Yaza Yaklaşırken Hıdırellezde Harika Bir Gezi
Bahara birlikte merhaba demek üzere 14-15 Mart 2018 tarihlerinde iki günlük bir gezi için Gölcük ve Narven’e giden YOYAV’lılar, 19 Nisan 2018 Perşembe günü de üç programı içeren bir gezi için Ankara’nın Çubuk İlçesine gitmişlerdi.
Yaza yaklaşmanın bahtiyarlığını birlikte yaşamak için Hızır günlerinin başlangıcı dolayısıyla iki günlük bir geziye daha çıktılar. Geçen yıllarda gerçekleştirilmeyi gelenek hâline getirilen Hıdırellez Gezilerinin benzeri olan bu gezi 6-7 Mayıs 2018 tarihlerinde Şile-Ağva ve Polonezköy’ü içerecek şekilde düzenlendi.
Bazı Vakıf üyeleri ve kursiyerleriyle dostlarının katıldığı bu geziyle bir kere daha mensuplarıyla davasına destek veren dostlarını motive edip, morallerini yükseltmeyi hedefleyen YOYAV’ın birlik ve beraberlik ruhunu pekiştirip doruk noktaya ulaştırdığı gezide tarihî, tabii ve turistik mekânlarıyla ünlü Kerpe (Kartalkaya), Ağva, Göksü, Kilimli Koy, Şile ve Polonezköy’deki müstesna mekânlarda duygulu dakikalar ve unutulmaz anlar yaşandı.
Cennet vatanımızın güzel ve güzîde köşelerinden olan bu gözde yöredeki tabiat güzelliklerini temaşa eden YOYAV’lılar, yüce Yaradan’ın yeryüzünde var ettiği müstesnâ mekânlardan birini daha görmenin mutluluğu içinde Cenâb-ı Hakk’a hamd ve şükrettiler. İnsanları yaratıp yaşatan ve sayısız nimetlerle kuşatan Allah Teâlâ’nın kudretiyle sanatının güzelliğini yansıtan güzelliklerin iç içe olduğu bu tabiat harikası yerleri gezip görmenin sağladığı saadetin yanında, konakladıkları Günay Otel’de akşam yemeğinden sonra YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş’in alışagelen sohbet programlarından birinde daha bir araya gelip “Yaza Yaklaşırken” konulu sohbetini dinleyip duygulandılar.
Ülkemizin sahip olduğu tabii ve tarihî güzellikleri gezip görmenin önemini dile getiren Dr. Ateş, önemli açıklamaları içeren konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
“Baharı geride bırakıp, yazı karşılamanın huzur ve mutluluğu içinde böyle güzel bir mekânda arkadaşlarıyla bir araya gelip, kardeşçe kaynaşmanın ve Allah’ın insanlara ihsân ettiği tabi’î güzellikleri kardeşleriyle paylaşmanın sevinç ve saadetini yaşayan sevgili kardeşlerim, ilimde, ibâdette, hizmette ve hikmette birlikte oldukları gibi, gezip görmede ve dinlenip enerji edinmede de birlikte olmaya özen gösteren değerli dostlar!
Mensuplarımızla davamıza destek veren dostlarımız arasındaki dostluk ve kardeşlik bağlarıyla birlik ve beraberlik duygularını geliştirip, manen motive olmaları ve yekdiğeriyle kenetleşmelerine imkân sağlamak gayesiyle düzenlediğimiz gezilerden birinde daha sizlerle bir araya gelmenin sevinç ve saadeti içinde hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, sevinç ve saadetinizin sürekli, hayatınızın hareketli ve kazancınızın bereketli olması temennisiyle sözlerime başlarken, sağlık ve saadette dâim olmanızı diliyorum.
