Yardımda Yarış Semineri
12-18 Aralık 2017 tarihleri arasında gerçekleştirilen 25. Yoksullarla Dayanışma Haftası etkinliklerinden biri de “Yardımda Yarış” semineri idi. 13 Aralık 2017 Çarşamba günü YOYAV Kültür Merkezi’nde 09.30-13.00 saatleri arasında gerçekleştirilen bu seminerde sunulan bildirilerle yapılan konuşmalarda değerli düşünceler dile getirildi.
İki oturumdan oluşan seminerin 1. Oturumunu Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Eski Başkanı Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız, 2. Oturumunu da 22, 23 ve 24. Dönem Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi yönetti.
Seminerin açış konuşması ile oturum başkanlarının konuşmalarının yanında 1. ve 2. Oturumda birbirinden güzel 6 bildiri sunuldu. Seminerin açış konuşmasını yapan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, amaç ve içeriğini özetleyen şu cümlelere yer verdi:
“Saygıdeğer konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim!
25. Yoksullarla Dayanışma Haftası’nın içerdiği etkinliklerin üçüncüsü olan “Yardımda Yarış” seminerine katılmak gayesiyle salonumuzu şereflendiren seçkin heyetinizi sevgi ve saygı ile selamlıyor, alışageldiğimiz değerli desteğinizi esirgemeyip haftamızla hizmetlerimize gösterdiğiniz ilgi ve ihtimamınızdan dolayı takdir ve teşekkürlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum. Dünyanın dört bir yanında değişik dallarda çok ve çeşitli yarışların yapıldığı günümüzde, ilginin azaldığı “yardımda yarış” konusunu gündeme getirip, insanî ilişkilerin iyileşmesinde etken olan bu islamî ilkeye ilgi ve ihtimamın artmasını hedefleyen Vakfımızın gerçekleştirdiği böyle bilimsel bir etkinlikte bizimle birlikte olma inceliğini göstermeniz her türlü takdirin üstündedir. Allah hepinizden razı olsun ve buraya gelmek için attığınız her adımı rızasıyla ödüllendirsin niyaz ediyorum.
Yardımda yarışanların Yaradan’a yaklaşmayı gözeten güzîde insanlar olduğunun idrâki içinde olan siz yardımsever yüce ruhlu kardeşlerimizin katılımı ve sunacakları birbirinden değerli bildirilerle bizleri aydınlatacak olan kıymetli konuşmacılarımızın katkılarıyla gerçekleştirilecek olan bu seminerin hedeflenen amaca ulaşmaya vesîle olması ve benzeri gayelerle kurulan diğer sivil toplum örgütlerince örnek alınması temennisiyle sözlerime başlarken, yardım yarışında dünya devletlerini sollayan ülkemizin, bu yıl elde ettiği başarıyı gelecek yıllarda da geliştirerek gerçekleştirmesini diliyor, hepimiz için onur vesîlesi olan bu başarının sağlanmasında duyarlı ve dirâyetli yönetimiyle etken olan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarımızı sunuyorum.
Bilindiği gibi biri yardım, diğeri yarış olmak üzere ikişer heceli iki kelimeden oluşan “Yardımda Yarış” deyimi, iki kişi ya da iki kesim arasındaki dayanışmayı dile getiren değerli bir deyimdir. İnsanî ilişkilerin en güzel ve en iyilerinden birini yansıtan bu deyim, söz olarak kısa olmakla birlikte kapsam olarak geniş bir düşünce ve anlayışla yararlı bir yaklaşımı yansıtmaktadır.
Biz YOYAV olarak, toplumun terakkîsi ve estirilen huzur havasını teneffüs edebilmesi için yapılmasında yarar gördüğümüz duyarlı ve dirâyetli davranışları yıllar önce dört değerli cümlede derlemiştik. Takdir ve tasvibinize arz ederek onayınızı almak istediğimiz bu cümleler şunlardır:
*Yardımda yarış.
