında değerli düşünceler dile getirilmiştir. Bu cümleden olarak Hoca Ahmet Yesevî Uluslar arası Türk-Kazak Üniversitesi de “Dîvân-ı Hikmet” adlı eserini O’na yakışır güzellikte bir baskı ile büyük boy bir kitap halinde yayınladı.
YOYAV, bu vesîle ile ilgili olarak 15 Ekim 2016 Cumartesi günü “Vefatının 850. Yıldönümünde Ahmet Yesevî” konulu bir anma programı düzenledi. Kur’ân-ı Kerîm tilâveti ile başlayan programda, merhumun ruhu için okunan hatm-i şerîfin sevabı ruhuna armağan edildi.
Programda ilk konuşmayı yapan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, Ahmet Yesevî’nin ilim ve irfânı ile Anadolu’nun aydınlanmasındaki yerini ifade ettiği kısa konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
“Kıymetli konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
Düşüncesi, dirâyeti, ilmi, irfânı ve temsil ettiği tasavvufî terbiye ile yetiştiği yörenin insanlarını etkileyip ilmî alanda ilerlemelerine ve manevî mertebelerde yücelmelerine vesîle olan merhûm ve mağfûrun leh Ahmet Yesevî’nin ebediyete intikalinin 850. yıldönümü dolayısıyla düzenlediğimiz böylesine manalı ve muhtevalı bir toplantıya teşrif ederek bir kere daha birlikte ruhuna rahmet dilememiz ve bizlere ulaşan bilgileriyle beyin bilememize vesîle olan güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, şerefli varlığınızla toplantımızı taçlandırmanızın haz ve huzuru içinde hepinize hürmet ve muhabbetlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum.
Fikir fezamızın figürlerinden ve düşünce dünyamızın dâhilerinden olan Hoca Ahmet Yesevî, çağında çığır açan ve yetiştirip yönlendirdiği öğrencileri vasıtasıyla Anadolu’yu aydınlatan büyük bir âlim, duyarlı bir düşünür, şuurlu bir şair ve müstesnâ bir mutasavvıftı. Diline düşkün, dinine bağlı, devletine saygılı ve milletine meftun bir insandı.
Tabii, her fânî gibi O da doğdu, yaşadı ve öldü. Ancak ölmekle unutulmadı. Eserleri, düşünceleri ve hizmetleri ile gönüllerde taht kurdu. Şiirleri dillerde, düşünceleri gönüllerde ve eserleri ellerde devam etti durdu. Hâtıraları hâfızalarda yaşatıldı, hikmetleri günümüze yansıtıldı. Adına bir üniversite kuruldu. Uluslar arası Türk-Kazak Ahmet Yesevî Üniversitesi O’nun yaktığı ilim-irfân meşalesini söndürmedi, sürdürdü.
Bugün burada benden sonra konuşacak olan Prof. Dr. Musa Yıldız, bir süre bu üniversitenin rektörlüğünü yaptı. Şimdi ise, bu üniversitenin en üst karar organı olan Mütevelli Heyet Başkanı olarak hizmete devam etmektedir. Bu arada Hoca Ahmet Yesevî’nin “Dîvân-ı Hikmet” adlı eseri, şiir şeklinde sadeleştirilerek Sayın Yıldız’ın anlamlı bir takrizi ve takdire şâyân gayreti ile nefis bir baskı ile yayınlanarak Yesevî hayranlarının hizmetine sunuldu. Böylece Sayın Prof. Yıldız’ın muhtasar ve müfit olan takrizi ile Yesevî yıldızı, yurdumuzun fikir fezasında yeniden parlayarak genç kuşaklara ışınlarını yansıtır oldu.
Ben, Sayın Yıldız’ın bana hediye ettiği bu güzel kitabı okudum ve fevkalade faydalandım. Bilhassa 44, 45, 46 ve 67. sayfalarındaki yetim, garip ve fakirlerle ilgili on bir dörtlüğü tekrar tekrar okudum. Vakfımızın gayeleriyle örtüşüp gayretimizi kamçılar nitelikte olduğunu gördüğüm bu dörtlükleri, burada sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Sayfa 44
Sözü söyledim, her kim olsa cemâle tâlib
Ca’nı ca’nabağlayıp, damarı damara ekleyip,
Garîb, yetîm, fakirlerin gönlünü okşayıp,
Gönlü kırık olmayan kişilerden kaçtım ben işte.
Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol sen,
Öyle mazlûm yolda kalsa, yoldaşı ol sen,
Mahşer günü dergâhına yakın ol sen,
Ben-benlik güden kişilerden kaçtım ben işte.
Garîb, fakîr, yetimleri Resûl sordu.
O gece Mirâc’a çıkıp Hakk cemâlini gördü.