Üzerinde yaşadığımız cennet vatanımızı bizlere emanet ve armağan eden değerli büyüklerimize de Allah’tan rahmet ve mağfiret niyaz ediyor, bize bıraktıkları bu kıymetli emanete sâhip çıkıp, gözümüz gibi koruyarak bizden sonraki nesillere intikal ettirmenin gayret ve kararlılığı içinde, gelişip güçlenmesine katkıda bulunmaya çalışan duyarlı ve dirâyetli insanlardan olmamızı temenni ediyorum.
Yurdumuzu tanıma ve tanıtmaya yönelik çalışmalarımız çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz gezi programlarımız arasında Hıdırellez dolayısıyla düzenlediğimiz gezilerin ayrı bir yeri ve değeri vardır. Geçen yıllarda Mayıs aylarının ilk haftalarında değişik yerlere düzenlediğimiz gezilerin benzerini bu yıl Şile-Ağva ve Polonezköy’e tertipleyerek, Hıdırellez gezilerine bir yenisini ekledik.
Hz. Hızır’la İlyas Peygamberin buluşmasına benzeyip, bereketli ve hayırlara vesîle olmasını dilediğimiz bu gezimizin hepimiz için huzur ve mutluluk faktörü olması dileğiyle geziyle ilgili düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Her şeyden önce gezilerimizin, ünlü gezginlerimiz Evliya Çelebi ve İbni Batuta ile benzeri bilinçli ve basîretli gezginlerin gerçekleştirdikleri geziler gibi araştırıp incelemeye ve Allah Teâlâ’nın yeryüzünde yarattığı varlıklara bakıp, kudretini görmeye ve geçmişte yaşayan insanların akıbetlerini irdeleyip ibret almaya yönelik olmasını diliyorum.
Hıdırellez kutlamalarına gelince, bu hususla ilgili bazı bilgileri ıttıla’ınıza arz etmekte fayda mülahaza ediyorum. Malumunuz olduğu üzere bir sene Hızır günleri (Yeşil Mevsim) ve Kasım Günleri olmak üzere ikiye ayrılır. Mayıs ayının 6’sında Hızır Günleri ile yaz başlar ve 186 gün sürerek 7 Kasım’da sona erer. Kasım Günleri de 8 Kasım’da başlar, Şubat ayının 29 çektiği yıllarda 180 gün, diğer yıllarda ise 179 gün sürer ve 7 Mayıs’ta sona erer. Hızır Günleri yaz devresini, Kasım Günleri de kış devresini gösterir.
Hıdızellez Anadolu’da kış mevsiminden sonra doğanın canlanmasıyla bolluk ve bereket beklentisini simgeleyen gündür. Temelinde Hızır kültürü bulunur. Hızır ve İlyas peygamberlerin yeryüzünde buluştuğuna inanılan gündür. Hıdırellez öncesi evlerde temizlik yapılır, çeşitli yemekler hazırlanır ve “Hıdırlık” denilen bol ağaçlı ve pınarı olan mesire alanlarına gidilerek piknik yapılır. Burada çeşitli oyunlar oynanır, eğlenceler düzenlenir. Kimi yerlerde mesire alanının ortasında dev bir ateş yakılır. Ateşin üzerinden dualar ve maniler söylenerek en az üç kere atlanır.
İnanışa göre iyileri mükâfatlandırıp, kötüleri cezalandıran, zorluklarda yardımcı olan ve bolluğa kavuşturan Hızır Aleyhisselamın İlyas Peygamberle buluştuğu 5-6 Mayıs tarihlerinde bir bayram olarak yüzlerce yıldır kutlanan Hıdırellez, yurdumuzda çok ve çeşitli kutlamalara vesîle olmaktadır. Bu cümleden olarak YOYAV da bu güzel geleneği değerlendirerek düzenlediği kültür gezileriyle mensuplarını motive etme cihetine gitmektedir.
Baharı başarılı çalışmalarla geçirip, yaza yaklaşırken gerçekleştirdiğimiz bu geziye katılan siz değerli dostlarımızla birlikte yaza merhaba demek için, bugün bu güzel tesiste bir araya geldik.
