Yücelme Yörüngesi
Üç ayların içerdiği dört kandilin ikincisi olan İsrâ ve Miraç Kandili, bu yıl 3 Mayıs 2016 Salı gününü 4 Mayıs 2016 Çarşamba gününe bağlayan gece idrak edilecek. Bu mübârek gece ve-sîlesiyle yurdumuzda ve Müslümanların yaşadıkları her yerde düzenlenen değişik programlarda Hz. Peygamber (s.a.v.)’in huzûr-u Hakk’a yüceltilmesinin anlam ve önemi ile değeri dile getirildi. O’nu örnek almanın ve yolunda gitmenin zarûret ve ehemmiyeti anlatıldı. Tarihte benzeri olmayan bu muhteşem hâdiseyi dikkatle ve dirâyetle okuyup incelemenin lüzumu ve böyle bir peygambere ümmet olmanın bahtiyarlığı ile sünnetine sarılmanın gereği üzerinde duruldu.
Müslümanların manen motive olmasında müessir olan bu mübârek gece dolayısıyla toplantı tertipleyen kurumlardan biri de YOYAV’dı. Geçen yıl Miraç kandilini Kudüs’te Mescid-i Aksâ külliyesi içindeki Kubbet-üs Sahra’da kutlayan bu Vakıf, bu yıl düzenlediği “Yücelme Yörüngesi” konulu programa katılan dostları ve mensupları ile birlikte Ankara’da kutladı.
3 Mayıs 2016 Salı günü saat 13.30’da YOYAV Kültür Merkezi’nde çok sayıda davetlinin katılımıyla gerçekleştirilen bu program yoğun ilgi gördü. Kur’ân-ı Kerîm tilâveti ve salavât-ı şerîfelerle başlatılan program, İsrâ ve Miraç mucizesinin ma’nâ ve mâhiyetini içeren sohbetle sürdürüldü.
Katılanları sevgi ve saygı ile selamlayıp, kandillerini kutlayan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, yaptığı yönlendirici konuşmada şu cümlelere yer verdi:
“Hayatta iken Hakk’ın huzûruna yüceltilecek kadar şânı yüce, kadri ve kıymeti büyük bir peygambere ümmet olmanın şerefi ile müşerref olan sevgili kardeşlerim!
Kâinâtın Efendisi, iki cihan güneşi ve gönüller sultânı olan sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in huzûr-u Hakk’a yücelmesinin 1438. Yıldönümü dolayısıyla düzenlediğimiz böylesine ma’nâlı ve muhtevâlı bir programa teşrîf ederek Efendimiz’e salât, selam, sevgi ve saygımızı birlikte arz etmemize vesîle olan güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, îman, ibâdet ve istikamette dâim olup, ma’nen mirâca eren müstesnâ Müslümanlardan olmamızı niyaz ediyorum.
İnşaallah bu akşam bir kere daha idrâk etme bahtiyarlığına ereceğimiz Miraç Kandili, üç ayların ikinci, yılın üçüncü kandilidir.
Arapça’da merdiven, yukarı çıkmak, yükselmek anlamlarına gelen miraç; İslam’da Hz. Peygamber (s.a.v.)’in göğe yükselerek Allah’ın huzûruna kabul edilmesidir. Dolayısıyla miraç; Allah Teâlâ’nın Hz. Peygamber (s.a.v.)’e en zor durumdayken rahmetini tecellî ettirip katına aldığı mucizenin adıdır. Bu mucize, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e 52 yaşında iken hicretten bir yıl ya da 17 ay önce Recep ayının 27. gecesi gerçekleştirilmiştir.
Miraç mucizesi, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, Hakk’ın himâyesinde olduğunun ilanı, yalnız ve kimsesiz olmadığının da göstergesidir. Miraç mucizesi, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in huzûr-u Hakk’a davet edilerek değerinin dünyaya duyurulması ve ma’nen motive edilmesidir.
Malumunuz olduğu üzere Kur’ân’ı tebliğ ve islama davet yolunda, yılmadan, yorulmadan yürüyen Hz. Peygamber (s.a.v.), karşılaştığı engelleri aşmanın ve zorlukları göğüslemenin gayreti içinde olmuş, sürekli sabır ve sebat göstermiştir. Taif’te taşlanmış ve hasımlarının husumetlerinden dolayı gözleri yaşarmıştı ama O, pes etmemiş, yoluna devam etmişti. Canına kastedenlere dahi kötülük dilememiş: “Allah’ım! Kavmimi hidayet et. Çünkü onlar bilmiyorlar.” diye Yaradan’a yakararak hidayete erdirilmeleri dileğinde bulunmuştu.
Öte yandan Amcası Ebu Talip ile eşi Hz. Hatice (R.Anha)’nın ard arda vefatları sonucu, iki büyük üzüntüyü bir arada yaşamış ama ümitsizliğe düşmemişti. Hakk’ın himâyesinde davete devam etmişti. Habîbi’nin daha fazla üzülmesini istemeyen Allah Teâlâ, O’nu huzûruna davet ederek, davetine davetle mukabelede bulunmuş, hüznünü gidermiş ve değerini dünyaya duyurmuştu. Mevlit yazarı merhum Süleyman Çelebî’nin “Vesîletü-n Necât” adlı eserinde ifade ettiği gibi:
“Gel Habîbim sana müştak olmuşam.
