Yeniliğe Yönelmek
Yeni yılda yeni bilgi ve bulgulara ermeyi, yararlı yeniliklere yönelmeyi ve yürüte geldiği hayırlı hizmetlere yenilerini ekleyerek yeni Türkiye’nin inşasına katkıda bulunmayı hedefleyen YOYAV, paçayı sıvadı ve bismillah diyerek ilk adımını attı. 27 yıldır devam ettirdiği “Kur’ân Denizinden Damlalar” dersinin yeni yıldaki ilk halkası ile 4 Ocak 2016 Pazartesi günü işe başladı. Onu izleyen diğer derslerle yola devam ederek 9 Ocak 2016 Cumartesi günü yılın ilk konferansını gerçekleştirdi. “Yeniliğe Yönelmek” konulu konferansında, salonu dolduran davetlilere hitap ederek selam, sevgi ve saygıları ile iyi dileklerini ileten Dr. İbrahim Ateş, ilgi ile izlenen konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
“İnsanî inceliklere sâhip, islamî yüceliklere tâlip, hayırlı hizmetlere sâlik ve manevî değerlere mâlik olduklarına inandığım kıymetli konuklar, gününü dününden daha iyi değerlendirmenin gayreti içinde olduklarını düşündüğüm değerli dostlar, yararlı yeniliklere yönelmelerini dilediğim sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
Doğrusu yanlışı, iyisi kötüsü, yararı zararı, getirisi ve götürüsü ile çok ve çeşitli olaylara sahne olan bir yılı daha geride bırakarak yeni bir yıla girdik. 365 günü daha, ömür servetimizden harcayarak 2016 yılının ilk ayının 9. gününe geldik. Yılı yıla ekleyip bir sonrakini beklemekle geçirdiğimiz süre içinde hayat yolculuğunu sürdürerek sevinç ve saadetimizi sizlerle paylaştığımız birlikteliklerimizden birinde daha bir araya geldiğimiz bu toplantıda, yeniliğe yönelmekle ilgili düşüncelerimizi sizlerle paylaşmaya çalışacağız. İlginizle bilgimizin buluşmasına vesîle olan bu toplantıya teşrif ederek, gördüğüm görkemli tabloyu teşkil eden güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, yeni yılın hepimiz için hayırlı gelişmelere sahne olmasını diliyorum. Yeni yılda yeni bilgilerle donanıp, yararlı yeniliklere yönelmemiz temennisi ile sözlerime başlarken, yapacağımız çalışmalar, sunacağımız hizmetler ve Hakk’ın rızası doğrultusunda halka hizmet yolunda atacağımız isabetli adımlarla yeni Türkiye’nin inşasına katkıda bulunmada bizleri başarılı kılmasını yüce Rabbimizden niyaz ediyorum.
Yeni yılda öncekine oranla daha çok çalışıp, daha fazla faaliyetlerde bir araya gelip, birlik ve dirlik içinde hedeflediğimiz hayrî, sosyal ve kültürel hizmetleri geliştirerek gerçekleştirmemizi diliyorum. Mevlâ-i Müte’âl Hazretlerinden bizleri bir araya getirdiği ilim, irfan ve hizmet-i Kur’ân yolunda dâim kılıp, Cennetine girdirecek, Cemâlini gördürecek, rızasına erdirecek duyarlı ve dirayetli davranışlarda bulunmada tevfîkini refîk etmesini diliyorum.
Kıymetli kardeşlerim!
Bazı kimseler alıştıklarından uzak kalmada, yabancı olduklarına yaklaşmada ve bilmediklerini benimsemede zorlansalar da, monotonluktan hoşlanmayanlarla, sürekli aynı yemeği yemekten bıkan ve aynı yerde kalmaktan sıkılanların çoğunlukta oldukları malumunuzdur. “Sabah-akşam kabak aşı yenir mi yâ Resûlallah?” diye temcid okuyarak, kabak yemekten bıktığını duyurmaya çalışan Ramazan Hocasının feryâdı ile, değişik yerlere gitmenin faydasını vurgulamak isteyenlerin: “Tebdîl-i mekânda ferahlık vardır.” sözleri, belirtilen düşünceyi dile getiren deyimlerdendir.