Değerli dostlar!
Bilgi edinmenin yol ve yöntemlerinin başında okumak, araştırmak, gezmek, görmek, incelemek ve dinleyip değerlendirmek gelir. Dolayısıyla okuyarak öğrenmeyi, araştırma ve gezip görme izler. Bunun için ilim ehli büyüklerimiz “duymak, görmek gibi değildir.” demişlerdir. Öyle ya, duyulan şeyler doğru olduğu gibi, yanlış da olabilir. Ama görülen şeyler öyle değildir. Bu itibarla gezip dolaşmak, yeni bilgiler edinmek için zaruret arz etmektedir.
Gezip dolaşmanın gayesi de yiyip içip eğlenmekten çok, görülmeyen yerleri görmek, bilinmeyen şeyleri bilmek, tabiatı tetkik edip içeriğini incelemek, geçmişi gözden geçirip geleceğe yönelmek ve eskilerin âkıbetini öğrenip, başlarına gelenden ibret almak olmalıdır.
Gezip görmek, yurdumuzun ve dünyamızın neresinde neler bulunduğunu öğrenmek önemli bir özelliktir. Önceki yıllarda kimlerin nerelerde ne şekilde yaşadıklarını, ne yaptıklarını ve ne gibi davranışlarda bulunduklarını tetkik edip, takındıkları tavırlarla yaptıkları yanlışların neler olduğunu tespit edip iyiliklerini örnek, kötülüklerinden ibret almaya çalışmak, gerçekleştirdikleri güzellikleri geliştirme ve yaptıkları yanlışlardan uzaklaşma açısından fevkalade faydalı olur.
Kutsal Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm yeryüzünde dolaşıp önceki insanların izlerini inceleyip, bir zamanlar bizim gibi yaşayan o insanların âkıbetlerinin nasıl noktalandığını düşünüp değerlendirerek başlarına gelenlerden ders almanın önemine dikkat çekmiştir. Bu cümleden olarak Mülk Suresi’nin 15. ayetinde: “Yeryüzünü size boyun eğdiren O’dur. Şu halde yerin omuzlarında (üzerinde) dolaşın ve Allah’ın rızkından yiyin. Dönüş ancak O’nadır.” buyurulmuştur.
Bu ayet-i kerîmede yeryüzünün insanların faydalanmalarına hazır ve uygun bir durumda yaratıldığını ifade eden bir temsil mevcuttur. Yeryüzü, omuzlarında dolaşılacak bir halde emre âmâde kılındığına göre, artık dünyada insanlara boyun eğmeyecek hiçbir maddî varlık yok demektir. Bu ayet-i kerîmede insanlığı ve özellikle de Müslümanları daima yükselmeye bir teşvik vardır.
Ankebût Suresi’nin 20. ayetinde: “De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah, bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir.” buyurulmuştur.
Neml Suresi’nin 69. ayetinde: “De ki: Yeryüzünde gezin de, günahkârların âkıbeti nice oldu, görün!” buyurulmuştur.
En’am Suresi’nin 11. ayetinde: “De ki: Yeryüzünde dolaşın, sonra (peygamberleri) yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bakın!” buyurulmuştur.
Rum Suresi’nin 42. ayetinde: “De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, daha öncekilerin âkıbetleri nice oldu görün. Onların çoğu müşrik idi.” buyurulmuştur.
Cuma Suresi’nin 9-10. ayetlerinde: “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.
Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.” buyurulmuştur.
