YOYAV’DA BABALAR GÜNÜ VE YILIN AHÎ BABASI
Ankara esnafının duayenlerinden ve 57
yıllık cemiyet hayatı olan TESVAK Genel Başkanı Fehmi Genç’i “Yılın Ahî Babası”
seçen YOYAV’ın millet ve memleket meselelerine yapıcı yaklaşımları ve ahilik
yönleriyle bilinen bu değerli insanı ödüllendirdiği toplantıda birbirinden
güzel konuşmalar yapıldı ve değerli düşünceler dile getirildi.
21 Haziran 2009 Pazar günü YOYAV Kültür
Merkezi’nde saat 11.00’de gerçekleştirilen toplantıya çok sayıda davetli
katıldı. Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı ile başlatılan tören dolayısıyla TBMM
Başkanı Köksal Toptan, Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker, Manisa Milletviki Hüseyin Tanrıverdi, Gaziantep Milletvekili
Fatma Şahin, Kilis Milletvekili Hüseyin Devecioğlu ve Türkiye Kızılay
Derneği Genel Başkanı Tekin Küçükali’nin YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim
Ateş’e gönderdikleri başarı ve iyi dilek mesajları okunarak kendilerine teşekkür
edildi. Törende ilk konuşmayı yapan Dr. İbrahim Ateş, babalara sevgi ve
saygının önemi ile “Yılın Ahî Babası” seçilen Fehmi Genç ile ilgili
düşüncelerini dilegetirdiği yönlendirici ve yüreklendirici konuşmasında şunları
söyledi:
Dünyaya gelmemize vesîle olan ve
bizleri şefkatleriyle kuşatan ebeveynlerimizden biri olan babalarımızın
hayatımızdaki yerleri ve yücelmemizdeki rolleri ile onlara karşı
yükümlülüklerimizi kavramamıza katkıda bulunmak gayesiyle düzenlediğimiz bu
manalı ve muhtevalı toplantıya teşrif ederek sevinç ve saadetimizi paylaşan
güzîde heyetinizi gönülden ve samimî duygularımızla selamlıyor, Allah’ın
rızasına götüren yolun ebeveynin rızasından geçtiğini bilen, bilinçli ve
basiretli insanlardan olmamızı temenni ediyorum.
Saadet-i sermediyyeyi, babalarını
baştacı etmede ve analarının ayaklarının altını öpmede bulan, bahtiyar
insanlardan olmamız dileğiyle sözlerime başlarken, evladın itaat veya isyanının
sebeplerini kendi ebeveynine davranışlarında arayan, ana-babaya ihsan ve ikram
ile hürmet ve hizmetin, Allah ve Resûlüne iman ve itaattan sonra geldiğini
bilip, davranışlarını o doğrultuda dizayn eden insanlardan olmamızı diliyorum.
Babalar gününü kutladığımız bu anlamlı
anda, başta beşeriyetin babası Hz. Adem (A.S.) olmak üzere bizleri eğitip
büyüten rahmetli babalarımız ve dedelerimizle ebediyete intikal eden tüm babaları
rahmet ve mağfiretle anıyor, ruhlarının şâd, mekânlarının cennet ve
makamlarının yüce olmasını niyaz ediyorum. Hayatta olan babalara da sağlık ve
saadet içinde uzun ömürler temenni ediyorum.
Yurdumuzdaki ve dünyamızdaki tüm
babaların bu güzel günlerini gönülden kutlayıp, baba olan herkesi içtenlikle
alkışlıyor, onları bu anlamlı günlerinde yalnız bırakmayan anneleri de aynı
hararet ve hassasiyetle alkışlıyor, her ikisine de sevgi ve saygılarımızı
sunuyorum.