Cümle halkı sana bende kılmışam.” diyerek değerini beyan buyurmuştu.
Huzûr-u Hakta ilahî ihsân ve ikramlarla taltif edilen Hz. Muhammed (s.a.v.) miraçta cenneti, cehennemi, sayısız şeyleri görüp, kürsî, arş ve ruh âlemlerini geçip, bilinmeyen, anlaşılamayan, anlatılamayan şekilde mekansız, zamansız, cihetsiz, sıfatsız olarak Allah Teâlâ’yı gördü. Hiçbir mahlûkun bilemeyeceği ve anlayamayacağı nimetlere kavuşup bir anda Kudüs’e ve oradan da Mekke-i Mükerreme’ye geldi.
Tabii bir gecede Mekke’den Kudüs’e ve oradan göklere ve daha ötesine gidip gelmeyi beşerî güçle izah etmek zor. Zira böyle bir iş, yaratıkların yapabilecekleri iş değil, yalnız yüce Yaradan’ın yapacağı bir iştir. Bu gidiş ve geliş de Hz. Muhammed (s.a.v.)’in beşerî gücüyle değil, Allah Teâlâ’nın yaratma ve dilediğini yapma gücüyle olmuştur. İsrâ Suresi’nin ilk ayeti dikkatle okunduğunda bu gerçek anlaşılacaktır. Buyurun bu ayet-i kerîmenin meâlini birlikte okuyalım:
“Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir.”
Görüldüğü üzere bu ayet-i kerîmede Hz. Muhammed (s.a.v.)’in, Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya gittiği değil, götürüldüğü ifade edilmiştir.
Allah Teâlâ dilediğine dilediğini yapmaya kadirdir. Bu husus, Yâsîn Suresi’nin 82. ayetinde şöyle beyan buyurulmuştur:
“Bir şey yapmak istediği zaman onun yaptığı ‘ol’ demekten ibarettir. Hemen oluverir.”
Şairin dediği gibi:
“Hak tecellî eyleyince her şeyi âsân eder.
Halk eder esbâbını bir lahzada ihsân eder.”
Miraç hâdisesi gibi büyük bir olayın bir gecede beşerî imkânlarla ve normal bir hızla gerçekleştirilmesine akıl erdiremeyiz. Şairin dediği gibi:
“İdrâk-i me’âlî bu küçük akla gerekmez.
Zîrâ bu terazi bu kadar sikleti çekmez.”
Kezâ böyle bir hızla açıkta seyreden bir kimsenin hava basıncından veya havasızlıktan olumsuz yönden etkilenmeyeceğini düşünemeyiz. Ancak bu olayı gerçekleştiren, Allah Teâlâ olduğu için bu gibi sıkıntılar söz konusu olamaz. Miraç yolculuğunu, bizim bilemediğimiz bir hız ve koruma sistemiyle gerçekleştiren Allah Teâlâ, huzûruna davet ettiği Resûlünü her türlü dış etkenden koruyarak O’nu incitmeden, yıpratmadan rahat bir şekilde getirip götürmüştür.
Normal şartlarda gecenin karanlığında hızla seyreden bir kimse çevresindekileri net bir şekilde göremez. Oysa, Hz. Peygamber (s.a.v.), gördüklerini kavramış ve daha sonra çeşitli vesîlelerle detaylı bir şekilde dile getirmiştir. Bütün bunlar O’na Allah’ın sağladığı imkânlarla olmuştur.
Resûlûnü Miraçta huzûruna kabul eden Allah Teâlâ, bu gece farz edilen namaz ibâdeti ile tüm müminlerin de manen miraca ererek huzûr-u Hakk’a varmalarına imkân sağlamıştır. Bir hadîs-i şerîfte bildirildiği üzere, “namaz müminin miracıdır.” Bu hadîs-i şerîften esinlenen bir şair:
“Ey birader kıl namazı çün saadet tâcıdır.
Sen namazı öyle bil ki, müminin mirâcıdır.”
Buna göre iman, ibâdet ve istikamet üzere olup, namaza devam eden Müslüman, manen mirâca eriyor ve yücelme yörüngesine giriyor demektir.
Bu yörüngede yol almak için, iman ve ibâdetten ayrılmayıp, Resûlullah’ı örnek almak, izinde olup yaşadığı gibi yaşamak, uyarılarına uymak, yoluna baş koymak, hayatını okuyup öğrenmek ve benzeri davranışlarda bulunmak gerekir. Tek kelime ile Kur’ânî hayatı yaşamak ve Muhammedî yaklaşımda bulunmak îcâp eder.
Miraç kandili bu inanç ve bilinçle kutlanılmalıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.)’e hürmet ve muhabbetimizin göstergesi de sünnetine sarılmak olmalıdır. Okuyacağımız kitapların başında Kur’ân-ı Kerîm, hadîs-i şerîfler ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hayatı gelmelidir. İbâdetlere riâyet ilkemiz olmalı ve bunların başında namaz gelmelidir.
Bu inanç ve anlayışla kandilinizi kutluyor, kullukta kaim, iman, ibâdet ve istikamette dâim olmanızı diliyor, hayat boyu Hakk’ın himâyesinde, hidâyetinde ve inâyetinde olmanızı niyaz ediyorum.