Yaşlılarımızın Yanında, Yakınında ve Yardımında Olmalıyız
Dede, nine, büyükbaba, anneanne, babaanne gibi aile büyükleriyle bir arada olmak ve onların kanatları altında bulunmak, aile efradının tamamı için büyük bir huzur, mutluluk, sevinç ve saadet vesîlesidir. Öyle ki, üç nesli içeren geniş ailede estirilen huzur havası, ebeveyn evlattan oluşan ailede estirilen hava ile kabil-i kıyas olmadığı gibi, ebeveyn ve evlattan oluşan aile ile sadece eşlerden ibaret olan aileler arasında da göz ardı edilemeyecek kadar bariz bir fark vardır. Büyüklerle bir arada olmak, bereket ve bahtiyarlıktır. Onların yanında ve yakınında olmak, tecrübe ve tavsiyelerinden yararlanıp, yanlışlara yakalanmamaya, doğru, duyarlı ve dirâyetli davranışlarda bulunmaya yardımcı olacağı gibi, çocuklar ve torunlarla bir arada olmaya ve yalnızlıktan kurtulmaya yol açar.
Büyüklerin daha çok ilgi görmesinde, küçüklerin de daha fazla bilgi edinmesinde etken olan bu ortam, nesiller arasında sevgi ve saygı hislerinin yoğunlaşarak yaşanmasına zemin olur. Bu zeminin özenle korunup, her zaman ve her yerde yaşanır kılınması, toplumun tümünün bugünü ve yarını için büyük önem arz eder.
Bunun içindir ki, kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in İsrâ Suresi’nin 23. ayetinde: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine ‘öf!’ bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.” buyuran Allah Teâlâ, ana-babanın yaşlılık yıllarını geçirecekleri yerin, evladın yanı ve evi olduğuna dikkatimizi çekmektedir.
Müslüman, bu İlahî uyarıya uymayı ilke edinip ana-babasıyla dede-nine gibi büyüklerini ve yaşlı yakınlarını yanından ayırıp yalnızlığa terk etmemelidir. Onlara hizmet ve hürmetle sevgi ve saygıda kusur etmemenin gayreti içinde olmalıdır. Büyüklerinin yanında, yakınında, yardımında ve emrinde olmayı, îfâsı îcâp eden islamî bir vecîbe ve insanî bir vazîfe kabul etmelidir. Allah rızasının onların rızasında, öfkesinin de onların öfkesinde olduğunu bilmeli, onları üzmemeye azami özeni göstermelidir.
Yaşlılıkta yalnızlığın yapacağı tahribatla tedirginliği onlara yaşatmamak için, tüm imkânlarını seferber etmelidir. Sık sık onlarla konuşup, sohbet etmeli, gönüllerini kazandıracak güzel sözler söylemeli ve dualarını almaya vesîle olacak duyarlı davranışlarda bulunmalıdır. Onları yitirmeden birlikte yaşamanın tadını çıkarmalıdır.
Yaşlılara yönelik bunlar ve benzeri değerli düşünceleri dile getirip çocuklar, gençler ve yakınları büyükleriyle birlikte yaşamaya ve onları mutlu edecek duyarlı davranışlarda bulunmaya teşvik edecek açıklamalar yapmak amacıyla dünya yaşlılar günü dolayısıyla, 6 Ekim 2018 Cumartesi günü düzenlenen “Yaşlılarımızın Yanında, Yakınında ve Yardımında Olmalıyız” konulu konferansta duygu ve düşüncelerini davetlileriyle paylaşan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, herkese dünya ve ahiret saadeti niyazında bulunduğu mesaj yüklü konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
“Büyüklerine saygılı, küçüklerine şefkatli olmayı ve yaşıtlarına yapıcı yaklaşımlarda bulunmayı, islamın îcâbı ve insanlığın ihtişâmı kabul eden kıymetli konuklar, Yaradan’a yaklaşmayı, yaratıklarla kucaklaşmayı ve yaşlılarla kaynaşmayı düstur edinen değerli dostlar, bir arada yaşadıkları insanların büyüklerini ana-babaları, küçüklerini çocukları ve yaşıtlarını kardeşleri gibi görüp, büyüklerine saygıda, küçüklerine sevgide ve yaşıtlarına da yakınlıkta kusur etmemelerini dilediğim sevgili kardeşlerim!