*Toplumda barış.
*Hakk’a yakarış.
*Halka varış.
Birbirini tamamlayan bütünün birer bölümü olduğuna inandığımız bu dört cümlenin ilkini bu yıl haftamıza ana tema yaptık ve seminerimizi de bu anlayışla “Yardımda Yarış” semineri diye adlandırdık. Bunu yaparken de Allah’ın inayetine, dostlarımızın desteğine ve çalışanlarımızın gayretine güvendik. Öyle ya hizmet, destek ve emekle olur. Destek sizden, emek bizden, inâyet ve muvaffakiyet yüce Allah’tandır dedik, yola çıktık. Rabbim utandırmasın, gücümüze güç katsın, çaba ve çalışmalarımızı başarıyla taçlandırsın.
Günümüz yazarlarından Şevket Boyrat’ın “Hayra Koşmak ve Hayırda Yarışmak” başlıklı yazısında ifade ettiği gibi, yüce dinimiz İslam, bütün insanları hayra davet etmekte ve bizlerden faydalı işler yapmamızı, iyilik yolunda başkalarına örnek olmamızı, hayra koşmamızı ve hayırda yarışmamızı istemektedir.
Hayır aklımıza gelen her türlü iyilik, güzellik, yararlı işler, faydalı tutum ve davranışları içine alan şûmullü bir kavramdır. Hayır, insanların rağbet ettiği, sevip arzuladığı güzel olan şeylerdir. Dilimizde karşılık beklemeden yapılan yardıma da hayır denilmektedir. Bir de hayrât tabiri vardır ki, bununla da Allah’ın rızasını kazanmak için insanların yararına sunulmak üzere yapılan, vakfedilen cami, mescit, okul, kütüphane, hastane gibi eserler kastedilir. Hayır, bir anlamda şerrin zıddıdır. Yüce Allah, bizleri zaman zaman hayır ve şer ile dener ve imtihan eder. Bu nedenle bu dünyada hayır ve şer ne yaparsak yapalım, yaptıklarımızın karşılığını mutlaka göreceğiz ve hiçbir şey karşılıksız kalmayacaktır. Yüce Allah bu konuda Kur’ân-ı Kerîm’in Bakara Suresi’nin 110. ayetinde: “Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah’ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür.”, Al-i İmran Suresi’nin 30. ayetinde: “Herkesin iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına şefkatlidir.”, Bakara Suresi’nin 148. ayetinde: “Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Siz hayır işlerinde yarışın! Nerede olsanız Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.” ve Zilzal Suresi’nin 7-8. ayetlerinde de: “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.” buyurmaktadır.
Kur’ân-ı Kerîm, hayatın gayesinin hayır ve iyilik yarışında bulunma olduğunu bildirmektedir. Bu cümleden olarak Mü’minûn Suresi’nin 61. ayetinde: “İşte onlar iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.” buyurulmaktadır. Yine Kur’ân-ı Kerîm’den öğrendiğimize göre; kurtuluşa erebilmek için de hayır işlemek gerekmektedir. Hac Suresi’nin 77. ayetinde bu husus şöyle dikkatimize getirilmektedir: “Ey iman edenler! Rüku edin, secde edin, Rabbinize ibâdet edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.” Yüce Allah insanları hayra davet ettiği gibi, Âl-i İmran Suresi’nin 104. ayetinde bizden insanları hayra davet eden bir toplumun bulunmasını da emrederek şöyle buyurmaktadır: “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) de bir hadîs-i şerîfinde “Din hayırhahlıktır” buyurmuştur. Yani dinin özü, insanların hayrını, iyiliğini istemektir. İslam’ın hayat anlayışı, iyilik yaparak başkalarına güzel örnek olmayı benimsemektir. “İyilik eskimez, yani iyilik sahibi dâima hayırla yâd olunur.” buyuran sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in hayat felsefesi de, hakkı ve hayrı yayma felsefesine dayanır.