Her baba, yılın ve hayat boyu baba
olarak yaşadığı her günün babasıdır. Ama “Yılın Ahî Babası”, pîr-i pirân Ahî
Evrân-ı Veli Hazretlerinin yolunda olan Fehmi Genç’tir. Adı genç ve ruhu dinç
olan bu duygulu insan, elli yedi yıllık cemiyet hayatını, ahîlik ilkeleri ile
dizayn ederek bilgi ve ilgisi ile Ankara esnafını irşad ve efkâr-ı umûmiyeyi
ihya yolunda fevkâlade faydalı faaliyetlerde bulunmuştur. Bu bilinçli ve
basîretli insanı, YOYAV’daki dostları “Yılın Ahî Babası” seçerek kişilik ve
kimliğine uygun olan bir plaketle taltifine karar verdiler. Az sonra
huzurunuzda kendilerine takdim etmekle teşerrüf edeceğimiz bu anlamlı ödül,
ülkemizde ilk defa ihdas ve ikram edilen “Ahî Baba” ödülüdür. Dolayısıyla
değerli büyüğümüz Fehmi Genç beyefendi, böyle bir ödül ile taltif edilen ilk
insandır.
Evet, bugüne kadar birçok insan
“büyükbaba”, “bahtiyar baba”, “başarılı baba”, “bilinçli baba” ve “fedakar
baba” gibi çok ve çeşitli ödüller almışlardır. Ama “Ahî Baba” ödülünü alan ilk
insan, esnafın üstadı ve dostlar dünyasının duayeni olan değerli büyüğümüz Fehmi
Genç ağabeyimiz olmuştur. Kendilerini gönülden kutluyor ve genç babalar
tarafından örnek alınmasını diliyorum.
Değerli dostlar!
Babaların bebeleri ihmal, bebelerin de
babaları istiskal etmemeleri, insanî bir anlayış ve islamî bir ilkedir. Bu
anlayışı benimseyen ve bu ilkeyi prensip edinen biz YOYAV’lılar, büyüklere
hürmet ve hizmette bulunmanın, küçüklere de sevgi ve şefkatle yaklaşmanın
gayret ve kararlılığı içindeyiz. Teşrifinizle tenvir ettiğiniz bu salon, üç gün
önce sünnet ettirdiğimiz 121 bebeğe kucak açtı, bugün de siz saygıdeğer
babalarla dolup taştı. Dolayısıyla duygular doruk noktaya ulaştı.
Unutmamalıyız ki, biz babalarımız ve
bebelerimizle bir bütünüz. Bu bütünü birlik ve beraberlik duyguları içinde
doruk noktaya erdirerek inşaallah birlikte yüceleceğiz. Mevlâyı Müte’al
Hazretlerinden yüce milletimize bu güzelliği ihsan etmesini niyaz ediyorum.
Kıymetli kardeşlerim!
İyi bir evlat olup, ebeveynlerimizin
gönüllerine girdirecek güzel davranışlarda bulunarak onların hayır dualarını
almamız müstesna bir meziyettir. Çağın gerektirdiği ilim ve irfanla donanıp iş,
güç sahibi olarak, ailenin sorumluluğunu üstlenecek olgunluğa ermemiz, uygun
bir eş bulup evlenmemiz ve iyi evlat edinip, ana-baba olmamız da, mûcib-i
memnuniyet olan büyük bir mazhariyettir. Netice olarak ebeveynimize
gösterdiğimiz güzelliklerin emsalinin evladımız tarafından bizlere
sergilendiğini görmemiz de başka bir sevinç ve saadet vesîlesidir. Her yaş ve
her baştaki evladın ana-babasına bu sevinç ve saadeti sağlayacak davranışta
bulunmaları samîmî dileklerimizdendir.
Evlat velî, baba deli de olsa, evlat
babaya sevgi ve saygı ile ihsan ve ihtiramda kusur etmemelidir. Evlat devlet
başkanı, baba bahçesinin bahçivanı olsa da, önüne diz çökmede, elini öpmede ve
hayat boyu ona hürmet ve hizmet etmede aslâ tereddüt etmemelidir.