31. hizmet sezonumuzun ilk konferansını yaşlılarımıza yakınlığımızı yansıtmak amacıyla düzenlediğimiz: “Yaşlılarımızın Yanında, Yakınında ve Yardımında Olmalıyız” konulu konferansımıza teşrif ederek, onlara karşı sergilenmesi gereken hürmet ve muhabbetle ilgili düşünce ve duygularımızı sizlerle paylaşmamıza vesîle olan güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, şerefli varlığınızla toplantımızı taçlandırmanızdan dolayı takdir ve teşekkürlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum.
Sağlık ve saadette dâim olmanız dileğiyle sözlerime başlarken, nur yüzlü dedelerimiz ve ninelerimizle, bizleri doğurup dünyaya getiren annelerimiz, besleyip büyüten babalarımız ve eğitip öğreten hocalarımız başta olmak üzere tarihimize tanık ve evlerimizde konuk olan tüm büyüklerimize layık evlat ve torunlar olmamızı diliyorum. Doğup dünyaya gelen ve yaşayıp yarınlara yönelen her insan, geçen her dakikada biraz daha büyür ve yaşlanır. Dünün çocuğu, bugünün genci, bugünün delikanlısı yarının yaşlısı olur. Gün, dünü aratır. Her insan, her an bir hâl içre olur. Hâlin devamı muhâldir. Yaşayan yaşlanmayı beraberinde getirir.
Kişi gençliğinde güçlü-kuvvetli, yaşlanınca da yorgun ve yılgın olur.
Gençliğinde koşarak yürüyen, yaşlılığında yavaş yürümekten yorulur.
Gençliğinde dinç ve dinamik olan, yaşlılığında düşkün ve bitkin hâle gelir. Yaşlının elinde, yüzünde ve bedeninin her yerinde kırışıklıklar oluşsa da hayatında olgunluk artar, kalbinde duygusallık yoğunlaşır. Necip Fazıl’ın dediği gibi:
“Yıllar bir gözyaşı olup da kaymış,
Nurlu ihtiyarın yanaklarında.
Yapraktan saçını yerlere yaymış,
Sonbahar ağlıyor, ayaklarında.
Süzüyor ufukta bir kızıl yeri,
İçi karanlıkla dolu gözleri.
Alnında akşamın ince kederi,
Sessizliğin sırrı, dudaklarında.”
Yaşlılık insan hayatının evrelerinden birisidir. Bugün çocuk veya genç olanlar bir gün gelecek yaşlanacaklardır. Bu husus Yâsîn Suresi’nin 68. ayetinde şöyle ifade edilmektedir: “Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz (gücünü azaltırız). Hâlâ düşünmeyecekler mi?”
Yaşlılık, insanoğlunun en olgun ve mütevazi dönemidir. Yaşlılar da, yılların verdiği birikimle, her türlü saygıyı hak eden, âdetâ birer tecrübe çınarıdırlar. Yaşlılara saygı göstermek, onlara hürmet etmek dinimizin gereklerindendir. Nitekim sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” buyurmaktadır.
Yaşlılarımız, geleceğimize ışık tutan âdetâ birer deniz feneridirler. Onların görmüş geçirmişliği, fert ve toplumlar için en büyük hazinedir. Onlarsız bayramların tadı olur mu hiç? O, yıllara meydan okumuş eller öpülmeden, ağızlarından dökülecek hayır dualarını almadan yaşamanın ne anlamı kalır?
Kültürümüzde yaşı kemâle ermiş insana “ihtiyar” deriz. Toplumda danışılan, değer verilen kimliği ile ihtiyar, diğer insanlar için iyi bir örnekliği ifade eder.
Yaşlılık dönemi olaylara daha geniş bir perspektiften bakılabildiği bir dönemdir. İyisiyle kötüsüyle geçmişin muhasebesi yapılır, zamanın bereketi, sağlığın kıymeti anlaşılır. Avuç dolusu ilaç içer bazen yaşlılar; yaşlılığın en mükemmel ilacı ise bilgili ve erdemli olmaktır.
Yaşlıların toplumla ilişkilerinin sürmesini desteklemeli, muhabbete ve merhamete belki de her zamankinden daha fazla ihtiyaç duydukları bu dönemde, onları kimsesizliğin soğuk kucağına terk etmemeli; gençlerle vakit geçirmelerine de imkân hazırlamalıyız. Çünkü insanlığa faydalı olmanın yaşı yoktur ve genç kuşakların büyüklerin bilgi ve tecrübesine ihtiyacı vardır.
İnsanlar, yaşlılık döneminde daha çok ilgi, sevgi beklerler. Aranmak, hatırlanmak, değerli olduklarını hissetmek isterler. Özellikle çocukları tarafından önemsenmeyi, ziyaret edilmeyi arzu ederler. Yalnızlığın yaşlılara pusu kurduğu şehirlerde bu erdemlerin önemi daha da artar.