Mealleri arz edilen bu ayet-i kerîmelerin içeriklerini inceleyip, verilen emirler istikametinde davranışları düzenleyerek gezileri o doğrultuda dizayn etmek gerekir. Bu hususta Evliya Çelebi ve İbn-i Batuta gibi gezginlerin yaptıkları gezilerle meydana getirdikleri eserler örnek alınmalıdır. Tabiatı tahrip edenlerden değil, tetkik edip içeriğinden istifade edenlerden olunmalıdır. Kirlenmesine ve yakılıp yıkılmasına yol açacak davranışlardan kaçınılmalıdır. Unutulmamalıdır ki tabiat, bütün zenginliği ve canlılığıyla Allah Teâlâ’nın eseri ve atalarımızın emanetidir. O’nun varlığının ve birliğinin belgesi, canlı ve cansız tüm varlıkların birlikte yaşadığı ortak bir alandır. İnsanın görevi; kendisine emanet edilen tabiatı koruyup daha da güzelleştirmektir. Sevgili Peygamberimiz tabiata önem vermiş, onda var olan ilahî düzenin korunmasına yönelik bir dizi tedbir almıştır. Nitekim Mekke, Medine, Taif ve civarını, bir “sit” alanı ve “millî park” hâline getirip bu bölgeleri “Harem Bölgesi” ilan ederek buralarda ağaç kesilmesini, her türlü hayvanın avlanmasını yasaklamış, onları koruma altına almıştır. Ayrıca halkın kullandığı umûmî mekânları, insanların gelip geçtiği yolları, gölgelendikleri, dinlenmek için oturdukları yerleri, su kaynaklarını kirletmeyi yasaklamış, ağaç dikmeyi sadaka-i cariye olarak kabul etmiştir. İşte Peygamberimiz (s.a.v.)’in değer verdiği tabiatı sevmek, onu korumakla, dünyayı imar edip ona yeni değerler katmakla olur. Bunun için ben yıllar önce yazdığım bir şiirimde:
“Görmek istiyorsan yeşili, moru.
Çevreyi temiz tut, doğayı koru.” demiştim.
Değerli dostlar!
Bu geziyi gerçekleştirdiğimiz iki günün ilki olan 6 Mayıs 2018 tarihi, Büyük İslam âlimi ve mensubu olduğumuz Hanefi mezhebinin imamı Ebu Hanife Hazretlerinin vefatının 1251. yıldönümüdür. Bu vesîleyle o büyük insanı da minnet ve mağfiretle anıyor, yüce Allah’tan ruhuna rahmet diliyorum.
İmam-ı Azam Ebu Hanife, ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden biri olan Hanefî mezhebinin kurucusudur. Büyük bir müctehiddir. Asıl ismi Numan’dır. Babası Sabit, Hz. Ali ile görüşmüş, zürriyeti için dua almıştır. Hicrî (80-150), miladî (699-767) seneleri arasında Kûfe ve Bağdat’ta yaşamıştır. Burada şehit edilmiştir. Kûfe Camiisi’nde ders verirken bin talebesi her dersinde bulunmuştur. Bir meseleye cevap bulunca talebelerine söyler, hepsi uygun görürse, “Elhamdülillah” diyerek talebelerine; “Bunu yazınız!” buyururmuş. Din bilginlerini kelâm, fıkıh, tefsir, hadis vs. isimleri altında ayırarak bu ilimlere ait kaideleri tespit etmiştir. Fıkıh ve hadis ilmindeki çok geniş bilgisi ve akıllara hayret veren üstünlüğünü bildiren kitaplar, sayılamayacak kadar çoktur.
Hanefî mezhebi Osmanlı Devleti zamanında her yere yayılmıştır. Bugün bütün dünyadaki Müslümanların dörtte üçü, onun yolundadır. Kalan dört birinde de ortaktır.
O büyük âlimin ve dîn-i mübîn-i İslâm’a hizmet eden bilumum ilim ehli büyüklerimizin ruhlarının şâd, mekânlarının cennet ve makamlarının yüce olması niyazıyla sözlerimi noktalarken, gününüzün dününüzden, yarınınızın bugününüzden güzel ve son anınızın en güzel olmasını diliyorum.”