Unutulmamalıdır ki, baba evin direği,
anne yuvanın yüreği, evlat da ailenin bileğidir. Direk yıkılmaz, yürek
sıkılmaz, bilek de bükülmez olursa, aile ayakta, toplum hayatta ve ülke atakta
olur. Başka bir ifadeyle direk dik, yürek dinç, bilek de berk olursa, millet
mutlu, memleket müreffeh olur.
Bunun için her müslüman kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’deki ebeveyn ile ilgili
ilahî emirleri duymalı ve uyarılara uymalıdır. Bilhassa İsra Suresi’nin 23.
ayeti ile Nisa Suresi’nin 36. ayetini kulaklarına küpe edinmelidir. Şimdi
dilerseniz bu ayetleri bir kere daha birlikte okuyup duygu ve düşüncelerimizi
onların irşadı istikametinde dizayn etmeye çalışalım:
“Rabbin, sadece kendisine kulluk
etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan
biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “öf” bile deme;
onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.” (İsra, 23)
“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir
şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın
komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara
(köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın. Allah kendini beğenen ve
daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.” (Nisa, 36)
Bu ayet-i kerimeler, evlat-ebeveyn
ilişkilerinde uyulması icabeden esasları içermekte olup, uygulayıcılarına
sağlanacak incelik ve yücelikleri dikkatimize getirmektedirler.
Öte yandan sevgili Peygamberimiz
(S.A.V.)’in ana-babaya ihsan ve ikram ile sunulması gereken sevgi ve saygıyı tavsiye
ve telkin eden hadis-i şeriflerinin birçoğu hepimiz tarafından bilinmektedir.
Bilhassa bunlardan iki tanesi vardır ki, her biri dörder kelimeden ibaret olup,
insanlık tarihinde benzeri, bir beşer tarafından ifade edilemeyen dört dörtlük
nitelikte olan özlü ve önemli beyanlardır. Biri annelerin, diğeri de babaların
Allah nezdindeki değerini dile getiren bu hadis-i şerifler şunlardır:
“Cennet annelerin ayakları altındadır.”
“Baba cennetin orta kapısıdır.”
Annelerini aşağılayan insanlar cennet
yüzü göremeyecekleri gibi, babalarına bağırıp çağırarak saygısız tavır
takınanlar da, cennetin orta kapısını kendi yüzlerine kapatmış olurlar.
Kıymetli kardeşlerim!
İnsanın doğumu ile başlayıp, ölümü ile
son bulan dünya hayatında sorumlulukları ve değer yargıları vardır. Türk
toplumu olarak bizlerin de kültürel, ahlakî değerlerimiz var ama ne yazıktır ki
bunları bir çoğunu kaybetmek üzereyiz...
Evet bunlardan biri de büyüklerimize
hürmet, saygı ve sevgimizi yeteri kadar onlara gösterememek.
Her insan için önem ifade eden yaşlılık, hayatın çok özel bir dönemidir diye
düşünüyorum. Yaşlılarımız dün ile bugün arasında köprü kuran, kültürümüzü,
değerlerimizi yarınlara taşımamızı sağlayan en değerli varlıklarımızdır. Sağlık
sorunları nedeni ile bakımı zorlaşan ve bu yüzden evlerimizden uzaklaştırılmak
istenen yaşlı anneler-babalar fiziksel ve zihinsel gücünü kaybettiği için
küçümsenen, değer verilmeyen ve istenmedikleri kendilerine hissettirilen
büyüklerimiz... Ne acıdır ki, artık anne-babalar yalnızlığa ve kimsesizliğe
mahkum yaşıyorlar!
Anne ve babasını inciten insanlardan
kaçının, öyleleri hiçbir zaman insan olamadıkları gibi halka ve vatana da
yararları olmaz. Bunların büyükleri biraz yaşlanıp, elden ayaktan düşünce
kendilerini huzurevlerinde buluyorlar. Ne yapabileceklerini bilmeden hicran
yurtlarında kendilerine teselli aramaya çalışacaklar. Senede bir gün
kendilerine uzatılacak çiçeklerle avunacaklar belki de... Oysa o güzelim
büyüklerimiz, çocuklarını bağrına basamadığı, torunlarını kucağına alamadığı ne
zahmetlerle büyütmüş olduğu yavrularına “yavrularım!...” diyemediği bir yerde nasıl
huzurlu olabilirler ki!...