Türkiye’de yaşlı nüfus oranı son beş yılda yüzde 17,1 arttı. Yaşlı nüfus (65 yaş ve daha yukarı yaş) 2012 yılında 5 milyon 682 bin 3 kişi iken, son beş yılda yüzde 17,1 artarak 2016 yılında 6 milyon 651 bin 503 kişi oldu. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2012 yılında yüzde 7,5 iken, 2016 yılında yüzde 8,3’e yükseldi. Yaşlı nüfusun yüzde 43,9’unu erkek nüfus, yüzde 56,1’ini kadın nüfus oluşturdu.
Yaşlı bağımlılık oranı 2016 yılında yüzde 12,3 oldu.
Yalnız yaşayan yaşlı nüfusun yüzde 76,7’sini kadınlar oluşturdu.
Yaşlı nüfusun yoksulluk oranı arttı.
Yaşlı nüfusun işgücüne katılım oranı yüzde 11,9 oldu.
Çalışan yaşlı nüfusun yüzde 72,8’i tarım sektöründe yer aldı.
Çocukları tarafından her zaman veya sıklıkla ziyaret edilme oranı yüzde 71,7 oldu.
Yaşlıların yüzde 40,2’si çocuklarının yanında yaşamak istediğini ifade etti.
Huzurevinde kalma isteğinin en önemli nedeni çocuklarına yük olmamak oldu.
Yaşlılık döneminde bireylerin mutluluk kaynağı yüzde 64,2 ile aileleri oldu.
Orson Welles’in şu cümlelerini birlikte dikkatle okuyalım:
“Ben genç olmanın ne olduğunu biliyorum
Fakat sen yaşlılığın ne olduğunu bilmezsin
Bir gün, sende aynı şeyleri söylüyor olacaksın
Zaman geçip gidiyor ve bu hikâye anlatılıyor
Birçok soru sordum
Tanıştığım akıllı adamlara
Cevapları henüz kimse bulamamış
Hatırlanacak günler olacak
Gözyaşı ve kahkahalarla dolu
Yazdan sonra kış gelecek
Böylece yıllar geçecek
Öyleyse arkadaşım, gel beraber müzik yapalım
Sen bana yenileri söylerken ben eskilerden çalacağım.”
Birçok hadîs-i şerîfte beyan buyurulduğu üzere Allah Teâlâ, yaşlı müslümana azap etmekten hayâ eder. Ama günümüz gençlerinin büyük bir kısmı ak saçlı anneleriyle, ak sakallı babalarına ve benzeri yakınlarına saygısızlıkta ileri gider.
Bu saygısız davranışlardan beni çok üzen bir örneği sizlerle paylaşmak isterim. 3 Haziran 2018 Pazar günü Kanal D TV’nin saat 19.00 Ana Haber bülteninde vatandaşlarımızın dikkatine getirilen üzücü bir haber şöyle duyuruldu: “Adana Ceyhan’dan oğlu ile gelini tarafından Samsun’a getirilen 82 yaşındaki Elife nine dilenmeye zorlandı, kabul etmediği için dövüldü, yaralandı ve yol kenarında yaralı vaziyette bulundu.” Bu hazin hâdise beni çok üzdü. Kendini doğurup dünyaya getiren ve üzerine titreyip yetiştiren annesini üç-beş kuruşluk dünyalık için dilenmeye zorlayan edepsiz ve acımasız evladın yaptığı aslâ bağışlanılmayacak iğrenç davranışın benzeri yanlışları yapan çocukların yaptıkları hatâlı hareketler, hepimizi çileden çıkaran ve nefretle tel’in edilen hallerdir. Bu ve benzeri edepsizliklerden dolayı yaşlılara yakınlıkla, onlara saygı konusunu bir kere daha gündeme getirme ihtiyacını duyduk.
İbn-i Neccar’ın Hz. Enes (r.a.)’den rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah, İslam dininde yaşlanmış kadın veya erkek kullarına azap etmekten hayâ eder.”
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), başka bir hadîs rivâyetine göre de: “Allah -sünnete- islama sımsıkı sarılan bir yaşlının yaptığı duayı geri çevirmekten hayâ eder.” buyurmuştur.
Bunlar ve benzeri hadîs-i şerîflerin manasını şöyle anlayabiliriz: Allah, kendisine saygılı olan yaşlı kullarını genç kullarından daha fazla korumaya almıştır. Çünkü, onlar daha güçsüzdür, kabre daha yakındır, ümit verilmeye daha muhtaçtır, şefkat gösterilmeye daha layıktır. Bu Allah’ın kullarına olan şefkatinin bir yansımasıdır.