Eski ile bağlarını koparmak istemeyenler: “Eskisi olmayanın, yenisi olmaz.”, “Mâziye değer vermeyen, müstakbeli kuramaz.”derler. Yeniliklere yönelmeyi yeğleyenler de: “Eskiye itibar edilseydi, bit pazarına rahmet yağardı.” derler. Tabii her iki kesimin de haklı ve hatalı olduğu noktalar vardır. Yanlış olan, her eskiye sırt çevirmek ve her yeniye yönelmektir. Doğru olan da, eskiden ders alıp, yeniye yönelmek ve geçmişi koruyup geleceği kurmak gayesiyle yararlı yeniliklere yönelmektir. Millî şairimiz merhum Mehmet Akif’in dediği gibi: “Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.” demektir.
Dolayısıyla biz “yeniliğe yönelmek” derken, her yeniliğe kucak açalım ve her eskiden uzaklaşalım demek istemiyoruz. Başka bir ifadeyle her eskiyi terk ve her yeniye teveccüh edelim demek istemiyoruz. Yararsız eskileri bırakalım, yararlı yeniliklere yönelelim demek istiyoruz. Zira hepimiz çok iyi biliyoruz ki, her yeni yararlı, her eski de zararlı değildir. Çoğu yeninin eskiye dayalı olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla mâzîsi olmayanın, müstakbeli olmayacağı inancıyla “kökü mâzîden gelen âtî” olalım diyoruz.
Ünlü türkücü İbrahim Tatlıses’in yorumladığı bir türküde denildiği gibi: “Eski yar şöyle dursun, can kurban yeni yara” demiyor, eskiye de yeniye de can fedâ diyoruz.
Geçen geçti, gün bu gün. Yarın henüz gelmedi. Geçenden ders alıp, günü değerlendirelim. Geleceğe hazırlanalım ve yarınlarımız için yararlı yatırımlar yapmanın gayreti içinde olalım.
Unutmayalım ki, her an yeni bir zaman yaşıyoruz. Hiçbir zaman boş veya nâhoş bir şekilde geçirilmemeli, ya bir iş, ya bir ibadet, ya da dinlenip enerji edinmekle değerlendirilmelidir.
Herkes, yaşadığı her gün kendini yenilemenin ve yararlı bir işe yönelmenin gayreti içinde olmalıdır. Kimse düne takılıp kalmamalı, güne gelmenin gereğini yapmalı ve yarına yönelmenin hazırlığı içinde olmalıdır. Herkes, Hz. Mevlânâ’nın:
“Dün dünde kaldı cancağızım
Bugün yeni şeyler söylemek lâzım.” dizesinden esinlenerek yeni günde yeni işler yapmanın bilincinde olmalıdır.
Dününü öldürüp gününü gafletle geçirenlerden değil, gününü dününden daha verimli kılacak girişimlerde bulunan bilinçli ve basîretli Müslümanlardan olmalıdır. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in: “İki günü eşit olan aldanmıştır.” mealindeki uyarısını sürekli göz önünde bulundurmalıdır.
Ben, bu hadîs-i şerîften esinlenerek: “İki günü eşit olan yerinde saymıştır. Dünü gününden iyi olan da geri kalmıştır.” diyorum. Aldanmamak, yerinde saymamak ve geri kalmamak için, yaşanan her günü, yeni kazanımlar elde edecek duyarlı ve dirayetli davranışlarla değerlendirmek gerekir.
Günlerini bu inanç ve bilinçle değerlendiren Müslüman, adım adım ilerler, güzel geleceğe doğru yol alır ve yücelme yörüngesine girer. Böylesi bir Müslüman için de kimse gerici diyemez. Diyen de doğru söz söylemiş olmaz.