Arayıp soranının olmadığı bir yerde
mutluluğu nasıl bulabilirler ki!...
Huzur evi demekle orda sakin huzurlu
bir yaşam kuracağını nasıl düşünebilirler ki!...
Şunu da düşünmek gerekir ki yaşlılarımızı bütün bütün sokağa terk etmiyorlar,
kendileri gibi muhtaç kimselerin arasına atılıp bırakılsalar bile hiç olmazsa
bir rahat yatak, sıcak bir tas çorba imkânları var.
Daha ne olsun, ne güzel yiyip içip yatıyorlar diye düşünen evlatlar da var.
İnsanlar hayvanlar gibi yiyip içen, sonrada yan gelip yatan bir canlı değildir.
İnsan çevresine ilgi duyan, tabiata açık, evlatları, torunlarıyla, hatta belki
de torundan torunları ile birlikte olmaktan haz duyan, huzur duyan
varlıklardır. Senede bir gün gitmek, hâl hatır sormak belki de bir demet çiçek
sadece onun gönlündeki hasret ateşini alevlendirmeye yarar, ama içindeki hicran
ateşini asla söndüremez. O, alakaya, sevgiye ve içten bir tebessüme muhtaçtır.
Yalnızca yeme içme sıcak bir yatak karşılayamaz manevî ihtiyaçlarını...
Bu bilinçle hareket eden evlatların olduğu bir toplumda yaşlılarımız, muhtaç
durumda olanlar ne yapmalı?
Bir çok anne-baba yemeyip yedirdikleri,
giymeyip giydirdikleri, kendileri uğruna en ağır şartlarda fedakarlıklarda
bulundukları evlatları tarafından terk edildikleri huzur evlerinde, düşkün
yurtlarında, gönülleri kırık bir halde son günlerini tamamlamaya
çalışmaktadırlar.
“Baba oğluna bir bağ vermiş, oğul babaya
bir salkın üzün vermemiş.”
“Ağacından utanandır yemişlerin en
acısı” diye söylenir. Anne-babalarından çeşitli hallerinden utanan evlatların
olduğu bir devirde yaşıyoruz. Unutmayalım ki herkes bir gün yaşlanacaktır!...
Büyüklerimiz bu günümüzün mimarlarıdır.
Onlara göstereceğimiz güler yüz, sevgi ve saygı tüm armağanlardan daha
değerlidir. Geçmişine sahip çıkmayan bir milletin geleceği de olmaz.
Bir gün Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in
huzuran bir genç geldi ve babasından şikâyet ederek:
- “Ya Resulallah! Babam, benim malımı alıp, istediği gibi harcıyor. Emir
buyurunuzda, benim malıma dokunmasın, tecâvüz etmesin” dedi.
Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz
(S.A.V.), o gencin babasını huzuruna davet etti. Peygamber (S.A.V.)’in huzuruna
elinde bastonu ile bir ihtiyar pîr-i fânî çıkageldi.
Efendimiz, durumu ihtiyardan sordu. Ağlayarak
söze başlayan ihtiyar:
- “Ya Resulallah! Bir zamanlar oğlum
aciz ve zayıf, ben ise güçlü-kuvvetli idim. O fakirdi, ben ise zengin idim.
Bununla beraber ben, malımı ondan hiç esirgemez ve onu malımla ilgili hiçbir
şeyden men ve mahrum etmezdim. Halbuki, bugün durumumuz tersine döndü. Ben
fakir ve aciz oldum, o ise güçlü ve zengin oldu. Durum böyle olunca, şimdi o,
beni malından men ederek, cimrilik yapıyor.” dedi.