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in yetimleri, yoksulları, darda kalanları, maddî ve manevî yardıma muhtaç olanları nasıl bağrına bastığını, onlarla nasıl candan ve fedakârca ilgilendiğini biliyoruz. O’nun kendisine ikram edilen yiyeceği bile çevresindekilerle paylaşması, eline geçen hemen her şeyi muhtaçlara dağıtması, kimseyi eli boş çevirmemesi ve cömert davranması mâ’nîdardır. O’nun bu fiili örnekliği, Müslümanlarda kesintisiz hayır işleme bilincini oluşturmuştur. Bunun sonucu olarak camiler, medreseler, hanlar, hamamlar, köprüler, aşevleri gibi hayır kuruluşları ve vakıf müesseseleri ortaya çıkmıştır. Bu anlayış Müslümanlar arasında, “İnsanların en hayırlısı, insanlara hayırlı olan; malın en hayırlısı, Allah yolunda harcanan, Allah yolunda harcananın en hayırlısı da insanların en çok ihtiyaç duydukları şeyleri karşılayandır.” şeklinde İslam’ın ruhuna uygun bir ilkenin yerleşmesinde önemli bir etken olmuştur. Dünyada insanlara iyilik yapmak ahirette insanı mutlu edecek ve cennete girmesine vesîle olacak bir hayrı önceden göndermek demektir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) bu konuda: “Mü’min, sonu cennet oluncaya kadar işlemiş olduğu hayra doymaz.” buyurmaktadır.
Dünyada insanlar bir yarış içinde bulunmaktadırlar. Bu yarış, güzellikleri ve erdemleri artırma yarışıdır. Bu yarış bazen hayırda, bazen de şerde olur. Hayırda yarış, sadece para veya malını hayırlı işlere sarfetmek şeklinde anlaşılmamalıdır. Kişinin kendisine, aile fertlerine, çevresine, ülkesine ve milletine, daha da öteye giderek tüm insanlığa yaptığı iyilik ve güzellikler de hayır yarışı olarak telakki edilir. Hayırda yarışın çeşitli alanları bulunmaktadır. Bu alanlardan birkaç tane örnek verilmesi gerekirse sırasıyla şunlar söylenebilir:
a) İmanda yarış: İmanın güçlü olması, kalbe yerleşmesi ve onun tadına varabilmek için yarışmak.
b) İbâdetlerde yarış: İbâdetlerin zamanında, tam ve eksiksiz olarak yapılması; riya ve gösterişten, acelecilikten uzak durarak, ibâdetin rûhuna uygun olarak ihlas ve samîmiyetle yapılması.
c) Ahlâkta yarış: En güzel ahlaka sahip olmak, tüm kötü huylardan arınmak için çaba göstermek.
d) İşte yarış: İşini mükemmel bir şekilde yapmak, elinden gelen bütün hüneri göstermek suretiyle işini sağlam ve zamanında yapmak.
e) İnsanlığa hizmette yarış: İnsanın Allah’ın yarattığı en değerli varlık olduğu gerçeğinden hareketle, ona değer vermek. İnsanı Allah’ın bir kulu kabul edip, cinsiyet, ırk, fakirlik-zenginlik, sosyal statü, kılık-kıyafetine bakmadan ona karşı gereken ilgi ve alakayı göstermek. Ezilmiş, sahipsiz, yetim tutmak.
f) Vatana hizmette yarış: Güzel vatanımızın kalkınması, hür ve bağımsız olarak yaşaması, milletler içinde hak ettiği dereceye ulaşması, ülkenin birlik ve beraberliğinin, dirlik ve düzeninin korunması için çalışmak. Yer altı ve yer üstü zenginliklerini ülke insanının hizmetine sunmak için gayret göstermek, iş ve üretim sahaları açmak .