Bu hadîs-i şerîflerin ifadeleri, aynı zamanda ümitsizlikle karşı karşıya bulunan ve işledikleri günahların ezikliğini iliklerine kadar hisseden yaşlılar için bir ümit kapısını açmaktadır.
Diğer taraftan, saçlarına düşen aklarla iyice nurlanmış, o nur sayesinde günahlarından arınmış ve manevî derecesi yükselmiş bir ihtiyar, hâlis bir gönülle dua için ellerini açarsa, Allah Teâlâ’nın onun duasına hemen cevap vereceği ve hattâ böyle birinin duasını reddetmekten hayâ edeceği müjdelenmiştir. Allah, kendi yolunun ak saçlılarına azap etmeyeceği muştusunu da bize ulaştıran sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), böylece rahmete çok muhtaç olan ihtiyarlara en büyük bir rahmânî teselli kaynağı göstermiştir.
Öyleyse, hayırlı ihtiyar, Allah yolunu ihtiyar eden (seçen)dir. O, Resûlullah (s.a.v.)’ı, yârenlerini ve bütün ihtişamıyla ahiret bahçelerini seçen gönlü genç Hak eridir. O, hevâ ve hevesi tahrik eden bütün gelip geçici şeylerden sıyrılmış, her varlıkta İlahî isimlerin yansımalarını müşâhedeye koyulmuş ve bu maddiyât ülkesini bütün bütün öte hesabına işletmeye durmuş bir bahtiyardır. O, kalbinin ziyası sayesinde sürçmeden yürüyen, imanının derecesine göre önündeki pek çok durağı uçarak geçmeye azmeden, dostların buluştukları diyara özlem ateşiyle yanıp tutuşan, Allah’ın rahmetine bağladığı ümidinin elmas kılıcıyla ye’sin ve ümitsizliğin bütün heykelciklerini parçalayan ve hep bir adım ötede bildiği ölüme tebessümlerle kucak açan, kabre gülerek koşan bir îmân âbidesidir.
Yaşlanmak aslında pek çok insanın korktuğu bir durumdur. Fakat gençliğini islamı yaşayarak geçiren kimse ihtiyarladığı zaman, Allah Teâlâ’nın çok büyük lütfuna mazhar olur. Müslüman, nimetlere konmuş kimse demektir. Bir kimsenin Müslüman olarak saçını başını ağartması daha büyük nimettir. Hadîs-i şerîflerde buyruldu ki: “Allah Teâlâ buyuruyor ki: İhtiyarlık, nûrumdur. Nûruma nârımla (cehennem ateşiyle) azap etmekten hayâ ederim. O halde siz de benden hayâ edin!”
“Allah Teâlâ, Müslüman olarak ihtiyarlayana azap etmekten hayâ eder.”
“Allah Teâlâ, 40 yaşına gelen müslümanı, cinnet, cüzzam, baras gibi hastalıklardan emin kılar. 50 yaşına gelince hesabını hafifletir. 60’ına ulaşınca onu keremiyle rızıklandırır. 70’e gelince gök ehline onu sevdirir. 80’e gelince, iyiliklerini mükafâtlandırır, kötülüklerini affeder. 90 yaşına varınca, onun geçmiş ve gelecek günahlarını mağfiret eder ve kendisini aile halkına şefaatçi kılar ve bir münâdî ona, ‘bu dünyada Allah Teâlâ’nın himâyesine girmiş bir kimsedir’ diye seslenir.”
“Müslüman olarak ihtiyarlayan kimseye ikram eden, Nuh aleyhisselama ikram etmiş gibi sevap alır. Nuh aleyhisselama ikram eden de Allah Teâlâ’ya ikram etmiş olur.”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Allah Teâlâ, yemin ederek, “Müslüman olarak ihtiyarlayana azap etmekten hayâ ederim.” buyurdu. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.)’in ağladığı görüldü. Sebebi sorulunca, “Allah Teâlâ, kendisinden hayâ ettiği halde, O’ndan hayâ etmeyen kimseye ağlıyorum.” buyurdu.
Unutmayalım ki Allah Teâlâ, yaşlılara yakınlık gösterenlere yaşlandıklarında yakınlık gösterecek kimseleri ihsân eder.
Yaşlılarımızın yanında, yakınında ve yardımında olmamız temennisiyle sözlerimi noktalarken, toplantımıza teşrifinizden dolayı tekrar teşekkür eder, her zaman ve her yerde, her yaş ve her dönemde Hakk’ın himâyesinde, hidâyetinde ve inâyetinde olmanızı diler, saygılar sunarım.