Geri gelip indiğinde fakîrlerin hâlini sordu.
Garîblerin izini arayıp indim ben işte.
Ümmet olsan, garîblere uyar ol sen,
Âyet ve hadîsi her kim dese, duyar ol sen,
Rızk, nasîp her ne verse, tok gözlü ol sen,
Tok gözlü olup, şevk şarâbını içtim ben işte.
Medîne’ye Resûl varıp garîb oldu,
Garîblikte sıkıntı çekip sevgili oldu,
Cefâ çekip Yaradan’a yakın oldu,
Garîb olup menzillerden geçtim ben işte.
Sayfa 45
Akıllı isen, garîblerin gönlünü avla,
Mustafâ gibi yurdunu gezip Yetîm ara,
Dünyaya tapan soysuzlardan yüzünü çevir,
Yüz çevirerek deryâ olup taştım ben işte.
Gönlüm katı, dilim acı, özüm zâlim;
Kur’ân okuyup amel kılmıyor sahte âlim,
Garîb cânımı harcayayım, yoktur mâlim;
Hakk’tan korkup ateşe düşmeden piştim ben işte.
Altmış üçe yaşım ulaştı, geçtim gâfil;
Hakk emrini sıkı tutmadım, kendim câhil;
Oruç, namaz kazaya bırakıp oldum ergin;
Kötüyü izleyip iyilerden geçtim ben işte.
Sayfa 46
Garîb, fakîr, yetimleri sevindiresin;
Parçalayıp azîz cânını eyle kurbân;
Yiyecek bulsan, cânın ile misâfir,
Hakk’tan işitip bu sözleri dedim ben işte.
Garîb, fakîr, yetimleri her kim sorar,
Râzı olur o kulundan Rahîm Allah.
Ey habersiz, sen bir sebep, Zât’ı saklar;
Hak Mustafâ öğüdünü işitip dedim ben işte.
Sayfa 67
Kabre girmek Resûlullâh sünnetleri,
İbâdet eylemek Hakk Resûlü’nün âdetleri,
Garîblere rahmet eylemek şefkatleri,
O sebepten Hakk’tan korkup kabre girdim.
Bu güzel dörtlükleri sizlerle birlikte dile getirdikten sonra bir şairin söylediği:
“Âlimin her bir kelâmı lâl-i mercân incidir
Câhilin her bir kelâmı günde bin can incidir.” şiiri ile büyüklerimizden birinin söylediği:
“Eşek ölür, kalır semeri
İnsan ölür, kalır eseri” vecizesi aklıma geldi.
Öyle ya, Hoca Ahmet Yesevî 850 yıl önce ölmüş ama ölse de eserleriyle insanların gönlünde yaşamıştır.
Himmetli bir âlim, bir milleti yaşatır. Hayatta iken ilmi ve irfânı ile yaşattığı gibi, öldükten sonra da geride bıraktığı eserleriyle yaşatır. “Âlimin ölümü, âlemin ölümüdür.” sözü, ne kadar doğrudur. Ahmet Yesevîleri yaşatmak, benzeri bilginleri yetiştirmekle olur. Böylesi bilginleri yetiştirecek âlimlere sahip çıkmak ve hürmet etmek gerekir. Ahmet Yesevî’nin yıllardır minnet ve şükranla yâd edilmesinde etken olan unsurlardan biri, O’nun ilmi ve irfânı ise, diğeri de yetiştiği yer ve yörenin yetkilileriyle halkının O’na gösterdikleri hürmet ve muhabbettir. Öyle ya, bilgi fidesi sevgi suyu ile sulanır, bilgin insan da sevgi ve saygı ile beslenir.
Bu vesîle ile şunu arz ve ifade etmek isterim ki: Âlemin âlime hürmeti, ilim ve âlimin hayâtiyetine, âlimin âlime hürmeti, câhilin her ikisine hürmetine, âlimin âlime nefreti, herkesin her ikisine nefretine vesîle olur.
Ben, her âlimi severim, hassaten hocam olan âlimle, öğrencim olan âlimi severim. Sevdiğim âlimlerden biri olan Ahmet Yesevî’yi de ölümünün 850. yıldönümünde sevgi ve saygıyla anar, ruhunun şâd, mekânının cennet ve makamının yüce olmasını niyaz eder, vefâkâr heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlarım.”
Dr. Ateş’ten sonra kürsüye gelen Ahmed Yesevî Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Prof. Dr. Musa Yıldız yaptığı konuşmada Ahmed Yesevî’nin hayatı, hizmetleri ve eserleri ile bazı özellik ve güzellikleri hakkında detaylı açıklamalarda bulundu.
Toplantı, davetlilere sunulan börek, ayran ve aşureden oluşan ikramın alınmasıyla noktalandı.