g) Eğitimde yarış: Sahip olduğumuz yavrularımızı çağın en son imkânlarını kullanarak, gelecek kuşaklara hazırlamak için maddî ve manevî imkânlarını seferber ederek tarihimizde şerefle yerini alan Bîrûnî, İbn-i Sînâ, Gazalî, Fârâbî, İbn-i Rüşd, Mevlânâ, Hacı Bektaş-ı Velî, Yunus Emre gibi ilim ve irfan adamlarını, keşif ve îcatların öncülerini yetiştirmek için çalışmak.
h) Üretimde yarış: Azami derecede verimlilik ilkesine riâyet ederek arâzîlerimizi ihyâ etmek, bilinçli tarım ve besicilik yapmak, üretim alanlarını çoğaltarak artırmak, hizmette kaliteyi artırmak, ihrâcâtı artırarak memleketin kalkınmasına yardım etmek, bozuk ve kalitesiz mal üretmemek suretiyle güven temin etmek.
ı) Yardımda yarış: Yurdumuzun yücelmesi ve insanımızın ilerlemesi istikametinde devamlı dayanışma içinde olup, darda kalana dost, yolda kalana yoldaş ve aç kalana arkadaş olma yönünde yekdiğerimizle yarış içinde olmak. Yaşlı, yorgun, yoksul, kimsesiz ve düşkün insanların yanında, yakınında ve yardımında olmanın gayret ve kararlılığı içinde olmak.
Bunları daha da çoğaltmak mümkündür. Hayırda yarışı sadece fitre, zekât ve sadaka vermek olarak algılamak bizi yanıltır. Hayır, tariflerinden de anlaşıldığı gibi çok geniş bir kavramdır. Müslüman, lüzumsuz ve gereksiz işlerle ve tartışmalarla uğraşmayacak, zamanını, bilgi ve becerisini memleketin ve insanlığın hizmetine sunacaktır. Çünkü müminin gayesi Yüce Allah’ın rızasını kazanmak ve öldükten sonra da hayırla anılmaktır. Bu anlamda tarihe baktığımız zaman, atalarımızın sayısız hayır müesseseleri kurmuş olduklarını görürüz. Camiler, medreseler, darüşşifâlar, kervansaraylar, yollar, köprüler bunların başlıcalarıdır. Ecdâdımız bunları yapmakla kalmamış, bu güzel eserlerinin devam etmeleri ve harap olmaması için de, onları ayakta tutacak gelir kaynaklarını bu hayırlı işlere vakfetmişlerdir. Böylece İslam kültüründe muazzam bir vakıf müessesi ve anlayışı meydana gelmiştir. Ölümünden sonra amel defterlerinin kapanmamasını isteyenler, sadaka-i câriye bırakanlardır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) bu konuda: “İnsanlar öldüğü zaman amel defterleri kapanır. Ancak üç şeyden dolayı kapanmayıp sevap yazılmasına devam olunur. Bunlar da sadaka-i cariye, kendisiyle faydalanılan ilim ve ana-babasına hayır duâ eden salih evlat, yetiştirmektir.” buyurmaktadır.
İslam medeniyeti, yardımlaşmayı önemsemiş, bununla sadece kendi mensuplarının değil, bütün insanlığın hattâ Allah’ın yarattığı her şeyin faydalanmasını amaçlamıştır.
Bu durumun kurumsallaşmış hâli olan vakıflar, yüzyıllar boyunca nesiller arasında köprü vazifesi görmüş, günümüz dünyasında da İslam medeniyetinin kalıcı mühürleri olmuştur. Müslüman olsun veya olmasın tüm insanların ihtiyaçları vakıflarca giderilmiş, açlar doymuş, evsizler başlarını sokacak bir yer bulmuş, hayvanlar için bile hizmetler yapılmıştır. İslamın ilk yıllarından bugüne, en ince ayrıntısına kadar toplumun ihtiyaç duyabileceği her konu ile ilgili kurulan vakıflar ve yapmış oldukları hizmetler düşünüldüğünde, vakıfların bu işlevi daha iyi anlaşılacaktır. Bu vakıfların korunup amaçlarına uygun olarak kullanılması sonraki nesillerin aslî görevidir.