Düzgün bir hayat yaşayan ve davranışlarını dinin direktifleri doğrultusunda dizayn eden Müslüman, hem dünyasını, hem de ahiretini kazanma imkânını elde eder. İş saatinde uyuyan, uyku saatinde oynayan ve ibadet saatine uymayan insan da iflah olmaz. Şairin dediği gibi:
“Yârını yarın gören, kim der bugün yârın görür?
Görmeyen yârın bugün, yarın nasıl yârın görür?”
Şiirlerinin son dörtlüklerinde ismini geçirerek hem kendisine, hem de şiirlerini okuyan severlerine önemli uyarılarda bulunan Yunus Emre’nin konumuzla ilgili bir şiirinin son dörtlüğünü buyurun birlikte okuyalım ve uyarısına uymanın gayreti içinde olalım:
“Yunus Emre var yarına,
Koma bugünü yarına.
Yarın Allah divanına,
Varam Allah deyu deyu.”
“Ye, iç, gez, dolaş, oyna, eğlen, gençliğin tadını çıkar. Yarın yaşlanınca dönüş yapar, tevbe ve ibadet edersin. Bir de hacceder, kendini temizlersin.” diyen dirâyetsizlerin dediklerine değil: “Sabaha erersen akşamı bekleme, akşama erersen de sabahı bekleme.” diyen Hz. Peygamber (S.A.V.)’in uyarısına uyalım ve görevimizi zamanında yerine getirmenin huzurunu duyalım. Yorulsak da yılmayalım, yararlı yeniliklere yönelmekten geri durmayalım. Yaptığımız yeterli deyip gevşemeyelim, yapacağımız çoktur diyerek yeni bir işin peşinde koşmaya çalışalım. Yaptığımızla mağrur olmayalım, yapamadığımıza mahzun olalım. Ahirette eyvah dememek için, dünyada fırsatı fevt etmeyelim (geçirmeyelim). Dakikamızı dahi boşa geçirmemenin gayreti içinde olalım.
Kıymetli kardeşlerim!
Yeni yılda hayatımıza girecek bazı yenilikler olduğunu bilmekteyiz. 1 Kasım 2015 seçimleri öncesi verilen vaatlerin gerçekleştirilerek halkımızı rahatlatacak bir takım güzel gelişmeler olacağı gibi, bazı vergi ve harçlarda artışların olacağını da unutmamalıyız. Alacaklardaki artışı beklerken, vereceklerdeki artışları göz ardı etmemeliyiz. Ülke ve insanımızın kalkınmasına katkıda bulunacak katılımlardan geri durmamalıyız.
Hükümetimizin yeni yılda yapacağı yeniliklere ayak uydurmanın yanında, özel hayatımızda bazı yararlı yeniliklere yelken açmanın da gayreti içinde olmalıyız. Ancak dünyevî konularda yararlı yeniliklere yönelip gerçekleştirme girişimlerinde bulunacağımız gibi, uhrevî hayatımızla ilgili iyiliklerde artış sağlayacak yeni girişimlerde bulunmayı da ihmal etmeyeceğiz. Malumunuz olduğu üzere her ânımız, her saniyemiz aslında en kıymetli sermayemizdir. Hayat, bu sermayenin ya kazanıma dönüştürülmesi ya da beyhude tüketilerek heba edilmesidir. Şüphesiz, iyi ve güzel işler yaparak sorumluluk bilinciyle geçirilen bir ömür, Allah katında kazanca dönüştürülmüş bir ömürdür. Haramların, kötülüklerin esaretinde tüketilmiş bir ömür ise heba edilmiş bir ömürdür.
Bize emanet edilen hayat yolculuğunda zaman hızla akıp gidiyor. Her geçen gün ömür sermayemiz tükeniyor. Zamanını, mekânını ve nasıl olacağını bilemediğimiz o malum sonla bir gün hepimiz yüzleşeceğiz. O an gelecek, fânî dünyadan bâkî âleme göç edeceğiz.