Efendimiz ihtiyarın bu sözlerinden müteessir olup, ağlamaya başladı ve:
- “Bu zavallı ihtiyarın sözlerini
işiten her varlık, -cansız maddelere kadar- hayretle ağladı.” buyurdu ve gence
hitaben:
- “Sen ve senin malın babanındır.”
buyurdu. Yani, baban senin varlığının sebebidir; sen de malının varlığının
sebebisin. Şu halde, eğer baban muhtaç ise, ihtiyacı kadar senin -ihtiyacından
fazla olan- malından alma hakkına sahiptir; zira, kendi malı demektir.
İnsanın Allah’a kulluktan sonra en
önemli vazifesi; ana-babasına saygılı olması ve iyi davranışlar içinde
bulunmasıdır. Bu hususta yüce Allah, “Biz insana, anne ve babasına iyilikle
davranmasını tavsiye ettik...” (Lokman, 14) buyurmuştur.
İnsan, anne ve babasına karşı “öf” bile
demeyecek kadar saygılı, hürmetkâr, alçakgönüllü, anlayışlı olmalı ve onlara
daima güzel söz söylemelidir. Onlar kendini yetiştirip büyütürken nasıl emek
verdilerse, kendisi de onlara karşı aynı sabrı ve saygıyı gösterebilmelidir.
Sevgili Peygamberimiz, anneye ve anne
sevgisine özel bir önem vermiş ve cenneti, az önce meali arz edilen hadis-i
şerifte belirtildiği gibi, anaların ayakları altına sermiştir. Vaktinde kılınan
namazdan sonra Allah’a en sevimli işin ana-babaya iyilik etmek olduğunu
bildirmiştir. Allah’ın rızasını kazanmanın yolunun da anne-babaya hizmetten ve
anne-babayı gereği gibi sevmekten geçtiğini ifade etmiştir.
Anne-baba sevgisi, sevgilerin en güzelidir. Anne-baba ömür boyu sevgiye,
saygıya, hizmete ve hürmete layık olan en yüce varlıktır.
Anne-baba; bağlılığın, fedakârlığın,
cömertliğin, karşılık beklemeden vermenin ve sevmenin sembolüdür.
Sebeb-i vücudumuz olan anne-babalarımız
senenin bir gününde hatırlanıp diğer zamanlarda ihmal edilecek varlıklar
değildirler. Onlar ömür boyu sevgiye, saygıya, hürmete layık olan insanlardır.
Ne mutlu anne-babalarının rızasını kazanarak dünya ve ahiret huzuruna
erebilenlere.
Sözlerimi Nobel Edebiyat Ödülü alan yazarımız Orhan Pamuk’un: “Her erkeğin
ölümü, babasının ölümüyle başlar.” cümlesiyle noktalarken şu dörtlüklerimle huzurunuzdan
ayrılmak istiyorum:
Babalar, dedeler,
Analar, nineler.
Dün buradaydılar,
Bugün nerdedirler?
Amcalar, dayılar,
Halalar, teyzeler.
Dün buradaydılar,
Bugün nerdedirler?
Bacılar, edeler,
Yavrular, bebeler.
Bugün burdadırlar,
Yarın nerdedirler?
Bunları gören gözler,
Her an onları özler.
Bugün burdayız ama,
Yarın nerdeyiz bizler?”
Ödülü aldığında duygulu dakikalar
yaşayan Fehmi Genç, babalar günü gibi anlamlı ve önemli bir günde hayatının en
değerli ödülünü aldığını ifade ederek, kendisini böylesine anlamlı bir ödüle
layık gören kadirşinas YOYAV’lı kardeşlerine şükran ve minnet duygularını
dilegetirdi ve tarihî vakıf anlayışını günümüze yansıtıp yaşatılması yolunda
çaba ve çalışmalarını sürdürerek birçok yeniliğe imza atan Dr. İbrahim Ateş’e
sağlık ve saadet içinde mutlu bir hayat niyazında bulundu.