Bununla birlikte modern dünyada ortaya çıkan veya farklı şekillerde gelişen toplumsal sorunların çözümü için de günün şartlarına uygun yeni vakıfların kurulup yaşatılması zorunlu gözükmektedir.
Mü’min, her hayrı kendisi için bir nimet ve sevap kazanma fırsatı olarak görmeli, bir iyilik ve hayır yapma imkânı bulduğunda herhangi bir engel çıkmadan onu bir an önce yerine getirmeye gayret göstermelidir. Çünkü insan, “daha sonra yaparım” diyerek zamanında yapmadığı hayırlı işler için bir daha fırsat bulamayabilir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir defasında mescitte namazı bitirir bitirmez acele ile evine gitmişti. Ashâb-ı kirâm, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bu telaşı karşısında endişelendiler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir süre sonra dışarı çıktığında bu acele davranışı sebebiyle ashâbının meraklanmış olduğunu gördü. Bunun üzerine şöyle buyurdular: “Odamızda birazcık altın -veya gümüş- olduğunu hatırladım. Beni hayırda acele etmekten alıkoymasın diye hemen dağıtılmasını emrettim.” Allah Resûlü (s.a.v.) bu davranışıyla hayırlı işlerde acele edilmesi konusunda bizlere örnek olmuştur.
Yüce Rabbimiz, biz kullarından sadece hayır yapmamızı istememiş, aynı zamanda hayır işlerine koşmamızı ve daima hayırda yarışmamızı da emretmiştir. Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in Bakara Suresi’nin 148. ayetinde: “… Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Siz hayır işlerinde yarışın!..” buyurulmuştur. Âl-i İmrân Suresi’nin 114. ayetinde de hayırda yarışmanın Allah’ın sâlih kullarının özelliklerinden olduğu bildirilerek: “…Onlar hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar sâlihlerdendir.” buyurulmuştur.
Müslüman, hayır yapmak ve hayırda yarışmakla da kalmamalı, bunun da ötesine geçerek hayra öncülük etmeli, hayır işlerinde başı çekmelidir. Mü’minûn Suresi’nin 57-61. ayetlerinde: “Rablerinin azametinden korkup titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine ortak koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verenler, İşte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler” buyurularak iyilik ve hayırda başı çekenler övülmüştür.
Fâtır Suresi’nin 32. ayet-i kerimesinde ise; hayırlı işlere öncülük edenlere büyük lütuflar olduğuna işaret edilerek: “Sonra biz o kitabı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere (Muhammed’in ümmetine) miras olarak verdik. Onlardan kendine zulmedenler vardır. Onlardan ortada olanlar vardır. Yine onlardan Allah’ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur” buyurulmuştur.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de bir hadîs-i şerîflerinde hayır ve iyiliklerin önünü açan, hayır hizmetlerine kılavuzluk eden mü’minleri övmüş, hayır işlerine engel olanları da kınamıştır. Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan öyleleri vardır ki, onlar hayra anahtar, şerre de kilittirler. Öyleleri de vardır ki, şerre anahtar, hayra kilittirler. Allah’ın, ellerine hayrın anahtarlarını verdiği kimselere ne mutlu! Allah’ın, şerrin anahtarlarını ellerine verdiği kimselere de yazıklar olsun!” Bunun için Müslüman daima hayır işlerine destek olmalı, hayır hizmetlerine herhangi bir şekilde mâni’ olmaktan da sakınmalıdır.
Bir hayrın yapılmasına vesîle olan veya hayır yapan kimseye yol gösterenler de hayır yapmış gibi mükâfâta nâil olmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hadîs-i şerîflerinde; “Bir hayra delâlet eden, onu yapan kimse gibi sevap kazanır.” buyurmuştur.