İşte ömür sermayemizden bir yılımızı daha geride bırakıp yeni bir yıla girdik. Hayat defterimizden bir sayfayı daha eksilttik. Yarınlara dair planlar yapıyor, hayaller kuruyoruz. Ancak bu noktada hepimize önemli bir vazîfe düşüyor. Her birimizin, dünümüz ve bugünümüzün muhasebesini yapması gerekiyor. O büyük gün gelmeden, fırsat elden gitmeden, sayılı nefeslerimiz tükenmeden kendimizi sevap-günah, hayır-şer, iyi-kötü konularında hesaba çekmemiz gerekiyor. Öyleyse geliniz, hep birlikte kendimize şu soruları soralım ve cevabı kendi iç dünyamızda arayalım:
Ömür sermayemizi nasıl tüketiyoruz? Hayatımızı Rabbimizin râzı olacağı şekilde değerlendirebiliyor muyuz? Hevâ ve heveslerimizi dizginleyebiliyor muyuz? Dünya meşgalesine esir olmaktan kurtulup ruhumuzu özgürleştirebiliyor muyuz? Zihnimiz kötü düşünceye, dilimiz kem söze, elimiz zararlı işe kapalı mı? Yoksa dilimizle kardeşimizi incitiyor, elimizle yaralıyor, hâsılı gönüller yıkıyor muyuz? Kalbimizi, Resûl-i Ekremin insanlığa takdim ettiği merhamet, şefkat, nezâket, adâlet, hak ve hakikatin merkezi yapabiliyor muyuz? Yoksa üzerimizde taşıdığımız kul hakkının ağırlığı, omuzlarımızı çökertip yüreklerimizi tüketiyor mu? Yetimlere, öksüzlere, gariplere, kimsesizlere kol kanat gerebiliyor muyuz? Yoksa onları, umursamaz bir edayla yalnızlığa, gizli köşelerde gözyaşı akıtmaya mı terk ediyoruz? Komşumuzun, yakınlarımızın, kardeşlerimizin derdiyle hemhal olabiliyor muyuz? Yoksa külfet olurlar endişesiyle kendileriyle aramıza görünmez duvarlar mı örüyoruz? İslam dünyasını kasıp kavuran, kardeşi kardeşe kırdıran fitne ateşi, bizim kalplerimizi sızlatıyor mu? Çocukları, kadınları, yaşlıları, masum canları hedef alan silahlar, onların başına atılan tonlarca bombalar bizim de yüreklerimizi dağlıyor mu? Yoksa modern dünyanın ürettiği kendinden başkasını düşünmeme hastalığı
gözümüzü kör, kulağımızı sağır edip vi
cdanımızı esir mi aldı?
Acısıyla tatlısıyla geride bırakılan bir yılın bu sorularla muhasebesinin yapılması gereken saatler ne acıdır ki bir takım yanlışlarla heba edilmektedir. Tüketim çılgınlığı, haz ve eğlence kültürü teşvik edilerek başta gençlerimiz olmak üzere milletimizi var eden yüce değerler yozlaştırılmaya çalışılmaktadır. Dünyanın farklı coğrafyalarında kimileri hayatta kalabilme mücadelesi verirken dünyayı bir eğlence gezegeninden ibaret görmek ne hazin bir manzaradır!
Geliniz! Bugünümüz, ömrümüze işaret koyacağımız gün olsun. Sermayemiz güzel ahlakımız ve sâlih amellerimiz olsun. Ecelimiz gelmeden evvel, dünümüzü ve bugünümüzü bir kez daha gözden geçirelim. Yarınlarımıza dâir hayallerimiz, hesabını veremeyeceğimiz hayaller olmasın. Sayılı nefeslerimizi, kayıplara, ah vahlara, hüsrâna değil, ebedî bir hayatın kazanılmasına vesîle kılalım.
Sevgili Peygamberimi
z (S.A.V.)’in şu hikmetli tavsiyesini kulağımıza küpe edelim: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bil; ölümden önce hayatın, meşguliyetten önce boş zamanın, yokluktan önce varlığın, ihtiyarlıktan önce gençliğin ve hastalıktan önce sağlığın.”
Gününüz güzel, yarınınız gününüzden daha güzel, son anınız en güzel olsun.