Bizlere Rabbimizin rızasını ve ebedî esenlik yurdu olan cenneti kazandıracak olan hayır işler yapmak için acele etmeli ve ömrümüzü hayır hizmetleri ile değerlendirmeliyiz. Unutmayalım ki, hiçbir iyilik ve hayır zayi edilmeyecek, mutlaka karşılığı verilecektir. Bunun için hiçbir iyiliği küçük görmemeli, ahiret sermayesi olacağını düşünerek büyük-küçük demeden gücümüzün yettiği kadar hayır yapmalı, hayırlı işlere koşmalı, hayırlı hizmetlere öncülük etmeliyiz. Huzurlu, mutlu ve müreffeh bir toplum olmak için de Müslümanlar olarak topyekûn hayırda yarış hâlinde olmalıyız.
Hayır, Allah’ın rızasına vesîle olan iyi ve güzel davranışlardır. Yüce Allah bir kulundan razı olduğunda onu hayır ehli yapar. O mü’min de eliyle, diliyle, ilmiyle, malıyla ve diğer bütün imkânlarıyla insanlara iyilik yapar ve hayır işlerinde koşar. Zayıf ve güçsüzlere yardım eder, fakir ve yoksul kimselerin ihtiyaçlarını giderir, hayır hizmetlerine maddî-manevî destek olur. Hayır ehli olan Müslüman, konuştuğunda hayır konuşur, her zaman faydalı ve hayırlı işlerle meşgul olur, her türlü kötülükten, boş ve faydasız işlerden de uzak durur.
Hayır işimiz hizmet düşümüz, diyerek Hakk’ın rızası için çalışıp yardımda yarışarak Yaradan’a yaklaşarak duyarlı ve dirâyetli insanlardan olmamız dileğiyle sözlerimi noktalarken, katkı ve katılımınızdan dolayı hepinize tekrar teşekkür ediyor, yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.”
YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş’in konuşmasından sonra seminerde yer alan bildirilerin sunulmasına geçildi. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Eski Başkanı Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız’ın yönettiği 1. Oturumda 20. Dönem Adana Milletvekili Yük. Müh. İ. Ertan Yülek “Hayırda Yarışmanın Arka Planı” konulu bildirisini, K.B.lığı Eski Müsteşar Yardımcısı Dr. Nazif Öztürk “Hayırda Yarışmak Erdemdir” konulu bildirisini, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seyfettin Erşahin ve Yrd. Doç. Dr. Zehra Erşahin “Yardımseverliğin Psikolojik ve Manevi Temelleri” konulu bildirisini sundular.
22, 23 ve 24. Dönem Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin yönettiği 2. Oturumda MEB.lığı Strateji Geliştirme Başkanı Nurettin Konaklı “Eğitim Hizmetlerinde Devlet Sosyal Yardımları” konulu bildirisini MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı Bütçe Dairesi Başkanı Musa Şahin tarafından, 20. Dönem Hatay Milletvekili Dr. Mehmet Sılay “Asya’daki Endülüs Arakan’a Yardımda Yarış” konulu bildirisini, DPT Eski Daire Başkanı Recep Dumanlı “Yardımda Yarışalım” konulu bildirisini sundular.
Seminer Dr. İbrahim Ateş’in kapanış konuşmasından sonra konuşmacılara şükran plaketinin takdimini takiben ikram edilen öğle yemeği ile noktalandı.
M. Yahya Efe
Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız
Yük. Müh. Dr. İ. Ertan Yülek
Dr. Nazif Öztürk
Prof. Dr. Seyfettin Erşahin
Yrd. Doç. Dr. Zehra Erşahin
Hüseyin Tanrıverdi
Musa Şahin
Recep Dumanlı
Dr. Mehmet Sılay
Bu kare kod ile haberi telefonunuza indirebilirsiniz.